Bir din olarak İslâm eğitime üst düzeyde bir önem atfetmiştir. Özellikle vahiy öncesi dönemde eğitim faaliyetlerinin yok denecek kadar az olduğu ve geleneksel usuller ile yapıldığı bilinen kadim Arap toplumunda, İslâm dini eğitim ve öğretim faaliyetleri hususunda büyük bir dönüşüm başlatmıştır.
Hz. Peygamber’in risaleti ile birlikte İslâm toplumunda ilk olarak mescitler ibadethane olmanın dışında eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yapıldığı yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mescid-î Nebevî’nin bitişiğinde kurulan Suffa Mektebi kadın-erkek, genç ve yaşlı olmak üzere bütün inananlar için eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü yer olarak teşekkül eder. Başta çocuklar olmak üzere her yaştan insan için camiler İslâm dini ile tanışma ve eğitim-öğretim Kurumu olarak varlık alanı bulmuştur. İslâm dininin toplumsal hayatta kurumsallaşamaya başlaması ve fetihler ile yeni coğrafyalarda kendisine yaşam alanı bulması ile birlikte camilerin dışında çeşitli amaçlar için inşa edilen hangah, ribat, tekke ve zaviyeler de eğitim-öğretim faaliyetleri için aktif bir şekilde kullanılmıştır.
Tarihi süreçte İslâm medeniyeti, resmî eğitim ve öğretim hususunda İslâm coğrafyasının muhtelif yerlerinde kendi özgün eğitim kurumları olan medreseleri inşa etmiştir. Yazımızın konusu olan Nizamiye Medreseleri, İslâm dünyasında kurulan ilk medreseler olmasa da amacı, tarihî misyonu ve müfredatı bakımından tarihte önemli bir yere sahip olmuştur.
Nizâmiye Medreseleri’nin açılması hususunda birçok devlet adamı ve bürokratın destekleri söz konusu olmuştur. Belh, Nişabur, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Âmül ve Musul ve Bağdat olmak üzere İslâm topraklarının muhtelif yerlerinde nizamiye medreseleri kurulmuştur. Bu medreseler arasında hiç süphesiz en meşhur olanı Bağdat’ta Dicle nehri kenarında kurulan, yapımı iki yıl süren ve inşası için 600.000 dirhem harcanan Bağdat Nizamiye Medresesidir. İnşa sürecinde Nehir kenarında halka ait alanların istimlâk edildiği ve bazı evlerin yıkıldığı da dönemin kaynaklarında zikredilmektedir. Yapımı biten Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin açılışı 22 Eylül 1067 tarihinde halifenin de katıldığı muhteşem bir törenle yapılmıştır. Medresenin açılış törenini Ebû Sa‘d el-Kāşî idare etmiş, açılışa başta devlet ricâli, tanınmış ulemâ ve halk olmak üzere birçok kişi katılmıştır.
Nizâmiye medreselerinin kurulması hem bir dini kaygı hem de devlet politikası olarak tasavvur edilmiştir. Bilhassa bu dönemde halk arasından hızla taraftar bulan düşüncelere karşı sünni akidenin güçlenmesini ve Ehl-i Sünnet geleneğine mensup kadroların yetiştirilmesi amaçlanmaktaydı.
Özellikle de Şii-Fâtımı halifesi el-Muiz’in emiri el-Cevher tarafından 969 yılında inşa edilen el-Ezher camii medresesinin batını düşüncenin merkezi olması ve İslâm dünyasında râfızî düşüncelerin yaygınlaşmaya başlaması üzerine bir resmi devlet politikası olarak inşa edilmiştir.
Nizamiye Medreseleri her ne kadar bu amaçla kurulmuş olsalar da zaman zaman farklı düşünce mensuplarının propagandaları neticesinde medreseler de mezhep çatışmaları da yaşanmaktaydı. Nitekim böyle bir dönemde Nizamü’l Mülk, medrese baş müderrisine bir mektup göndererek “Medresenin kuruluş amacının mezhep çatışmalarını kışkırtmak ve körüklemek değil ilmin korunması ve yaygınlaşmasını sağlamak” olduğunu ifâde etmiştir.
İslâm coğrafyasında Nizâmiye Medresleri’nden önce birçok medrese inşa edilmiş ve bu medreselerin belirli bir müfredatı söz konusu iken Nizâmiye Medreseleri kuruluşundan itibaren yapısı, işleyişi, şekli ve müfredatı bakımından ayrıcalıklı ve özel bir yere sahip olmuştur.
