Modern sosyalist feministler, klasik sosyalizmin tüm ezilen kesimlerin sorunlarına çözüm aramadığı varsayımından hareketle yeni söylemler geliştirmişlerdir. Öncelikle, klasik sosyalizmin “cephe” siyasetinden uzaklaşarak bir “ortak platform” politikasına yönelmişlerdir. Buna göre, farklı kaynaklardan doğan ve merkezi siyasi yapılanmaya karşı olan sendikal hareketler, ırkçılık karşıtı hareketler, etnik gruplar ve kadın hareketi gibi toplumsal ve siyasal hareketlerin birlikte mücadele etmeleri gerekmektedir. Liberal devlet anlayışının, siyasi temsilde ve emek piyasasında kadınların aleyhine çalıştığını savunmaktadırlar. Örneğin, 1989 devrimleri sonrasında Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ulusal parlamentolardaki kadın milletvekili sayısının dramatik bir şekilde düşmesini, devlet sosyalizminden liberal demokrasiye geçişin kadınlar üzerindeki olumsuz etkisine bağlamaktadırlar.
Sosyalist perspektife sahip feministler cinsiyet hiyerarşisini açıklamak maksadıyla ekonomik ilişkilere vurgu yapmaktadırlar. Kar getiren çalışma (productive) ile üremeyi sağlayan çalışma (reproductive) arasındaki kategorik ayrımları reddeden sosyalist feministler, ailede, evde ve informal sektörlerde yapılan çalışmaların kar getiren çalışma olduğunu ve böyle kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Sosyalist feministlere göre, kadınların çalışmalarını ciddiye almadığımız sürece, kadınların çoğunluğunun çalıştığını ve toplumların toplam üretim kapasitelerini etkileyen ortamları görmezden geliriz.
Sosyalist feministlere göre kadınlar çocuk doğurmakla sorumlu tutuldukları sürece, hem ulusal ekonomilerde hem de uluslararası ekonomipolitik ortamlarda marjinal kalmaya mahkumdurlar. Çünkü kadınlar, küçümsenen ve ekonomik değer verilmeyen çocuk doğurma işi ile erkeklere, devlete ve kapitalizme hizmet vermektedir. Kadının piyasadaki erkeğe bağımlılığı, evdeki erkeğe itaatinin bir devamıdır. Kadın daha çok informal sektörlerde çalışırken, erkek formal sektörleri hakimiyeti altına almaktadır. Böylece, kadınlar iktisadi ve siyasi alanlardan uzak tutulmakta ve erkeklerin kadınlara yönelik şiddet kullanmalarını “meşrulaştırmaktadır.” Bu durum, özellikle gelişmemiş devletlerde yaşayan kadınlar için geçerlidir. Sosyalist feministler bütün bu gelişmeleri kapitalizm ile ilişkilendirmektedir.
Muhttin Ataman