İnsanları evliliğe götüren sebeplerin başında anne baba olmanın geldiğini söylesek yanlış olmayacaktır. Bu durumda evlenmeye karar verilen kişiyle ilgili düşünülmesi gereken hususların başında iyi bir anne ya da baba olup olamayacağı konusunun gelmesi gerekir. Bir arada yaşamadan, fiilen anne ya da baba olmadan bu konuda yüzde yüz emin olmak mümkün olmasa da eş seçiminde dikkat etmemiz gereken hususlarla ilgili Peygamberimizin (s.a.s.) tavsiyesine kulak vermekte fayda vardır. Peygamberimizin (s.a.s.) bu konudaki tavsiyesi şöyledir:
“… şu dört şeyden biri için evlenilir: Malı için, asaleti için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar olanı tercih et, mesut olursun.” Görüldüğü üzere hadisi şerifte dindarlıkla mutluluk bir arada zikredilmiştir. Dindar insandan beklenen iyi bir eş, iyi bir anne ya da baba olma yönünde çaba sarf ederek hem dünyada hem de ahirette mutluluğa ermektir.
İslam âlimlerinden bir kısmı eserlerinde kanaatimizce haklı olarak çocuk eğitiminin eş seçimiyle başladığını ifade etmişlerdir. Âlimler, bu görüşlerini insanın sadece fiziki değil manevi bakımdan da anne ve babanın sahip bulunduğu temiz seciye, izzet ve şerefle iyi ahlak ve tabiatı, yahut da bunların zıddı olan çirkin huy ve davranışları irsiyet yolu ile almasına dayandırmışlardır. İnsanın manevi yapısına etki eden unsurlar arasında ise yenilip içilenin helal yollardan elde edilmiş olmasına özellikle değinildiği görülmektedir. Gıdanın temiz ve sağlıklı olmasının yanı sıra helal olması da gerekmektedir. Bu durumda helal süt emmiş, helal haram hassasiyeti gözetilmiş bir evde büyümüş biriyle evlenmeye çalışmak çocuk eğitimi için oldukça önemli hale gelmektedir.
Amacımızın Farkında mıyız? Nereden Başlamalı?
Çocuğun eğitimine başlamadan önce nasıl bir insan yetiştirmeyi hedeflediğimiz üzerinde düşünmemiz gerekir. Geçmişte eğitim hakkında görüş beyan eden İslam âlimlerinin hemen hepsi eğitimin amacının iyi insan yetiştirmek olduğunu söylemişlerdir. İyi insanı da ana hatlarıyla; Allah’a inanan, Allah’tan başkasına gönül bağlamayan (O’nu her şeyden fazla seven), açık ve gizli şirkten kaçınan, güzel ahlak sahibi, ihsan üzere olan, iyi(lik) düşünen, yaptığı iyiliklere karşı bir şey beklemeyen ve iyiliğe teşvik eden, kötü alışkanlıklardan, telkin ve taklit ile elde edilen bozuk ve yanlış görüş ve düşüncelerden kurtulan insan olarak tarif etmişlerdir. Görüldüğü üzere anne ve baba adaylarını zorlu bir görev beklemektedir. Bu zorlu göreve başlarken yapılacak manevi hazırlıkların başında dua etmek gelir. Nitekim bizlere yol gösterici olarak gönderilen peygamberlerden Hz. İbrahim de “Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlât ver!” şeklinde Allah’a niyazda bulunmuştur. Çocuk doğmadan ve doğduktan sonra yapılacak dualar anne babanın önemli güç kaynaklarının başında gelmektedir.
Çocuğun dünyaya gözlerini açmasıyla birlikte dindar bir anne babanın aklından çıkarmaması gereken ayetlerin başında Tahrim suresinin altıncı ayeti gelmektedir: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” Görüldüğü üzere anne baba olmak, bize kendimizin yanı sıra çocuğumuzu da koruma yükümlülüğünü getirmektedir. Bir insanın kendini düzeltmeden, dünyaya gözlerini açar açmaz yıllarca yakın plan kendini gözlemleyecek olan çocuğunu ya da çocuklarını düzeltmesini düşünmenin anlamsızlığı açıktır. Nitekim Hz. peygamber (s.a.s.) “İşe kendinden başla…” diye muhataplarını uyarmıştır.
