Biz bu yazımızda bireysel olarak insanın yarattığı psikolojik bir ötekiden ziyade devlet ve toplumların yarattığı bir öteki kavramını ele alacağız. İnsan toplulukları ve de bu toplulukların meydana getirmiş oldukları devlet müessesesi tarih boyunca kendi meşruiyetini elde etmek, kendisine bir hayat alanı yaratmak, özellikle de kendi varlığını korumak için bir ötekine ihtiyaç duymuş ve ötekini yaratmıştır. Birey ve toplulukların esas itibarı ile yarattıkları öteki genellikle kendi soy, din, kültür ve bilincinden olmayan bir ötekidir. Meşhur bir darbımeselimizin dediği gibi “her şey zıttı ile kaimdir”, yâni kendisi için bir ötekiye sahip olan ancak vâr olabilir.
İnsan toplulukları hâricinde özellikle semavî veya beşerî dinlerin de kendi meşruiyetlerini sağlamak, kendi felsefelerini daha yaşanabilir kılmak ve diri tutmak için bir öteki yaratmış ve kendisinin bu ötekiye karşı maddi ve manevi alanda koruyacak olan temel altyapıyı hazırlamıştır.
Yaratılan bu öteki, milletlere ve devletlere kendi inanç ve kültürleri başta olmak üzere birçok değerlerini yaşatabilmek, nesiller boyu aktarımını sağlamak ve milletlerin hafızasını diri tutmak için en önemli araç olmuştur. Tarih boyunca devletlerin iç ve dış politikaları ekseriyetle yaratılan ötekiyi göz önünde bulundurarak oluşturulmuş ve halen daha oluşturulmaktadır.
Dünya tarihi “Kadim Yunan”dan itibaren “Doğu” ve “Batı” olarak iki alternatif medeniyet ve ruh olarak kabul edilmiş, özellikle de birbirinin alternatifi olan bu iki ayrı medeniyet kendi meşruiyetini sağlamak ve egemenliğini tanımlayabilmek için bir diğer medeniyeti öteki olarak tasavvur etmiştir. Ötekileştirme ve öteki yaratma psikolojisi insanoğlunun kadim varlığından itibaren doğası gereği var olmuş ise de devletler ve milletler nezdinde yukarıda ifade ettiğimiz gibi eski Yunan’dan itibaren gelişim göstermiştir.
“Eski Yunan” ve “Makedon Krallıkları”, Doğulu toplum olan “Persleri” ötekileştirdiği gibi İranlı Persler de Yunan ve Makedon devletlerini bir öteki olarak tanımlamıştır. Özellikle bu devletler mevcut siyasi ve ekonomik politikalarını bu öteki kavramı üzerinden inşa etmiştir. Her medeniyet kendi medeniyetini üstün ve yüce gördüğü gibi, ötekileştirdiği medeniyet ve devleti ise alabildiğine aşağılamış ve barbar olarak nitelendirmiştir. Öteki’ne ait gördüğü bütün değerlere karşı açık bir manipülasyon siyaseti izlemiştir.
Nitekim Fransız edebiyatının ünlü yazarı Dante kaleme aldığı “Divina Commedia/İlahi Komedya” adlı eserinde, İslam peygamberi “Hz. Muhammed”i cehennemin en alt katmanında bulunan bir yaratık olarak kurgulamıştır. Nitekim, Avrupa tarihi için ötekileştirmenin tarihi de diyebiliriz. Çünkü Avrupa, tarih boyunca sürekli ötekileştirmenin merkezi olmuştur. Bu ötekileştirme zaman zaman siyasi birliktelikler ve anlaşmalar da meydana getirmiştir. Bu siyasi birlikteliklerden en önemlisi bugün dağılmaya yüz tutmuş olan “Avrupa Birliği”dir. Avrupa birliği esas olarak tamamı ile müşterek zihniyet ve ruha sahip devletlerden oluşmaktadır. Bu devletler kendi içerisine bir bütün, kendi dışında ise tamamı ile ötekileştiren bir çizgidedir. Birliğe dâhil olmayan devlet ve toplumlar bu birliğin politikaları ile ötekileştirilir ve dünya siyasetinde yalnızlaştırılır.
