Nahl sûresinin son üç âyeti Medîne'de, diğer âyetleri Mekke'de nâzil oldu (indi). Yüz yirmi sekiz âyet-i kerîmedir. Altmış sekizinci âyette bal arısından söz edildiği için, Sûret-ün-Nahl denilmiştir. Sûrede; Allahü teâlânın kudretini gösteren yaratıklardan bahsetmek sûretiyle insanlar gafletten uyanmaya dâvet edilmekte, bu âlemdeki nice
varlıkların insanlara hizmetçi ve fayda verici olduğu bildirilmekte, insanların seçkin bir varlığa sâhib oldukları ve insanoğlunun doğru yola ve hidâyete kavuşabilmeleri için, kendilerine vahy gönderilen peygamberlere muhtâc oldukları bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, Râzî, Taberî, Ebû Hayyân)
Allahü teâlâ Nahl sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Allahü teâlâ kullarına zulm etmez, haksı zlık etmez. Onlar kendilerini azâba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulm ve işkence ediyorlar. (Âyet 30)
Kim Nahl sûresini okursa, Allahü teâlâ onu dünyâda verdiği nîmetleri için hesâba çekmez. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
NAHL SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE ANLAMI
Nahl sûresi 128 (yüzyirmisekiz) âyet olup, son üç âyeti Medine'de, diğerleri Mekke'de
inmiştir. 68. âyette bal arısından söz edildiği için sûreye bu ad verilmiştir.
1- Allah'ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin koştukları
ortaklardan münezzeh ve yücedir.
2- Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu
gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.
3- Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları şeylerden çok
yücedir.
4- O, insanı bir meniden (spermadan) yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir
düşmandır.
5- Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz
onlardan bir kısmını da yersiniz.
6- O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik
ve zevk vardır.
7- Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz,
şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
8- Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı.
Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.
9- Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, sizin hepinizi
hidayete erdirirdi.
10- Sizin için gökten su indiren O'dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler
de o su ile yetişir.
11- Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her
çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret
vardır.(1)
12- Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun
emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
13- Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur.
Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.
14- Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye,
denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun.
Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.
15- Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için
de nehirler ve yollar yarattı.
16- Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı yıldızlarla yönlerini
bulurlar.
17- Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?
18- Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız.
Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
19- Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
20- Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar,
kendileri yaratılmışlardır.
21- O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman
dirileceklerini de bilmezler.
22- İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri
de böbürlenen kimselerdir.
23- Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah,
kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.
24- Onlara: "Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman "Öncekilerin efsanelerini" dediler.
25- Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten
başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da
yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!
26- Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden sarstı,
çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri bir yönden geldi.
27- Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki: "Hani uğrunda
müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar:
"Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir." diyeceklerdir.
28- (O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını aldıkları
kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar: "Biz, bir kötülükten dolayı
yapmıyorduk." (Onlara): "Hayır, Allah sizin ne maksatla yaptığınızı elbette çok iyi bilendir."
29- "O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin" denir. Kibirlenenlerin
yeri ne kötüdür!
30- Kötülüklerden sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince: "Hayır indirdi" derler. Bu
dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir!
31- O girecekleri yer, Adn cennetleridir ki, altından ırmaklar akar. Orada Allah'tan korkanlara
diledikleri nimetler vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.
32- Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. "Selam
size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e..." derler.
33- Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin
(kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah
onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.
34- Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına felaket oldu ve alay edip durdukları o
azap, kendilerini kuşattı.
35- Allah'a ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O'ndan başka
hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık" Kendilerinden
öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık-seçik bir
tebliğden, ibarettir.
36- Andolsun ki biz her ümmete, "Allah'a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının." diye bir
peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden
bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip
dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?
37- (Ey Muhammed!) Sen o kâfirlerin hidayete ermelerini ne kadar istesen de Allah,
saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.
38- Kâfirler, "Allah ölen kimseyi diriltmez." diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin
ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah'ın kendisine karşı bir vaadidir. Ancak insanların çoğu
bunu bilmezler.
39- Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıkça
göstersin ve bunu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.
40- Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. O da hemen
oluverir.
41- Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları
güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.
42- O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.
43- Senden evvel de Resul olarak başka değil, ancak kendilerine vahy veriyor idiğimiz erler
göndermişizdir, ehli zikre sorun bilmiyorsanız
44- Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da
Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.
45- Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden,
yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
46- Yahut (rızık için) dolaşıp dururlarken (Allah'ın azabının) kendilerini yakalayıvermesinden
emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir.
47- Yahut ta kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular? Şüphesiz
Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
48- Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine
boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır.
49- Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah'a secde
ederler.
50- Kendilerine hakim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar.
51- Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden
korkun.
52- Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O'nundur. Din de daima O'nundur. Böyle iken, siz
Allah'tan başkasından mı korkarsınız?
53- Sizdeki her nimet Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O'na
yalvarırsınız.
54- Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız
ki, içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar.
55- Bunu kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi eğlenin
bakalım! Fakat yakında bileceksiniz.
56- Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar mahiyetini
bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, siz bu yaptığınız
iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.
57- Onlar, Allah'a kızlar isnad ediyorlar. O, bundan münezzehtir. Kendilerine ise erkek
çocukları isnad ederler.
58- Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü
kapkara kesilir.
59- Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi acaba o
çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Dikkat edin
verdikleri hüküm ne kötüdür!
60- Ahirete iman etmeyenler için kötü sıfatlar var. En yüce sıfatlar ise, Allah'ındır. O çok
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
61- Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek
canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği
zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
62- Müşrikler, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah'a isnad ediyorlar. Dilleri, en güzel
şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere durmadan söyler. Hiç şüphesiz onlar için, sadece
ateş vardır. Oraya en önde gidip kalacaklardır.
63- Allah'a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne
var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.
64- (Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabı (Kur'ânı) sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara
açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik.
65- Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki
bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır.
66- Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki yem
artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz.
67- Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz.
Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
68- Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları
kovanlardan kendine evler edin.
69- Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham
etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır.
Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır.
70- Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra
eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki
Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.
71- Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık
verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle
iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
72- Allah, size kendi cinsinizden eşler, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar yarattı. Sizi helal
ve güzel gıdalarla rızıklandırdı. Onlar, hâlâ batıla mı inanıyorlar? ve Allah'ın nimetini inkâr
mı ediyorlar?
73- Müşrikler, Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için
hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.
74- Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir, siz bilmezsiniz.
75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir
rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar
eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.
76- Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez;
efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle
emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?
77- Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması
veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
78- Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz. Şükredesiniz
diye size işitme (duygusu), gözler ve gönüller verdi.
79- Göğün boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar mı?
Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler (ibretler) vardır.
80- Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek
yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız hafif evler
(çadırlar v.s.) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (giyinecek,
kuşanacak, serilecek ve döşenecek) bir eşya ve ticaret malı yaptı.
81- Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı.
Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte
böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.
82- Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece açık bir
şekilde tebliğden ibarettir.
83- Hem Allah'ın nimetini bilirler, sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfir kimselerdir.
84- Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan
özür dilemeleri istenecektir.
85- O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlara
süre verilir.
86- Ve o Allah'a ortak koşanlar, ortak koştuklarını (putları) gördükleri zaman: "Rabbimiz! İşte
bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır" diyecekler. Koştukları ortaklar
da onlara; "Siz mutlaka yalancılarsınız" diye söz atarlar.
87- O gün Allah'a teslim bayrağını çekerler, bütün o uydurdukları şeyler kendilerini bırakıp
kaybolup gitmişlerdir.
88- İnkâr eden ve (insanları) Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de bozdukları için
onlara azab üstüne azab artırdık.
89- Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni
de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu
gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.
90- Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder;
hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.
91- Bir de anlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra
yeminleri bozmayın. Allah'ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız!
Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.
92- Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi
aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya
çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi
bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka
açıklayacaktır.
93- Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve
dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu
tutulacaksınız.
94- Yeminlerinizi aranızda aldatma ve fesada vasıta edinmeyin, sonra sağlam basmışken bir
ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, dünyada kötü azabı tadarsınız. Ahirette de size
büyük bir azab olur.
95- Allah'ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah
katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.
96- Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah'ın katındakiler ise tükenmez. Muhakkak ki
biz, Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.
97- Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile
yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz.
98- Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.
99- Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu
yoktur.
100- Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır.
101- Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek
iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: "Sen, ancak bir iftiracısın" dediler. Hayır öyle değil;
onların çoğu bilmezler.
102- (Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Kur'ân'ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek,
müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.
103- Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor" diyorlar.
Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık
bir Arapçadır.
104- Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara
can yakıcı bir azab vardır.
105- Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta
kendileridir.
106- Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim
imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve
kendilerine çok büyük bir azab vardır.
107- Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih
etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
108- Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve
onlar, gafillerin ta kendileridir.
109- Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
110- Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden
kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok
merhametlidir.
111- O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı
tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez.
112- Allah bir şehri misal olarak verdi: Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya her yerden rızkı
bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara,
yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini (felâketini) tattırdı.
113- Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine
zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi.
114- Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın
nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edecekseniz.
115- O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram
kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve
aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
116- Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi halde Allah'a
iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar.
117- Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azab vardır.
118- Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara
zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
119- Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve
durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Gafurdur,
Rahîmdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.)
120- Şüphesiz İbrahim Allah'a itaat eden, Hakk'a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir zaman
müşriklerden olmadı.
121- Allah'ın nimetlerine şükredendi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.
122- Ve biz ona (İbrahim'e) iyilik verdik. Şüphesiz ki o, ahirette de salihlerdendir.
123- Sonra da (ey Muhammed!) sana: "Hakk'a yönelen ve müşriklerden olmayan İbrahim'in
dinine tabi ol" diye vahyettik.
124- Cumartesi günü (avlanmamak), ancak onda ihtilafa düşenlere farz kılındı. Şüphesiz
Rabbin onların ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü, aralarında elbette
hükmünü verecektir.
125- (Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel
şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete
kavuşanları da en iyi bilendir.
126- Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile
ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.
127- (Ey Peygamber!) Sabret! Sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı
üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!
128- Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.