Bu paradoksal durum karşısında sorulması gereken, ‘İngiltere’de neler oluyor?’ sorusu. Acaba İngilizleri sansür istemeye iten neden nedir?
Türkiye’deki yürüyüşün hangi cephe tarafından yapıldığını, Vatan yazarı Mutlu Tömbekici’nin Twitter’da yazdığı, “Şimdiye kadar başörtülü bir kişi gördüm. Aman pornocuyuz ya biz. Gelmezler tabii” cümlesi özetliyordu.
Tömbekici’nin ifadelerinden anlaşılıyor ki, karşı oldukları şey, İnternet’teki ahlaksız görüntülerin kişisel isteğe bağlı olarak filtrelenmesi. Aslında tahammül edemedikleri şey, kişiye bağlı bir özgürlük.
Buna karşın İngiltere’de yapılan yürüyüş, kelimenin tam anlamıyla “gerici” bir kalkışma sayılmalı. Türkiye’dekiler porno isterken, İngiltere’dekiler ahlaksız sitelerin sansürlenmesini istiyorlardı.
Tömbekici’nin de belirttiği üzere katılımcılar, malum çevreler. Amaçları da üzüm yemekten çok, seçim öncesi iktidarı yıpratmak...
Düşünsenize, Türkiye’nin aksine İngiltere’deki gibi ‘İnternet’te ahlaksız sitelere karşı filtre istiyoruz’ şeklinde bir gösteriyi, bu gösterilere katılmayan çevreler yapsaydı neler olurdu neler! İngiltere’deki büyük yürüyüşü haber bile yapmayan gazeteler, hangi manşetleri atarlardı?
Yapılan gösterilerden dolayı bazı kimseler, gerçekten sansür olduğunu düşündü. Oysa ortada sadece BTK kaynaklı bir beceriksizlik vardı. Başkan olduğundan bu yana hiçbir süreci doğru dürüst yönetemeyen BTK Başkanı Acarer’in bu sürecide eline yüzüne bulaştırdığı, dolayısıyla iktidara da zarar verdiği gayet açık.
Özetle, ortada ne sansür vardı, ne de bir sansür girişimi. Yapılan tek şey; evinde ve işyerinde İnternet abonesi olanlara, hizmet sağlayıcısından içerik filtreleme hizmeti alma hakkının getirilmesi. Hepsi bu. Birilerinin ahlaksız sitelerde gezmesi demokratik bir hak da, gezmek istememesi hak değil mi?
Kasetlere mahkûm siyaset
Deniz Baykal’ın kaseti ile başlayan siyaset mühendisliği devam ediyor. Baykal kaseti, Türk siyaset tarihinin ilk kaseti değildi. Bu kasetler özellikle de 28 Şubat döneminin en önemli silahlarından biriydi.
Başta Reha Muhtar ve Ali Kırca bu silahları oldukça mahir bir şekilde kullandı. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde, iki siyasi liderin kasetleri konmuştu masaya.
O gün, siyaseti kasetlerle dizayn etmek isteyenler, bugün de aynı şeyi yapıyor olmalılar. Dün kasetlere sessiz kalan hatta destek verenler, bugün kaset mağdurları.
Mahremin kaydedilmesi ve teşhir edilmesi, hiçbir ahlakî değerle bağdaşmaz. Ahlaksız bir fiil, bir başka ahlaksız fiille teşhir ediliyor.
Bu kasetler, bizi ister istemez ‘peki, toplum ne durumda’ endişesine sevk ediyor.
Eğer toplumda bu haldeyse, ‘nesep güvenliği’ sorunu ne olacak? Mesele, isteyen istediğiyle birlikte olabilir, kime ne diyerek, kapatılabilir mi? Bu kadar basit mi?
Bu kasetler bana, Star Gazetesi’nin 1 Nisan 2004 tarihli “meğer sütçü gerçekmiş” şeklindeki ‘insanlık adına utanç verici ve kahredici’ manşetini hatırlattı.
Bu haberin detayında, İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun babalık testlerinde, her yüz kişiden 30’unun babasının, gerçek babası olmadığı belirtiliyor.
Bu ülkenin siyasetçi ve bürokratları başka bir yerden ithal edilmediğine göre, bu kasetler ve veriler, toplumsal yozlaşmanın en büyük delili sayılmaz mı?
Avrupa ülkelerinde, yüz kişiden 33’ünün babası gerçek baba değilken, bu durum bizde yüzde 30 ise, AB’nin önemli standartlarından birini daha yakalamışız demek ki!
* * *
Baykal’ın kasetiyle ‘CHP’yi’ dizayn edenler, MHP’liler üzerinden hem MHP’yi, hem de BDP’yi şekillendiriyorlar. ‘MHP’nin kasetlerinin BDP’yle ne ilgisi var’ diyenlerin, biraz zamana ihtiyacı var, o kadar…
Şimdilerde en büyük beklenti, Ak Parti içinden birilerine ait kasetlerin de yayınlanması. Ancak önemli olan zamanlama. Seçimde olmazsa, anayasa değişikliğinde, o da olmazsa başka bir baharda. Erdoğan, bu dönemde kasetleri olduğu iddia edilen isimleri liste dışı bıraktı. Ama yine de, Erdoğan’ın bilmediği kasetler çıkabilir. Zaten Başbakan, ‘kaseti olanı partide barındırmam’ diyerek, ihtimale karşı tavrını netleştirmeye çalışıyor.
Siyasetçilerin kasetlerinin yanı sıra, sivil veya askeri bürokratlar ile yargıçlardan kaseti olanların ülkeye maliyeti ne kadar acaba, hiç merak ettiniz mi?
Bir anlık zaaf ve kahredici netice.
İlahi adâlet olmasa insan kahrolur.