Medrese, hoca ve öğrencilere mahsus odalar, dershaneler, mescid, kütüphane, yatakhane, yemekhane, hamam gibi muhtelif bölümlerden oluşan bir külliye niteliğindeydi. Medresenin ve öğrencilerinin bütün ihtiyaçlarının karşılanması için Nizamü’l Mülk vakıflar tesis etti. Medresenin yakınında çarşı inşa ettirerek gelirini medreseye tahsis etti. Arazi, hamam ve bazı dükkanların gelirlerini müderris ve öğrencilere verilmesini sağladı.
Medresenin kuruluşundan sonra müderrisler bizzat Nizamü’l Mülk tarafından tanınmış meşhur ulemadan seçildi. Bilhassa Ebû Abdullah et-Taberî ile Ebû muhammed Abdülvehhâb eş-Şîrâzî ve Gazzâlî’nin Nizamü’l Mülk’ün menşuruyla Nizâmiye Medresesi’ne müderris tayin edildiği bilinmektedir. Nizamü’l Mülk’ün vefatından sonra onun soyundan gelenlerin yanında vezirler, sultanlar ve halifeler tarafından da müderris görevlendirildiği görülmektedir. Nizâmiye Medresesi’nin mütevellisi olduğu bilinen Süleyman b. Nizâmülmülk’ün 1240 yılındaki vefatından sonra müderrisler halifeler tarafından tayin edilmeye başlanmıştır.
Medreseye müderris olarak tayin edilen âlimlere siyah bir cübbe giydirilmekte, sarık ve şal hediye edilmekteydi. Müderrisler görevinden ayrılırken sarık ve cübbelerini iâde etmek zorundaydılar. Kuruluşundan sonra kısa sürede bütün İslâm coğrafyasında ünü yayılan Nizamiye Medreseleri’nde ders verebilmek için birçok alimin birbirleriyle yarıştıkları hatta bazılarının mensup oldukları mezheplerini bile değiştirdikleri o döneme ait kaynaklarda ifade edilmektedir.
Medreselerin kendisine özgün bir müfredat ve işleyişi söz konusuydu. Hocalar öğrencilerden yüksekçe bir mevkide bulunan kürsüden derslerini işlemekte, derslerin saatleri hocaların ilmî mertebesi, mevsimler ve dersin niteliğine göre değişmekteydi. Derslerin işleyişinde belirli bir usul uygulanmamaktaydı, her hoca kendi usulü ile derslerini işleme konusunda serbestti. Dersler öğleden önce başlar, öğlen, ikindi ve yatsı namazlarından sonra devam ederdi. Eğitim süresi 4 yıl olarak belirlenmişti. Derslerin dili Arapça olarak belirlenmiş ve öğretim tamamen Arap dilinde yapılmaktaydı. Medresede Nâib, hocalar ve yardımcı hocalar, muhasebeciler, kütüphane görevlileri ve bir de namaz kıldıran imam bulunmaktaydı.
Nizamiye Medreseleri’nde okutulan müfredat şu şekilde idi:
Din ve Hukuk Dersleri; Kur’an-ı Kerim kıraati, Tefsir, Hadis, Fıkıh, kelam ve Usul, Dil ve Edebiyat Dersleri; Arap Edebiyatı, Farsa Edebiyatı, Sarf, Nahiv, Hitabet, Şiir, Cerh ve Ta’dil, tarih ve Edeb, felsefe Dersleri; Hikmet ve Mantık, Müsbet Bilim Dersleri; Tıp, Cerrahi, Riyaziye, Hesap, Hendese, Müsellesat, Nücûm (Astroloji), Hey’et (Astronomi) ve Tabiiyat (Coğrafya).
Bağdat Nizamiye Medresesi’nde 6 bine yakın öğrencinin, Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ise 400 kadar öğrencinin eğitim gördüğü ifade edilmektedir. Nizamiye Medreseleri’nden birçok ünlü âlim yetişmiştir. Bunlardan bazıları İbn Tümert, Ebu Bekir Muhammed b. Velid, İbn Asakir, İmadüddin el-İsfahanî’dir. Aynı zamanda dönemin birçok ünlü alimi burada hocalık yapmıştır.
