Araştırmacılar, zeytinin ana vatanının Anadolu’da Hatay’ı içine alan bölge olduğu ve buradan günümüzde yetişebildiği tüm yörelere dağıldığı konusunda görüş birliği içindedir. Nitekim İtalyan bilim adamı Acerba, ”Zeytinin Akdeniz’deki Zafer Yürüyüşü” adlı eserinde, zeytinin Güneydoğu Anadolu Bölgemizden Batı Anadolu’ya, buradan da Ege Adaları’na, Yunanistan’a, İspanya’ya ve Kuzey Afrika’ya yayıldığı belirtmiştir.
Arkeolojik araştırma verilerine dayanan bir görüşe göre, zeytinin MÖ 16. yy. da Fenikeliler tarafından Akdeniz’deki kendilerine yakın adalara götürüldüğü ve yine MÖ 8. ve 9. yy. larda Kartaca, Libya ve Yunanistan’a yayıldığı belirtilmektedir. Diğer bir görüşe göre ise ilk kez eski Yunanlılar zeytini Anadolu’nun Ege kıyılarından alarak Yunanistan’a götürmüşler ve daha sonra da Avrupa’nın tüm güney ülkelerine tanıtmışlardır. MÖ 3500 yıllarında Girit Adası’nda yetiştirildiğine dair bulgulara rastlanmıştır. Zeytinin ana vatanından günümüzdeki bölgelerine dağılışının birkaç farklı koldan gerçekleştiği sanılmaktadır. Bu kollardan ilkinde Güneydoğu Anadolu’dan Batı Anadolu’ya gelen zeytin, Ege Adaları yolu ile Yunanistan, İtalya, Fransa ve İspanya’ya kadar ulaşmıştır.
Ayrıca İtalya’dan Sicilya yolu ile Kuzey Afrika’ya sıçrayan zeytin, diğer bir yayılış kolu olarak, ana vatanından çıktıktan sonra Suriye ve Mısır hattını izlemiş ve Sicilya’dan gelen kolla birleşerek Fas’a kadar uzanmıştır. Böylece Akdeniz kıyılarındaki yayılışını tamamlamıştır. Bu arada yine Güneydoğu Anadolu’dan başlayan diğer yol ise Irak ve İran üzerinden Afganistan ve Pakistan’a kadar uzanmıştır. Son olarak 16. yy. da İspanyollar tarafından Kuzey ve Güney Amerika’ya götürülen zeytin, tüm Dünya’daki yayılışını tamamlamıştır.
gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bornova Zeytincilik Enstitüsünce gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, günümüz dünyasında toplam 14 ülkede ve yaklaşık 8 milyon hektarlık bir araziye yayılmış 800 milyon civarında zeytin ağacı bulunmakta ve bunun %97 ‘si Akdeniz ülkelerinde yer almaktadır.
Kültüre alınmış ve alınmamış alt türler arasında bir fark olmadığından, olea Europeae türü olarak bilinen zeytin ağacının Dünya üzerindeki doğal yayılışı, 30 ile 45 enlem dereceleri arasında olup kışları yumuşak ve yağışlı, yazları kurak, baharları ise kısmen serin ve yağışlı olan iklim kuşaklarının hâkim olduğu bölgelerde yer almıştır. Zeytin ağacının iklim koşulları arasında yıllık ortalama sıcaklığın 16-21 °C ve yıllık toplam yağış miktarının 500 - 1200 mm arasında değişmesi, güneşleme süresinin en az 5000 saat olması, yeteri kadar bir soğuklama süresi geçirmesi gerektiği de bilinir. Deniz ikliminin hâkim olduğu yörelerde sahilden uzaklaşmamak, fakat denizden yüksekliği 400 metreyi aşmamak kaydı ile bahar aylarında sıcaklığın –7 °C’ye kadar düşmesi ve yaz aylarında 40 °C’ye kadar yükselmesi bir sakınca oluşturmaz. Akdeniz’in güneyinde yer alan kuzey Afrika ülkelerinde, yıllık yağış toplamının 150 mm’nin altına düşmesi ve yaz aylarında sıcaklığın 40 °C’nin üzerine çıkması zeytin tarımında ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır.
Botanik açıdan ölümsüz olarak kabul edilen ve genellikle killi-kumlu toprakları isteyen zeytin ağacı, dikildikten 5-6 yıl sonra meyve vermeye başlasa da, ekonomik verime 10. yıldan sonra ulaşır. Kurak ve yağışsız bölgelerde bu süre yirmi yıla kadar uzar. Zeytin ağacının ömrü 100 yıldan fazladır. Ancak, 50 yaşına kadar ekonomik verimlilik gösterebilmekte ve bu süreden sonra zeytin plantasyonunun gençleştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte zeytin ağacının yaşam ve verim seyri, 1-7. yılları arası gençlik dönemi, 8-40. yılları arası veriminin arttığı dönem ve 41-100. hatta 150. yılları arası veriminin azaldığı dönem olarak kabul edilir. İklim ve bakım koşullarına bağlı olarak bir zeytin ağacı için 500 yıla kadar ömür biçilebilmektedir.