Çocuğun din eğitimi denilince ailelerin aklına ilk olarak Kur’an okumayı öğrenme, namaza, oruca başlatıp alıştırma gibi ibadet boyutuna yönelik uygulamalar gelse de din eğitimini bu gibi ibadetlerle sınırlamamız doğru olmaz. İslam’ın beş şartı olarak saydığımız ibadetler, Allah’a imanın tezahürleri olarak son derece önemli olmakla beraber sırf bu yönde gayret göstererek yeterli bir din eğitiminden bahsedemeyiz. Öncelikle çocuğa verdiğimiz her eğitimin din eğitiminin bir parçası olduğu bilinciyle hareket etmemiz gerekmektedir. Bu eğitimde ilk sırayı ahlak eğitimi yani çocuğumuzun iyi bir insan olabilmesi için yönlendirilmesi almaktadır. İslam âlimlerinden İbn Sina (ö. 1037), çocuk “sütten kesilir kesilmez” ahlak eğitimine başlanması gerektiğini savunur. Bu da yaklaşık olarak yaşında ahlak eğitimine başlanması anlamına gelmektedir. Bunun nedeni tabiatı itibarıyla hem iyiliğe hem de kötülüğe eğilimli bir varlık olarak dünyaya gelen insanın iyiliğe olan meylini öne çıkarmak, kötülüğe olan meylinin ise yeşerip büyümesine fırsat vermemektir. Bu sebeple İbn Sina ilk iş olarak kötü tavır ve tutumların önüne geçilmesi gerektiğini, bunun için de çocuğun kötü alışkanlıklardan ve nahoş ortamlardan uzak tutulması gerektiğini söyler. Çünkü kötü ahlak çocuğu çok çabuk etkiler ve onda kalıcı alışkanlıklar halini alır.
Bir diğer İslam âlimi Gazzâlî (ö. 1111) yukarıda yer verdiğimiz ayette geçen çocuğu koruma vazifesinin içeriğini oldukça pratik bir şekilde şöyle açıklar: “Çocuğu korumak, onu güzel terbiye edip temizlemek, ona ahlaki faziletleri öğretmek, kötü arkadaşlardan onu korumak, devamlı surette zevkü sefa içinde bırakmamak, refah ve ziynet sebeplerini sevdirmemektir.” Bu satırlar bize ilk yıllarda ahlak eğitiminin omurgasını oluşturan davranış eğitiminin öncelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Davranış Eğitiminin İki Şartı
Davranış eğitiminin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için iki şart vardır: Model olma ve çevre oluşturma. Çocuk dünyaya geldiğinde öncelikle yetişkinlerle ilişki ve iletişim içine girmekte, gördüğü bu insanları taklit ederek hayata hazırlanmaktadır. Bu durum başta anne baba olmak üzere çocuğun yakın çevresinde bulunan tüm insanların tavır ve davranışlarına azami ölçüde dikkat etmesini gerekli kılar. Aksi takdirde ortaya çıkacak olan söz ve davranış uyumsuzluğundan çocuğun olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır. Örnek vermek gerekirse yalan söyleyen bir anne babanın çocuğuna yalan söylememesi yönünde verdiği öğütlerin etkili olmasını beklemek abesle iştigaldir. Oysa yalandan kaçınmak din eğitiminin en önemli amaçlarından biridir. Zira Peygamberimiz (s.a.s.) bazı olumsuz özelliklerin müminde bulunabileceğini, ancak yalancı birinin mümin olamayacağını söylemiştir.
