Yüce Kur’an’ımız, takva elbisesine bürünmüş bir çift gönül üzerinden bir başka kurban hikâyesiyle buluşturur bizi: Uzun yıllar evlat hasretiyle tutuşan bir yürekti onunkisi. dua edip Mevla’dan bu hasretin bitmesini diliyor ve katından “salih bir evlat” istiyordu. Ve işte beklenen semavi müjde gelmiş, malıyla, canıyla sınanıp muhabbetullahını ağır bedeller ödeyerek ispat eden Halilinin duasını Rabbi kabul buyurmuştu. İsmail’di müjdelenen... Hakkında: “O halim, selim bir oğuldur.” denilen (Saffat, 101). Gelişip ergenlik çağına geldiğinde, çok sevgili babasının; “Yavrucuğum, rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Ne dersin?” sualine, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat, 102) cevabını veren. İsmail’di o, Allah için kurban edilmeyi cana minnet bilen… Şairin;
Canımı canan eğer isterse minnet canıma Can nedir kim anı kurban etmeyim cananıma
Can ile şayet bizden hoşnud ola cananımız Cana minnettir anın kurbanı olsun canımız. dizelerinde mücessemleşen…
- Kurban: İbrahim (a.s.)’in sadakatiydi…
- Kurban: İsmail (a.s.)’in teslimiyetiydi…
- Kurban: Hacer’de her ikisiydi…
Budur bizim payımıza düşen, bu hikâyeden..
Âlemlere rahmet Yüce Nebi (s.a.s.); hem babası Abdullah’a hem atası İsmail’in hatırasına atıf yapıyordu, “Ben iki kurbanlığın oğluyum” derken.
O gün bu gündür şeâiri İslamiyye’nin içinde müstesna bir yeri vardır kurbanın. O, mühim bir ifadesidir Müslümanlığın. Önemli bir şiarıdır dini mübini İslam’ın. Tıpkı gök kubbeye uzanan minareler, minarelerden semaya yükselen ezanlar, semadan arza nüzul eden Kur’anlar gibi…
Kur’an ve kurban, birbiriyle ne kadar da mütecanis değil mi? Her ikisi de aynı vezinde iki kavram: “fu’lân”. Yani kelimenin, taşıdığı mana ile dolu ve sürekli olan. Nasıl ki Kur’an’a okunmakla doyulmuyor ve tekrarından bıkılmıyorsa, kurban da gönül ufkunda mütemadiyen tekerrür etmeli, namaz, oruç, hac, dua ne varsa ibadet niyetiyle eda edilen, hepsi birer kurban olmalı. “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” (Kevser, 2) Kevsere erişenler, kevseri ikram edene kurban olurlar. Kelamın ifade edemeyeceği bir lezzeti tadarlar.
“Duysa bunu şahı cihan Katresine verirdi can Olmaz paha kevn u mekan Bu tevhidin lezzetine”
(Niyazi Mısri)
Kurbanda rükün kanın akıtılmasıdır. Lakin kurban hayvan boğazlamaktan ibaret değildir. İbrahimî bir sadakatin, İsmailî bir teslimiyetin, Muhammedî bir muhabbetin ortaya konması, hasılı peygamberlerle aynı safta buluşulmasıdır. Kurban, Meryem misali Rabbe adanmışlıktır. Müzzemmil olup, tam bir yönelişle Hakka iltica eyleyiştir kurban (Müzzemmil, 8). Hani takvayla kuşanmış iki gönül ehlinin büyük imtihanının adıydı ya kurban. Kurban da bir vesile kılınmıştır Yüce Allah tarafından, kulu takvaya ulaştıran. Zira kesilen hayvanların ne etleri ne kanlarıdır. Hak katında arzulanan. Hakikatte canın, sahibine sunulmasıdır kurban. “Bizim Yunus” ne güzel söylüyor:
İsmailem Hak yoluna canımı kurban eylerem Çünkü bu can kurban imiş koçu kurbanı neylerem Kurban bize var oluş hikmetimizi kavratır. Ölüm ve hayat üzerinde tefekküre vesile olur. Kurbanlık hayvandan bu anlamda alınacak dersler vardır. O, bir ibadetin asli unsuru olarak canından olmakta, fenaya ermektedir. Ancak insanda yeniden canlanıp hayat bulmaktadır. İnsanın her nefes alıp verişi bu fenabeka çizgisinde ölümle hayatı an be an yaşamasıdır aslında. Ve şayet insan her demini Hakla beraber olma şuuruyla geçirir, O’nun ismiyle alıp verirse nefesini, her an kurban oluyor demektir Rabbine. İşte tam da bu mertebede:
Yılda bir kurban keserler halkı alem iyd içün Dem be dem saat be saat ben senin kurbanınem diyen Hak aşıklarına imrenmemek mümkün mü?
