Vahyin, "Etrafını mübarek kıldığımız" belde ifadesiyle kutsadığı, Hz. Süleyman'ın (a.s.), "Ya Rabbi! Kim Mescid-i Aksa'ya namaz kılmak için gelir ve namaz kılarsa, anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olsun, hastalığı varsa şifa bulsun, derdi varsa deva bulsun." duasını Allah'a arz ettiği; dünyanın gözbebeği, barışın anahtarı Kudüs...
Resulüllah'ın (s.a.s.) mübarek eşleri Hz. Meymune annemiz, "Ey Allah'ın Resulü bize Kudüs'ten, Kudüs'ün faziletinden bahseder misiniz?" diye sorar. peygamber Efendimiz, " Gidin, mutlaka namaz kılın." duyurur. Meymune annemiz, "Eğer Kudüs'e gidip namaz kılma imkânı bulamazsak ne yapalım?" sorunca Efendimiz, "Hiç olmazsa kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin." buyurur.
Bugün Kudüs'ün kandil yağına değil ama iman kandili ile yüreğini aydınlatan Kudüs sevdalısı müminlere ihtiyacı var.
Kudüs dinlerin buluştuğu mübarek bir mekândır. Üç semavi dini birden ağırlamış, asırlara meydan okuyan taş mabetlerinde ezan, çan ve hazzan sesleri hiç eksik olmamıştır. Müslümanların hâkimiyetinde iken şehrin kapıları tüm inanç mensuplarına ardına kadar açılmış, kimsenin inancına, vicdanına, hürriyetine, mabedine dokunulmamış; farklı din, dil, ırk ve mezheplerin bir arada adalet, sevgi ve barış içerisinde yaşanması sağlanmıştır.
Mescid-i Aksa'nın ilk kıblemiz olması biz Müslümanlar için bu kutsal şehrin önemini daha da arttırmıştır. Efendimiz (s.a.s.) Mescid-i Aksa'nın ziyaret edilmesini ve buradan umreye gidilmesini teşvik etmişlerdir: "Yolculuk ancak şu üç mescitten birine olur, benim şu mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya."; "Kim Kudüs'ten, Mescid-i Aksa'dan umre yaparsa, Allah geçmiş günahlarını bağışlar." Bu teşvike binaen Kudüs ve Mescid-i Aksa tüm Müslümanların ve özellikle osmanlı tebaasının ziyaret edegeldikleri ve buradan umreye hareket ettikleri bir merkez olmuştur.