Orta Çağ’da Frank İmparator’u Şarlman’ın yönettiği ve Katolik nüfusun yaşadığı arazi için Avrupa kullanılmıştır. 17. yüzyıldan itibaren ise, kabaca bugünkü sınırlarıyla örtüşen kıta parçası için Avrupa tabiri kullanılmıştır. 17. yüzyıla kadar sadece bilimsel ve elit çevrelerin kullandığı bir tabir olan Avrupa, bu yüzyıldan sonra günlük hayatta da yaygın olarak kullanılan bir tabir olmuştur.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Ege Denizi Kafkas Dağları, Hazar Denizi ve Ural dağları Avrupa’nın sınırları olarak düşünülmektedir. Tüm coğrafi tanımlara rağmen Avrupa sınırları temelde siyasi standartlarla belirlenmiş bir kıtadır. Zira Avrasya kıta alanını oluşturan Avrupa ve Asya’yı kesin sınırlarla bölmek mümkün değildir.
Nitekim, Avrupalılar’ın 17. yüzyıldan itibaren giderek bu tabiri tercih etmelerinin nedeni siyasi olarak kendilerini Doğu’dan, Asya’dan farklı görmeleridir. Ancak Avrupa’nın sınırlarının ne olduğu tarih boyunca tartışılmıştır. Mesela Napolyon’un Rus Çarı I. Aleksander ile 1807’de Tilsit’te antlaşma yaparken en önemli tartışma konularından biri Avrupa’nın sınırlarının nerede bittiğidir. Bu soru günümüzde de güncelliğini koruyan bir tartışma konusudur.
Dr. Fatih Gürcan Akademi Tarih için cevaplamıştır.