İnsanoğlunun varlığı ve kadim devletler ile başlayan öteki ihtiyacı ve ötekileştirme politikası asıl zirve noktasını “İslamiyet”in yayılması ve “Hz. Muhammed”in risâleti ile bulmuştur. Batı, yükselişe geçen ve parlak dönemler yaşayan İslam medeniyetini, bu dönemde aşağılamış ve barbar olarak nitelendirdikleri Müslümanlar ile maddi ve manevi mücadeleyi kendisine vazife edinmiştir. Bu ötekileştirme aynı zamanda Batı’ya, yarattığı düşmanına karşı üstün olmak için her alanda hızlı bir çalışma temposu sağlamıştır. Nitekim İslam Medeniyeti’ni ötekileştiren Batı’nın asıl kazanımı modern dönemde elde ettiği sosyal, siyasi ve ekonomik alandaki üstünlük olmuştur.
Temelleri Ortaçağ Avrupası’na kadar giden ve bugün âdeta yükselen İslamofobi ve türkofobi âdeta Batı’nın yaşaması için gerekli olan bir kan gibidir. Batı yarattığı öteki olan İslam ve Türkler aleyhine bilimden sanata, edebiyattan sosyal yaşantıya kadar her alanda aşağılayıcı bir tutuma tarih boyunca sahip olduğu gibi aynı geleneği bugün bütün imkanları ile daha fazla olarak devam ettirmektedir.
Öteki’nin ortaya çıkmasının birçok sosyal, siyasi ve ekonomik nedenleri olduğu âşikardır. Fakat bunların da dışında milletlerin zihinlerinde olumsuz bir öteki oluşturmalarının sebeplerinden birisi de milletlerin tarihi tecrübelerinde yaşadıkları ezilmişlik psikolojisi ve travmatik olaylardır. Özellikle İslam Medeniyeti’nin uzun yıllar Batı karşısında sahip olduğu üstünlüğün osmanlı Türkleri ile beraber zirve noktasına ulaşması “Batı” için bir ezilmişlik psikolojisine sebebiyet verdi. Bu psikolojinin yarattığı travmatik durum Batı’nın toplum olarak bütün katmanları ile ezilmişlik duygusuna kapılmasını sağladı.
İslam Medeniyeti, “Kuran kelâmı” dolayısı ile soy, kültür ve tarih vs. gibi birçok farklılığa zenginlik gözü ile baktığı için Müslümanlar için bir öteki hiçbir zaman var olmamıştır. Gaza, Cihad ve Fetih politikası ve inancı dolayısı ile “küffar veya kafir” gibi bir öteki tanımı Müslüman zihinde oluşmuş olsa da bu öteki Batı, özellikle de Avrupa’nın sahip olduğu gibi tamamı ile yok eden, tanımayan ve aşağılayan bir öteki asla değildir. Nitekim Müslümanlar fetih ettikleri yerlerde yaşayan gayr-ı müslimleri her zaman barış ve refah içerisinde yaşatmış ve Müslüman sosyal devletin tüm olanakları faydalanmaları için Müslüman olmayan topluluklara da tanınmıştır. Hatta Müslümanlar ile hemen hemen eşit düzeyde haklara sahip olduklarını ve Müslümanlar ile birlikte barış içerisinde asla aşağılanmadan yaşadıklarını biliyoruz.
Müslüman Medeniyeti’nin bu hoşgörü merkezli evrensel tutumuna rağmen Batı, yarattığı barbar ötekini tarih boyunca her zaman bir gelenek olarak taşımış ve nesillerden nesile aktarmıştır. Batı’da “İslamofobi ve Türkofobi” kendileri için bir hayati gereklilik gibi aktarılmaya devam etmektedir.
Batı’nın inşa ettiği bu olumsuz öteki imajı, zaman içerisinde Batı toplumlarında bir komplekse dönüşmüştür. Yaratılan öteki bugün Batı için tamamı ile bir kompleks durumdur. Dolayısı ile bu kompleks neticesinde Batı her alanda Müslümanlar, özellikle de Türklere karşı nefret kusmaya ve onların yaşam haklarını ellerinden almaya devam etmektedir. Sonuç olarak şunu ifâde edebiliriz ki Müslümanlar için kaynaşma ve tanış olma vesilesi, farklılık ve zenginlik olan öteki; Batı ruhu ve zihni için barbar ve kötü bir ötekidir.
Bu yazı tarihçi umut güner tarafından kaleme alınmıştır.