Medreselerin kendi bünyesinde medreseye bağlı kütüphaneleri bulunmaktaydı. Özellikle Bağdat Nizamiye Medresesi’nin yanında zengin bir koleksiyona sahip büyük bir kütüphane inşa edilmiştir. Nizamü’l Mülk, halktan ellerinde bulunan nadir eserleri bu kütüphaneye bağışlamalarını istemiş, alimlerden yazdıkları kitapları talep etmiş ve medrese kütüphanesini zengin bir hâle getirmiştir. İnşâ edilen kütüphane hususunda o dönemi anlatan birçok tarihi kaynakta kütüphanenin zenginliği ve görkemiyle ile ilgili hayranlık bildiren cümleler yazılmıştır. Maalesef 1116 yılında çıkan bir yangında kütüphane binası yanmış, öğrenci ve görevlilerin büyük çabaları ile kitaplar kurtarılmıştır.
Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh 589’da (1193) kütüphaneyi yeniden inşa etmiş ve sarayındaki binlerce cilt kitabını bu kütüphaneye bağışlamıştır İslâm coğrafyasını kasıp kavuran Moğol saldırıları zamanında kütüphanenin zarara uğramadığı ifade edilse de maalesef bu dönemde Dicle Nehri’nin buraya atılan kitaplardan dolayı mürekkep şeklinde aktığı anlatılır. Bu zengin kütüphaneye ait hiçbir nadide eser günümüze ulaşamamıştır.
Nizamiye Medreseleri tarihi süreçte muhtelif nedenlerden dolayı zamanla gerilemeye başlamış ve gözden düşmüştür. Gerilemesinin nedenlerinden birisi Halife Mustansır’ın Nizamiye Medreseleri kadar ünlü olması amacı ile kendi adı ile anılan Mustansır Medreseleri’ni kurmasıdır. Özellikle de âlim ve öğrencilerin halifenin himâyesi altında bulunan bu medreseyi tercih etmesi Nizamiye Medreseleri’nin gerilemesine neden olmuştur. Gerilemenin bir diğer nedeni ise Dicle nehri kenarına inşa edilen medresenin üç kez sele ve daha sonra da yangına maaruz kalmasıdır. 1272’de çıkan yangında medrese ile birlikte çevresindeki çarşılar da harap olmuştur. Her ne kadar Cüveynî, vakıf gelirleri ile medreseyi tekrardan ihya etmeye çalışmış ise de tarihi süreçte medrese sosyal ve politik nedenlerle ortadan kalkmıştır.
Nizâmiye Medreseleri gerek kuruluş amacı ve misyonu ile gerekse de müfredatın özgünlüğü ve zengin kütüphaneleri ile devrin siyasî, ilmî ve dinî hayatı üzerinde derin bir tesiri söz konusu olmuştur. Halife ve selçuklu sultanlarının devlet politikalarının devamlılığını sağlamış, kendi özgün müfradâtı ile başta kendi dönemine ve daha sonraki yüzyıllara de etki eden meşhur alimlerin yetiştirilmesinde etkili olmuştur. Birçok ünlü alim Nizâmiye Medreseleri’nin tedrisinden geçmiştir. Hüccetü’l-İslâm olarak tanınmış ünlü alim Gazali’de Nizamiye Medresesi’nde müderrislik yapmıştır.
Medreseler başta fıkıh, kelam ve hadis olmak üzere İslâmî ilimlere önemli bir katkı yapmıştır. Bu konular ile ilgili çok sayıda kitaplar telif edilmiştir. Yatılı ve burslu olması hasebiyle okumak için imkânı olmayan birçok zeki gence imkanlar tanınmıştır. Nizamiye Medreseleri kurulmadan önce de İslâm dünyasında medreseler bilhassa özel kuruluşlar olarak varlığını sürdürürken Nizamiye Medreseleri onu devlet ve önde gelen yöneticiler tarafından himâye edilen eğitim kurumlarına dönüştürmüştür. Bu bakımdan daha sonraki yüzyıllarda devletlerin resmî olarak kuruluşunu tesis edip gözettiği medreseler için örneklik teşkil etmiştir.
Son olarak ise İslam medeniyetinin kurup geliştirdiği medreseler Batı’da da benzer kurumların kurulup yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Birçok araştırmacı tarafından Salerno, Paris ve Oxford gibi Batı’da kurulan üniversitelerin de Nizamiye Medreseleri’nden etkilendiği ifade edilmiştir.
Bu yazı tarihçi umut güner tarafından kaleme alınmıştır.