Olay, 6 Eylül'de Kastamonu-Dadaya karayolu Çiğil köyü yol ayrımında yaşandı. İddialara göre, komşularına misafirliğe giden Naciye Kulaoğlu, yanına iki çocuğunu da alarak yolun karşısına geçmek istedi. Yaklaşık 9 metre olan yol uzunluğunun 8 metresini geçen Naciye Kulaoğlu'na S.K. idaresindeki otomobil çarptı. Yaşanan kazada Naciye Kulaoğlu, olay yerinde hayatını kaybetti. Kazanın ardından Naciye Kulaoğlu'nun eşi İlhan Kulaoğlu, kazada kusurlu gördüğü sürücü S.K.'den şikayetçi oldu. Bunun üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Bilirkişi atandı. Bilirkişi raporunda yaya Naciye Kulaoğlu ile sürücü S.K., yüzde 50 kusurlu sayıldı. Ardından bilirkişi raporu Adli Tıp Kurumuna gönderildi. Adli Tıp Kurumu, yaptığı incelemede akşam vakti yaşanan kazada koyu renk elbise giydiği gerekçesiyle karşıya geçmeye çalışan Naciye Kulaoğlu'nu yüzde 100 kusurlu gördü. Adli Tıp Kurumu raporunu okuduğunda büyük şaşkınlık ve üzüntü yaşayan İlhan Kulaoğlu, kararın vicdanları derinden yaralayacağını belirterek, mahkemenin görülmesini talep etti.
"Araç vurduktan sonra eşim 15 metre savruluyor"
Araç vurduktan sonra eşinin 15 metre savrulduğunu aracın ise bir hayli uzakta durabildiğini söyleyen Naciye Kulaoğlu'nun eşi İlhan Kulaoğlu, "6 Eylül'de gündüz vakti biz buraya geldik. Ailecek arkadaşın bahçesinde bir süre oturduk. Akşama kadar arkadaşın bahçesindeydik. Akşam olduğunda da eşim rahmetli, çocuklarla birlikte eve gitti. Evimiz, arkadaşın eviyle karşı karşıya. Evden ışıkları kapattı ve topladığı domatesleri alıp geliyorum dedi. Bizim eve geliyor ve saat 18.30 gibi de evden çıkıyor. Yoldan karşıya geçerken çocuklarla beraber, çocuklar önünde kendisi arkada birer adım arayla yürüyor. Çocukları karşıya geçirip kendisinin de yoldan çıkmaya bir adım kala, Kastamonu istikametinden gelen bir aracın parkları yanıyor farları da yanmıyor. Parklar yandığı için zaten aracı göremiyorlar. Parklar yandığı için aracı zaten uzakta zannediyorlar. Ta ki araç eşime vurana kadar fark etmiyorlar. Eşim, yoldan çıkmasına bir adım kala araç eşime vuruyor. Vurma şiddeti o kadar hızlı ki en az 15 metre eşimi savuruyor. Araç kendisi de olay yerinde duramayıp bir hayli ileride durabiliyor hız şiddeti yüksek olduğu için. Bunu birebir gören şahitler var. Burada oturanların zaten çoğu gördü. Üç tanesi çıplak gözle gördü kazayı. Benim arkam dönüktü, yalan söylemeye gerek yok. Bahçede oturuyordum, iki tanesi yolda idi buradaki arkadaşların. Zaten ilk müdahaleyi çocuklar yapıyor. Çocuklarda annesinin yanında olduğu için koşarak geliyorlar. Küçük oğlum annesinin omuzuna yatıyor, anne kalk diye kazadan sonra. Arkadaşların bir tanesi oğlumu kucaklıyor, diğeri de kızımı kucaklıyor. Annesini o halde daha fazla görmesinler diye bahçeye götürüyorlar. Zaten araç vurduktan sonra duramıyor. Eşimi 15 metre savuruyor. Eşimi savurduktan sonrada araç kendisi ancak tabelaların olduğu yerde durabiliyor" dedi.