Çevre oluştururken de anne ve babalar kendilerinin ve çocuklarının görüştükleri kişilerin sözü ve davranışı birbiriyle uyumlu insanlardan olmalarına dikkat etmelidirler. Zira hem kendilerinin hem de çocuklarının arkadaş ve dost çevrelerinden etkilenmemeleri düşünülemez. Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) bu konudaki uyarılarını hatırdan çıkarmamak lazımdır: “İyi arkadaş yalnızlıktan, yalnızlık da kötü arkadaştan hayırlıdır.”11; “İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”. İnsanların mizaçlarının birbirlerini etkilediklerini ifade eden “Mizaçlar çok hırsızdırlar.” şeklindeki Arap atasözü de kimlerle vakit geçirdiğimizin önemine işaret etmektedir. Çocukların yetişkinlerden çok daha fazla etkiye açık olmaları münasebetiyle ebeveynlerin yaşamın ilk yıllarından itibaren çocuklarının bir arada olduğu kişilerin (bakıcı, kreşlerdeki eğitmenler, arkadaşlar vb.) seçimine özen göstermeleri hayati önem taşımaktadır.
Çocuğumuza kazandıracağımız ilk davranışlar yeme içme, giyinme, uyku, temizlik gibi temel ihtiyaçlarımızın giderilmesiyle ilgili olup bunlar aynı zamanda din eğitiminin de temelini oluşturmaktadır. Saydığımız tüm hususlardaki alışkanlıklarımız genellikle anne ve babamız ya da onların görevini yapan kişiler tarafından oluşturulmuştur. Dinimizin temizliğe verdiği önem malumdur. Hatta Peygamberimiz (s.a.s.) “Temizlik imanın yarısıdır.” demek suretiyle dindar bir insanın pis olamayacağına dikkat çekmiştir. Bu doğrultuda çocuğumuzun temizliğine özen göstermek, ona temizlik alışkanlığı kazandırmak oldukça mühimdir. Temizlik alışkanlığı kazandırırken de ona yapmasını söylediğimiz tüm davranışları (yatmadan önce ve sabah kalkınca elimizi yüzümüzü yıkamak, yemeklerden önce ve sonra ellerimizi yıkamak, yemek öğünlerinden sonra dişlerimizi fırçalamak, tuvaletten çıkarken ellerimizi yıkamak vb.) kendimiz ihmal etmeden yapmalı, bu konudaki özenimizi çocuğumuzun gözlemlemesini sağlayıcı tedbirler almayız.
Ailelerin yemek yerken sergiledikleri tutum ve davranışlarının temizlik, diğerkâmlık, arkadaşlık, dostluk, akrabalık, nimetin şükrünü öğrenmek gibi yaşam boyu lazım davranışların kazandırılmasındaki öneminin farkında olmaları gerekmektedir. Emzirme dönemi de dâhil beslenme, karnın doyurulmasından ibaret maddi bir eylem değildir. Dinimizde bunun en açık göstergelerinden biri yiyeceklerin helalliğine yapılan vurgudur. Cenabı Hak, “Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin…” buyurarak yiyeceklerin sadece sağlıklı ve temiz olmasının yeterli olmadığını bize bildirmiştir. Anne babalar rızkın helal yoldan elde edilmesinin bilincinde olmalı ve bu bilinci çocuklarına kazandırmak için çaba sarf etmelidirler. Bu bağlamda zaman zaman helalinden kazancın önemine dair karşılıklı konuşmalar yapılabilir. Çocuğun yemeğe başlarken besmele çekmeye, yemekten sonra da en azından “Elhamdülillah” diyerek şükretmeye alıştırılması da beslenme eğitiminin amaçları arasındadır. Peygamberimiz (s.a.s.) çocuk sahabilerinden birine, yemek yerken besmele çekmesini, sağ eliyle ve önünden yemesini söyleyerek16 yemek yerken riayet etmemiz gereken temel kurallar konusunda bize rehberlik etmiştir. Bu kuralların hayata geçirilmesinin en kolay yolu, diğer hususlarda olduğu gibi burada da anne babaların bizzat kendileri yapmak suretiyle model olmalarıdır.
