Özür “sonradan ortaya çıkan ve mükellefin işini kolaylaştırmaya yarayan durum” olarak da tanımlanır. Fıkıhta özür kavramının en çok kullanıldığı konuların başında süreklilik arz eden abdest bozucu haller gelir. Sürekli burun kanaması, idrarını tutamama, sürekli kusma, yellenme, yaranın sürekli kanaması ve akması, bayanların akıntıları, (bayanlar için hayızda üç günden az veya on günden çok; nifasta kırk günden çok kan gelmesi gibi durumları) gibi abdesti bozan ve kısmen süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle kimselere de özür sahibi denilir.
Bir kimsenin ibadet konusunda özürlü sayılabilmesi için özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bile kesilmemesi ve her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hali, sebebin tam bir namaz vakti süresince kesilmesiyle ortadan kalkar [İbn Âbidîn, Reddü’lMuhtar, l, 305].
Özürlü kimse her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. peygamber özürlü bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir [Buhârî, Vudû’, 63; Ebû Dâvûd, Tahâre, 110, 112]. Özürlü, özür halinin abdesti bozmadığını varsayarak o vakit içinde aldığı abdestle onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe dilediği kadar farz, vâcip, sünnet, eda ve kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir dâye, l, 32]. Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.
Özür sahibi kimsenin abdesti, özür hali dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur [Kâsânî, Bedâiü’sSanâi, l, 240]. Mesela, idrarını tutamayan kimsenin burnu kanamakla abdesti bozulur.
İmam Şâfiî’ye göre özürlü kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Onun abdesti, kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur [İbn Rüşd, Bidâyetü’lMüctehid, l, 47]. Özürlü kimsenin bu sebeple elbisesine bulaşan idrar, kan özür devam ettiği sürece namazın sıhhatine engel olmaz.
Özürlü kimse de özürsüz kişinin aldığı gibi abdest alır. Özür sahibi birisi ancak kendisi gibi özürlü olanlara imamlık yapabilir.
Bir kimsenin ibadet konusunda özürlü sayılabilmesi için özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bile kesilmemesi ve her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hali, sebebin tam bir namaz vakti süresince kesilmesiyle ortadan kalkar [İbn Âbidîn, Reddü’lMuhtar, l, 305].
Özürlü kimse her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. peygamber özürlü bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir [Buhârî, Vudû’, 63; Ebû Dâvûd, Tahâre, 110, 112]. Özürlü, özür halinin abdesti bozmadığını varsayarak o vakit içinde aldığı abdestle onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe dilediği kadar farz, vâcip, sünnet, eda ve kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir dâye, l, 32]. Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.
Özür sahibi kimsenin abdesti, özür hali dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur [Kâsânî, Bedâiü’sSanâi, l, 240]. Mesela, idrarını tutamayan kimsenin burnu kanamakla abdesti bozulur.
İmam Şâfiî’ye göre özürlü kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Onun abdesti, kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur [İbn Rüşd, Bidâyetü’lMüctehid, l, 47]. Özürlü kimsenin bu sebeple elbisesine bulaşan idrar, kan özür devam ettiği sürece namazın sıhhatine engel olmaz.
Özürlü kimse de özürsüz kişinin aldığı gibi abdest alır. Özür sahibi birisi ancak kendisi gibi özürlü olanlara imamlık yapabilir.