Kur’anı Kerim’de Allah (c.c)’ın “Halil/dost” diye nitelediği ulu’lazm (büyük peygamberler) mertebesinde olan Hz. İbrahim (a.s)’in sağlam imanından, eşsiz mücadelesinden, ateşe atılmasından ve insanlık için örnek şahsiyetinden bahsetmek istiyorum.
Yüce kitabımız Kur’an’da ismi en çok zikredilen Hz. Musa (a.s)’dan sonra Hz. İbrahim (a.s) gelir. Yirmi beş surede yetmiş küsur defa Hz. İbrahim’in bizzat adı anılarak kendisinden bahsedilmiştir. Bu sebeple Hz. İbrahim’in hayatında bizim için önemli örnekler zikredilmiş ve bunlardan ibret almamız istenmiştir.
İbrahim (a.s), putlara tapan Keldânî kavmine/Babil’e peygamber olarak gönderilmiştir. Uzun süren davetinde başta (üvey) babası Azer olmak üzere toplumun birçoğu kendisine inanmamıştır. Hz. İbrahim (a.s), babasının bu durumuna kızmamış, ona darılmamıştır. İslam’a inanmayan biri olsa bile, bir babaya nasıl davranılması gerektiğini en güzel konuşma üslubuyla bizlere göstermiştir. Hatta onun için Allah’tan rahmet dileyerek babasına karşı şöyle demiştir:
“Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz o, beni nimetleriyle kuşatmıştır.”
O dönemde milletin başında bulunan Nemrut, sahip olduğu servet ve saltanatıyla kendini ilâh sanmaktaydı. Tek Allah inancı hakkında Hz. İbrahim ile münakaşaya girişti. Kendisinin de öldürücü ve diriltici özellikte olduğunu ileri sürüdü. Bunun için de yanına çağırdığı iki adamdan birini öldürdü, birini de serbest bıraktı. Ayette bu konu şöyle dile getirilmektedir:
“Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ‘Benim Rabbim diriltir, öldürür.’ demiş; o da, ‘Ben de diriltir, öldürürüm’ demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, ‘Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir’ deyince, kâfir şaşırıp kaldı…”
Bir gün Hz. İbrahim, kavminin tapmakta oldukları puthaneye gizlice girerek bütün putları paramparça etmiş, içlerinden sadece en büyüğünü sağlam bırakmıştı. Bu yaptığı öyle tehlikeli bir durumdu ki, putlara tapan bütün bir toplumu karşısına almak anlamına geliyordu. Nitekim putları bu hâle getirenin İbrahim (a.s) olabileceğini düşünmüşler, Hz. İbrahim (a.s)’i çağırıp yargılamışlardır. Korkusuzca sorulara cevap veren Hz. İbrahim;
“Belki bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun, bakalım!...” (Enbiya, 21/63) demiştir. Halk, putların cansız ve konuşamaz olduklarını bildiklerinden, Hz. İbrahim’e fikri bakımdan diyecek bir şey bulamamışlardır. Hz. İbrahim’in davasındaki samimiyetini, korkusuzluğunu ve üstün cesaretini gören kavmi, bilgi ile onu susturamayacaklarını anlayınca, ölümle hem de ateşe atarak yakmakla hak dini yok edeceklerini sanmışlar ve nitekim öylece yapmışlardır.
Büyük bir ateş hazırlanmış, ateşin alevi en şiddetli ve hararetli duruma geldiğinde Hz. İbrahim (a.s)’i mancınıkla fırlatıp ateşin ortasına atmışlardır. Ancak ateşin ve her şeyin sahibi olan Allah (c.c), ateşe şöyle emir verdi:
“Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet/zararsız ol!” (Enbiyâ, 21/69)
Hz. İbrahim (a.s), ateşe atılmak üzere iken Allah’a tevekkül ederek, “Hasbiyallah ve ni’me’lvekil” yani “Bana Allah’ım yetişir. O ne iyi vekildir/yardımcıdır.” diye dua etti.
Mancınıkla havaya atıldığı sırada, Cebrail;
“Ey İbrahim Bir hacetin var mı?” diye sordu. Hz. İbrahim, Allah’tan başka hiçbir kimseden bir yardım beklemediğini ve her şeyini Rabbinin bildiğini söyleyerek tevekkülün en yüksek derecesinde idi. O anda Rabbine şöyle yalvardı:
“Ey Allahım! Sen, göklerde Tek’sin! Yerde de, Tek’sin! Ben de, yerde bir tek’im! Yerde, benden başka, Sana ibâdet edecek kimse yoktur…”
Şüphesiz ki, Hz. İbrahim’in hayatından alacağımız çok büyük örnekler ve dersler vardır. Ateşe atılarak yakılmak gibi bir işkenceye maruz kalan Hz. İbrahim, hiçbir korku duymamış, Allah’a teslim olmuştur. Nihayet böyle bir iman onu ateşten kurtarmış ve kurtuluşa ermiştir.