Hâlbuki İslâm’ın insana tanıdığı en temel dokunulmazlıklardan birisi, can güvenliğidir. Kur’an’a göre, meşru ve hukuki bir gerekçe olmaksızın bir insanı kasten öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir. Bu fiili işleyen kimsenin cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lanet etmiş ve onun için dehşetli bir azap hazırlamıştır (Nisâ, 4/93). Aynı şekilde hiç kimse kendisine emanet edilmiş olan cana bile isteye kıyamaz ve hayatına son veremez. Dolayısıyla Allah adına mücadele ettiklerini zanneden, ferasetini yitirmiş, basireti bağlanmış, aklını kiraya vermiş nice insan, intihar eylemleri ile ‘hayra koşuyorum’ derken şerre gitmekte, ‘Cennete gidiyorum’ derken Cehenneme yuvarlanmaktadır.
DEAŞ’ın şehitlik kavramını istismar edişi, tarihte “Haşhaşiler” olarak bilinen güruha tıpatıp benzemektedir. Hasan Sabbah da fedailerini kendisinin seçilmiş bir insan olduğuna inandırmış, hayal dünyasındaki kurgularına Kur’an ayetlerini delil göstermeye kalkışmış, cennet vaadiyle uyuşturduğu eli hançerli gençleri toplumun içine salarak, Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmıştır.
Oysa suçsuz ve günahsız kimselerin, kadın ve çocukların ölümüne yol açacak bir eylem için kendi kendini öldürmeyi “şehitlik” olarak değerlendirmek asla mümkün değildir. Müslüman ya da gayrimüslim fark etmeksizin, hiçbir insana ve topluluğa bu tür saldırılar düzenlemek caiz görülemez. Canlı bomba eylemlerini intihar olarak adlandırmayıp şehit olma girişimi gibi göstermek, şehitlik gibi ulvi bir kavramın istismarından başka bir şey değildir. Zira şehitlik, İslâm’a ve Müslümanlara kastedenlerle cephede fiilen savaşırken ölen veya zulüm sonucu öldürülen kimselerin eriştikleri son derece yüce bir makamdır. Masum insanları öldürmenin adı şehitlik değil, katilliktir.