Kendi hâlinde yetişen bir zeytin ağacının taç yapısı pratik olarak çalı tipinde olup güneş ışınlarının taç sistemine girmesini engelleyen şekle sahiptir. Doğal ortam koşullarında yetiştiğinde, boyu 15 m’ye kadar yükselen zeytin ağacı, meyveye geç yatması ve bu yüksekliğin hasatta sorun yaratması nedeniyle, üzerinde ıslah çalışmaları yapılmıştır. Boyu en fazla 3 ile 5 m yükseklikte olan ve 3 ile 4. yaşta meyveye yatan daha verimli bodur tipleri geliştirilmiştir. Günümüzün tüm zeytinci ülkelerinde yeni plantasyonların oluşturulmasında, ağırlıklı olarak bu yeni çeşitlerden yararlanılır. Bu plantasyonlarda ağaçlar arasında 5 ile7 m dikim mesafesi bırakılmalıdır.
Mitolojide Zeytin
Zeytin ağacı mitolojik kayıtlara göre akıl, beceri ve aydınlığın sembol ilahesi olarak kabul edilen Minerva’nın sevgili ağacıdır. Çünkü zeytini Akdeniz yöresine ilk diken Minerva olmuş ve bu nedenle Yunanlılar tarih boyunca zeytin ağacını kurtarıcı ve koruyucu kabul ederek adeta tapınmışlardır. Ancak daha sonra Persler Yunanistan’ı işgal edince Yunanlıları koruyucusundan mahrum bırakmak için Akropolis’deki zeytin ağacını yakmışlardır. Fakat Persler Yunanistan’dan çekilince yaktıkları zeytin ağacının toprak altında kalan kökleri yeniden sürgün vererek, büyüyüp gelişmiştir. Bu olay Yunanlıların zeytine daha bir bağlanmasına ve zeytini barışın, verimliliğin, gücün ve temizliğin simgesi olarak kabul etmelerini sağlamıştır.
Mitolojide zeytin konusunda pek çok kayıt yer almıştır. Bunlardan birisi İsa’dan önce 250 ile180 yılları arasında yaşamış olan Latin komedi şairi Plautus tarafından şöyle nakledilmiştir: Çok güzel ve alımlı bir kız, şairin dinlenmek üzere oturduğu çeşmenin başına gelir ve oldukça tedirgin bir hâl içinde beklemeye başlar. Ancak uzunca bir süre beklemesine karşın, güzel kızın randevulaştığı genç adam gelmez. Bunun üzerine büyük bir üzüntü duyan genç kız, “Zeytinyağlarım ve emeklerim boşa gitti.” anlamına gelen Olcum etoperam perdicir diye feryat ederek oradan uzaklaşır. Çünkü o dönemde zeytinyağı kozmetik olarak da kullanıldığından sevgilisine hoş görünmek isteyen genç kız, zeytinyağı ile makyaj yapmıştır.
Bu konuda anlatılan diğer bir hikâyeye göre ise ormandaki tüm ağaçlar kendilerini koruyacak ve sahip olduğu özellikler nedeniyle bu görevi üstlenecek bir ağacı başlarına kral yapmak istemişler ve sürekli yeşilliği, barış sembolü ve değerli meyveleri olması nedeniyle bu görev için zeytini uygun bulmuşlardır. Kararlarını bildirmek ve göreve davet etmek üzere zeytinin huzuruna geldiklerinde, zeytin onur duyduğunu ancak Tanrı’nın kendisine insanların sağlığını korumak gibi kutsal bir görev verdiğini ve bu görevi tam olarak yerine getirmek zorunda olduğunu ifade ederek ağaçların teklifini nazik bir şekilde reddetmiştir. Bunların dışında Homeros’un “sıvı altın” şeklinde adlandırdığı zeytinyağının tedavi edici bir niteliğe sahip olduğuna inanıldığından Hippokrates, Galen ve Dioskorides gibi zamanın ünlü hekimleri söz konusu yağın özelliklerinden sıkça söz etmişlerdir. Zeytinden tüm kutsal kitaplarda övgü ile bahsedilmekte ve Kuran-ı Kerim’de incir ve zeytin ağaçlarına sahip olan beldelerin, emin ve güvenilir yerler olduğu ifade edilmektedir.
Tevrat’ın yazdığına göre Büyük Tufan’ın hızını yitirmesinden sonra, Nuh peygamber ve beraberindekiler hâlâ dalgalarla boğuşmaktadır. Ancak gemidekiler uzun süren tufan nedeniyle umutsuzluğa düşmüşlerdir. Bu arada bir çare arayışı içinde olan Nuh tarafından gemiden salıverilen bir çift güvercin, kısa bir süre sonra gagalarında bir zeytin fidanı ile döndüğünde, yakınlarda bir kara olduğu anlaşılmış ve umutlar yeniden canlanmıştır. Çünkü bir karaya yaklaştıklarını ve burada güvercinlerin getirdiği fidanı yetiştirerek elde edecekleri ürün ile her türlü ihtiyaçlarını giderebileceklerini anlamışlardır. Bu nedenle büyük botanikçi kohtmella zeytin ağacı için, bütün ağaçların ilk yaratılanı anlamına gelen, “olea omnium orborum esi” ifadesini kullanmıştır.