"Adli Tıp Kurumu, koyu renkli elbise giyerek yola çıktığı için eşimi yüzde 100 kusurlu buluyor"
Adli Tıp Kurumunun eşinin koyu renkli elbise giyerek yola çıktığı gerekçesiyle yüzde 100 kusurlu bulduğunu anlatan İlhan Kulaoğlu, "Bizim buradaki derdimiz sadece adalet başka hiçbir şey değil. Burada Adli Tıp Kurumu diyor ki beyanında koyu renkli elbise giyerek yola çıktığı için yüzde 100 kusurludur. Şimdi her sokağa çıkan koyu renkli elbise giydiği için suçludur diye böyle bir kanun nizam yok, böyle bir kuralda yok. Burada bizim derdimiz Adli Tıp Kurumu, bilirkişinin verdiği raporu hiçbir şekilde incelemediğini düşünüyorum. Bilirkişi Raporunda diyor ki yüzde 50, yüzde 50 kusurludur her iki tarafta. 5 tane kazayı gören şahit vardır. Işıklandırma yoktur diyor ama aydınlatma lambaları vardır her iki tarafta da. Araçta zaten ışığını yakmıyor parklarla geliyor. Parklarla geldiği için eşim ve çocuklarım, tam yanlarına gelene kadar araca fark edemiyorlar, uzakta zannediyorlar. Kızım, sanki baba araç ışınlanmış, bir uzakta olduğunu gördük, birde vurduğunu gördük diyor. Bilirkişi Raporunda deniliyor mi yüzde 50 her iki tarafta kusur vardır. 5 tane şahit var, şahitler dinlenilmedi. Ben isterdim ki, ben Adli Tıp Kurumu olarak karar verme mercii değilim. Ben kararı mahkemeye bırakıyorum. Bilirkişi dinlensin, şahitler dinlensin, sanıklar tanıklar dinlensin. Kararı mahkeme versin diyerek dosyayı gönderebilirdi. Bu tamamen vicdanları sızlatan bir karar olmuş. Burada raporda deniliyor ki 9 metre 20 santim olan yolun 8 metre 20 santimetresini bayan geçiyor diyor. Yoldan çıkmasına 1 metre kalmış. Adli Tıp Kurumu, bunların hiçbirini göz önünde bulundurmuyor. Araç, farlarla gelmiyor parklarla geliyor. Jandarma raporunda deniliyor ki olay alacakaranlıkta oluyor. Alacakaranlık tam olarak havanın kararmadığını gösteriyor. Burada Adli Tıp Kurumunun vermiş olduğu karar ne jandarma raporlarını ne de bilirkişi raporlarını tamamen okumadan verilmiş bir karardan ibarettir, başka hiçbir şey değildir. Tek gerekçeleri koyu renkli elbise giyip yola çıkmıştır. Bizim vicdanımızı sızlatan tek konu budur" diye konuştu.
"Mahkeme görülmeden bu davanın kapanmasını istemiyoruz"
Kendilerinin mahkeme görülmeden davanın kapanmasını istemediklerini belirten Kulaoğlu, şöyle konuştu:
"Burada bir insan hayatı var, ölen kişi var, yıkılan bir yuva var. İki tane yetim kalan çocuk var. Sayın Cumhurbaşkanımız, hakim ve savcılara karşı yaptığı konuşmasında diyor ki 'ben kanundan bahsetmiyorum, ben haktan, hukuktan adaletten bahsediyorum. Siz burada hakkı arayacaksınız, hukuku arayacaksınız, adaleti arayacaksınız.' Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa orada bu olayı nasıl değerlendirirsin? Kanunlara mı bakacaksın? Yoksa böyle bir hak olur mu böyle bir adalet olur mu buna bakacaksın. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi bazı kararları verirken hakimler olsun, savcılar olsun, Adli Tıp Kurumundaki yetkililer olsun ilk önce vicdanlarını göz önünde bulundursunlar. O kazada ölen kişi yakını, akrabası, kızı, eşi ya da dostu herhangi bir akrabası olabilir. Öyle bir durum olduğunda da aynı kararı verebilecek mi ilk önce bunu göz önüne alsınlar. Adalet yerini bulsun istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz."