Cinlerin varlığına inanma, yalnızca İslâm’a özgü bir inanış değildir. Yahudilik ve Hıristiyanlık başta olmak üzere pek çok kültürde cin inancı mevcuttur. Asurlular, Bâbürler, Mezopotamya uygarlıkları ve eski Mısır ve Yunan kültürlerinde de cinlere ilişkin inançların varlığı bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an bu konuda yeni bir şey getirmemiş, aksine daha önceden var olan cin inancını tashih etmiş, sınırlarını çizmiş, varlık ve mahiyetleri hakkında doğru bilgiler vermiştir.
İslam dinine göre Allah, cinleri insanlardan önce ve dumansız ateşten yaratmıştır. Yaratılmış oldukları madde zikredilerek onların ruhlar ve meleklerden farklı varlıklar oluşu vurgulanmıştır. İnsanlar gibi yiyip içme, evlenip çoğalma özelliğine sahiptir. Maddî özellikleri bulunmakla birlikte, ruhaniyet yönleri ağır basmaktadır. Allah cinlerin yaratılış amacını, insanlarla paralel olarak kendisine kulluk olarak belirlemektedir: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Bu âyet aynı zamanda cinlerin de insanlar gibi mükellef yani yaptıklarından sorumlu varlıklar oluşunu gösteriyor. Mükellefiyetin temel şartı, akıl ve irade olduğuna göre, cinlerin de akıl, irade ve şuur sahibi varlıklar olmaları gerekir. Akıl ve şuur sahibi olmaları sebebiyle Hz. Peygamber’e muhatap olup onu dinlemişler; bir kısmı iman ederken bir kısmı da inkâr etmiştir.
Cinler görülür mü?
Cinlerin görülüp görülemeyeceği meselesi, geçmişte olduğu gibi, günümüz insanının da ilgisini çekmektedir. Cinlerle ilgili her tartışmada, cinlerin görüldüğü, onlarla temas edilebileceği ve hatta evlenilebileceği türünden doğru-yanlış pek çok söylentinin dile getirildiği görülmektedir. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Süleyman’ın cinleri gördüğünden ve onları kendi hizmetinde çalıştırdığından söz etmektedir. Hz. Süleyman cinlerle iletişim kurmuş ve cinler de Belkıs’ın tahtını çok kısa bir zaman aralığında getirebileceklerini ifade etmişlerdir.
Cinlerin insanlar tarafından görülemeyeceğini savunan diğer bazı âlimlere göre ise, cinler dumansız ateşten yaratılmış ruhanî varlıklardır ve insanların onları görebilmesi mümkün değildir.
Cinler insanları çarpar mı?
Cinlerin insanlara zarar verebileceği ve çarpabileceği düşüncesi son derece yaygın bir inanıştır. İslâm öncesi Câhiliye kültüründe olduğu gibi, diğer din ve inançlarda da ve İslâm kültüründe de cinlerin insanları çarptığına ve bazı hastalıklara sebep olduğuna inanılmaktadır. Aslında Kur’an’da insanlarla cinler arasındaki ilişki Hz. Süleyman kıssası dışında hep olumsuzdur.
Cinlerin insanlara zarar verebileceğini düşünenler, “faiz/ ribâ” ile ilgili âyete dikkat çekmektedirler. Bu âyette Allah, “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” buyurmaktadır. Âyette geçen ve esasen “dokunmak” anlamına gelen “mess” kelimesi, Arapça’da “delirmek” anlamına da gelir.
Buradan hareket eden bazı âlimler, cinlerle insanların karşılıklı birbirlerini etkilemelerini mümkün görürler. Âyette geçen, “şeytan çarpması”sını hakiki anlamında alarak, cinlerin insan hayatı üzerinde etkili olabileceklerini ve fiziksel anlamda onlara zarar verebileceklerini düşünürler. Sara ve delirme gibi hastalıkları cinlerle ilişkili olarak açıklamaya çalışırlar. Ancak bu âyetle ilgili olarak önemli sayıda müfessir grubu, âyetin hakiki anlamda anlaşılmasının doğru olmadığını ve burada benzetme ve mecaz kullanılarak, faiz yiyenlerin durumu şeytan çarpmış insanlara benzetilerek faiz yemenin kötülüğü anlatılmaya çalışılmıştır şeklinde yorumlanmıştır. Meselâ Mâtürîdî’ye göre bu kavram gerçek anlamında olmayıp temsilî bir anlatım söz konusudur.
Âyette anlatılmak istenen, faiz yiyenlerin çalışmak ve çabalamak yerine, çalışan insanların emeklerini alıp miskince yiyen, faiz yemeyi alışkanlık haline getirenlerin tembellikleri ve uyuşukluklarıdır. Âyette gerçek ve fiziksel bir çarpma ve hasta etme seçeneği oldukça uzak bir ihtimal gibi duruyor. Dolayısıyla cinlerle insanlar arasında fizikî temas ya da onların bedenlerine zarar verme gibi fiziksel bir ilişki bulunmamaktadır.