Giyinme konusunda da aileler küçük yaşlardan itibaren çocuklarına yol göstermelidirler. Bu konudaki sorumluluğu sadece buluğa erince kızların başını örtmesini sağlamaya indirgemek de din eğitimi açısından yeterli değildir. Ahlak eğitimi denilince akla gelen önemli isimlerden biri olan Tusî (ö. 1274) çocuğun pahalı ve gösterişli giysiler giymeye alıştırılmaması gerektiğinin altını çizer. Maalesef günümüzde ailelerin tüketim kültürünün doğrudan veya dolaylı baskısı sonucu kimi zaman maddi imkânlarını da zorlayarak çocuklarına gördükleri, istedikleri her şeyi alma konusunda ciddi bir çaba hatta yarış içinde oldukları görülmektedir. Böyle davranarak çocuklarına iyilik yapmadıklarını fark ettiklerinde ise geç olabilmektedir. Gazzâlî, süse ve refaha alışan çocuğun büyüdüğü zaman da onların peşinden koşacağını, elde edemeyince de mutsuz olacağını söyler ki haksız değildir. Böyle bir durumun yaşanmaması için anne babalar, çocuklarının küçük yaşlarından itibaren nefse hoş geleni değil de olması gerekeni yapmaları konusunda çaba sarf etmelidirler. Örneğin ihtiyacı olmayan bir şeyi belli durumlar dışında çocuk ne kadar isterse istesin almamak, bu sayede çocuğun zamanla böyle bir alışverişin israf olduğu bilincini kazanması çabaya değerdir.
İman ve İbadet Eğitiminde Öncelikli Meseleler
Esas olarak iman ve ibadet eğitimi yukarıda da görüldüğü üzere davranış eğitimiyle iç içedir. Bununla beraber çocukların iman ve ibadet eğitimlerine dair birkaç noktayı ayrıca yazmakta yarar görüyoruz. İşlerimize başlarken besmele çektiğimizi gören, sık sık Allah’a şükrettiğimizi duyan bir çocuğun iki üç yaşlarından itibaren “Allah kim? Nerede? Neden göremiyoruz?” gibi sorular sormasından doğal bir şey yoktur. Bu sorular bizi ne panikletmeli ne de çocuğumuzun içinde bulunduğu zihinsel gelişim basamağını unutarak cevap vermemize sebebiyet vermelidir. Bu tip sorular karşısında çocuğun seviyesine uygun kısa ve doğru cevaplarla karşılık verme cihetine gidilmelidir. Çocuğun anlayabilmesi için somut örnekler verilmeli, çevresindeki her şeyin Allah tarafından yaratıldığının altı çizilmelidir.
Allah inancının kazandırılmasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta çocukta Allah’a karşı olumsuz duyguların oluşmasına sebep olabilecek söylemlerden kaçınmaktır. Maalesef ebeveynler ya da çocuğun eğitiminden sorumlu kişilerin zaman zaman çocuklarının yaramazlıklarını önleyebilmek için “Allah yakar! Cehennemde yanarsın…” gibi sözler sarf ederek onların Allah’tan korkmasına veya zamanla Allah’ı ciddiye almamasına yol açabilecek bazı ifadeler kullandıkları bilinmektedir. Çocuğun Allah lafzıyla bu şekilde karşılaşması hiç hoş değildir. Yapılması gereken her fırsatta Allah’ın sevgi ve merhametine dikkat çekmektir.
Peygamber inancına gelince peygamberlerle ilgili konuşurken sevgi ve saygı dili kullanmaya özen gösterilmelidir. Kıssalar çocuklarla gelişigüzel paylaşılmamalı, çocuğun anlam çıkarma düzeyi göz önünde bulundurulmalı, heyecan gerginliğine sevk edebilecek pasajlar çocuklarla paylaşılmamalıdır. Zaman zaman peygamberlerin çektiği sıkıntı ve hastalıkların, yaşadığı zorlukların okul öncesi hatta 9-10 yaşına kadar okul çağındaki çocuklarla paylaşılmasının bazı sıkıntılara yol açtığı bilinmek tedir. Allah inancında olduğu gibi burada da Peygamberimizin (s.a.s.) çocuklara ve tüm insanlara olan sevgisinden, bu sevginin tezahürü olan davranışlarından örnekler anlatmak suretiyle öğretime başlamak daha sağlıklı sonuçlar elde etmemizi sağlayacaktır.