Kurban bizim cimriliğimizi tedavi eder, merhamet pınarımızı çağıldatır yeniden. Vermeyi, paylaşmayı yaşatır gönülden. Tok iken ne kadar anlayabiliyoruz ki açın halinden? Allah Rasulünün; “Siz bizden değilsiniz” itabına düçar olmayalım diye, yetişir kurbanlar imdadımıza. Yediğimiz değil, verdiğimiz bizimdi zira. Hesapsız dağıttıkça kurbanımızın etinden, tuttukça komşularımızın, yoksul ve yetimlerimizin ellerinden, kurbanımız da tutar bizim elimizden. Sırattan geçirir bizi, ihlasımızı, sadakatimizi, teslimiyetimizi yüklenen kurbanlarımız. Cennette bir merasime dönüşür böylece bayramlarımız.
Kurbanla tamir olunmakta, yenilenmekteyiz âdeta. Kör, topal hayvan kurban edilmez, yürüyemezse şayet kurban edileceği yere. Cılız değil, semiz olmalı, sakat değil, sağlamından seçmelidir kurbanı. Peki, kurbanın sahibi nasıl olmalı? Günahlarla lekelenmiş gönüller, haramlarla perdelenmiş gözler, malayani ile sakatlanmış diller, hakkı olmayana uzanmış ellerle, mücrim bir halde çıkabilir miyiz huzuru ilahiye, yürüyebilir miyiz dergahı uluhiyete? Seçilebilir miyiz ebrar ve mukarrabun zümresine? Kurbanımız nefislerimizi tezkiye ve günahlardan arınma fırsatı sunuyor bize, değerlendirebilmeliyiz öyleyse. Kurban Allah’a en iyiyi sunmaksa, en iyilerden olmak için say u gayret edelim gün ü gece. Zira işi olmaz Mevla’nın kurbanlıklarla, O’nun bütün işi bizimle!
Kurban, aşkın ifadesi, maşukla kurbiyete ermek, canda cananı bulabilmektir dahi. “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16) ayetiyle hemhal olabilmektir. Kurban; “Barigâhı kibriyaya vesileyi takarrubtur” Cûdî Efendi’nin dediği gibi. Bu kurbiyet buuduna erenler şeytanlarını taşlamış, kurbanlarını kesmiş olanlardır. Ne mutlu onlara!
Dile gelmiş halleri şairin lisanında:
Kulluğumuzun inşasında ve ahiretimizin imarında bütün ibadetler bir vasıtadır, amaca ulaştıran araçtır. Gaye; rızayı bâriye erişmek, vuslatı yâr ile halvet olmaktır. Bu yüzdendir ki; kurban kelimesine yüklediğimiz manada, kurbanla oluşan anlam dünyamızda her dem yâr ile vuslata duyduğumuz iştiyakımız vardır. “Can kurban” diye sesleniriz çoğu zaman dostlarımıza. “Seni verene kurban olayım” diyerek dile getiririz muhabbetimizi onlara. “Kurbanın olayım” yakarışıyla iletiriz talebimizi yakınlarımıza. Ne kadar samimi, sıcak ve dostça ifadeler bunlar, hiç can acıtmamakta. Kınalı kuzular misali kınalayıp süslemekte rahmet iksiriyle yürekleri.
Hasılı; kurban yeryüzünün insanlıkla yaşıt en eski ama eskimeyen ibadeti. Kurban; cesedi kan akıtmak, ruhu takva olan ibadet. Ya Rabbi; kurbanın olam, bizi dergahı ilahine kabul et! Amin…