Ülkemizde ailelerin, çocuklarının Kur’an okumayı öğrenmesi konusuna ayrı bir önem verdikleri görülmektedir. Azımsanmayacak sayıda aile daha ilkokula başlamadan çocuğunun Kur’an okumayı öğrenmesi için arayışa girmektedir. Ailelerin çocuklarını din eğitimi almaları için gönderdikleri kurum ve kuruluşları çok iyi araştırmaları gerekir. Aksi takdirde çocuğun yaşına ve seviyesine uygun olmayan bir deneyim, telafisi güç sorunlara yol açabilir. Ayrıca aileler çocuklarının Kur’an okumayı öğrenmede zorlandığını gördükleri zaman özellikle de okul öncesinde ısrarcı olmamaya dikkat etmelidirler. Kur’an okumayı öğrenen çocukların okumayı unutmamaları için de günde bir iki ayet de olsa birlikte Kur’an okumaya zaman ayırmak gerekmektedir.
Kendini dindar olarak tanımlayan ailelerin Kur’an okumayı öğrenmenin yanı sıra çocuklarına düzenli namaz kılma alışkanlığını nasıl kazandırabileceklerini de mesele edindikleri görülür. Ancak bu mesele edinme genellikle çocuğun dinen namaz kılmakla mükellef oluşuyla ortaya çıkmaktadır. Oysa anne babanın hem küçük yaşlardan itibaren çocuğun bulunduğu ortamlarda bizzat namaz kılarak hem de Peygamberimizin (s.a.s.) “Yedi yaşına gelince çocuklarınızdan namaz kılmalarını isteyin.” tavsiyesinin gereğini yerine getirip çocuğun namaz kılabilmesi için gerekli alt yapıyı hazırlayarak (namazda okunacak sure ve duaların öğretilmesi, birlikte namaz kılınması, günde bir vakit namazdan başlayarak tedricen beş vakit namazın edası vb.) mükellefiyet öncesi zamanı iyi değerlendirmeleri namaz kılma konusunda sorun yaşanması ihtimalini azaltacaktır. Çocuğun arkadaş çevresinin namaz kılanlardan oluşmasının namaza devam konusundaki olumlu etkisi de göz ardı edilmemelidir.
Günümüzde çocukların din eğitiminden bahsederken sanal ortam üzerinde de durmak gerekir. Artık birçok çocuğun sosyal çevresini daha ziyade sanal çevrenin teşkil ettiği malumdur. Bu durum beraberinde ciddi riskler getirmektedir. Bazı ailelerin önce bakıcı ardından arkadaş olarak çocukların eline tutuşturduğu telefon ve tabletler, kontrolsüz bir sosyalleşmeyi beraberinde getirmekte, çocuklar bilişsel ve duygusal açıdan hazır olmadıkları görüntü ve ifadelere maruz kalmaktadırlar. Teknolojik aletlerin kontrollü kullanılması konunun uzmanları ve eğitimciler tarafından ısrarla dile getirilse de birçok meselede olduğu gibi bu konu da olumsuz bir durumla karşılaşılmadan çoğu kişi tarafından ciddiye alınmamaktadır.
Gününün büyük kısmını telefon veya tablette bir şeyler izleyerek ya da oyun oynayarak geçiren bir çocuğun anne babasını model alması neredeyse imkânsızdır. Çocuğuna model olması gerektiğinin bilincinde olan, çocuğunun ev içinde yabancılaşma sorunu yaşamasını istemeyen hiçbir anne baba böyle bir durumla karşılaşmak istemeyecektir. Yukarıda görüldüğü üzere yaşam boyu devam eden alışkanlıkların çoğu, ev içinde görerek ve birlikte vakit geçirerek edinilmektedir. Teknolojik aletlerin bu imkânı ortadan kaldırarak çocuğun yetişmesinde anne babayı âdeta etkisiz hâle getirmesi gibi bir tehdit göz ardı edilemez. Anne ve babalar çocukların her türlü eğitiminin en önemli aktörü olarak rollerini hiçbir kimseye ya da hiçbir şeye devretmemek konusunda dikkatli olmalıdırlar. Unutmayalım ki çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras Peygamberimizin (s.a.s.) de ifade ettiği üzere onları en iyi şekilde eğitmektir.
Emine Keskiner