“İşte onlardır, Allah’ın kalplerine imanı yazdığı kimseler”. Demek ki imanın kalbe kazınması gerekmektedir. Kalbe yerleşmeyen iman iddiası, sahibini kalp hastası olmaktan kurtaramayacaktır. Bu durumda olanların ise, sâlih/doğru düzgün davranış sergilemesi mümkün değildir. “Allah, onların kalplerine ve kulaklarına mühür vurmuştur.4 Kalplerinde hastalık vardır, Allah hastalıklarını artırmıştır”.
Kalpler başıboş bırakılmamıştır, kalplerde yer eden şeyler söz ve davranışlara yansıyacağı için öncelikle kalplerin ıslahı hedeflenmiş, kalp eğitimine vurgu yapılmıştır. On üç yıllık Mekke döneminde inen ayetlerde büyük ölçüde bu konu üzerinde durulmuştur. On yıllık Medine döneminde inen ayetlerde de kalp eğitimi sürekli gündemde tutulmuştur. Davranışlar bakımından inşa edilirken toplum, kalp dünyası hiçbir zaman ihmal edilmemiştir. “Doğrusu Allah, kalplerde olanı bilendir”. “İnsan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi”? “Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kâdirdir”. Kalbinden geçirdiği şeyleri bilen Yüce Yaratıcının huzurunda olduğunun bilincinde olan Müslüman, gönül dünyasına dikkat eder, gönlüne anlamsız ve kirli şeyleri koymamaya gayret eder. Çünkü Müslümanın fikrizikrini, yani inanç ve düşünce dünyası söylem dünyasını; her ikisi de davranış dünyasını belirler.
Sevgide Samimiyet
İslam dini, samimiyet temeli üzerine kurulur. Din samimiyettir. Evet, hem kişinin kendine karşı, hem de başkalarına karşı din samimiyettir. Bir hadiste belirtildiği üzere, Yüce Allah, ancak samimiyetle sadece kendisi için ve rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.
Samimiyet ve samimiyetsizlik göstergesi olan sevgi ve nefret, gönüllerde yerleşen ve davranışlarla ispat edilen iki duygudur. Sevgi, kuru bir iddia değildir. Yalnızca gönülde mahsur kalan, söylem ve eylemlere yansımayan sevginin gerçekliği de tartışmalıdır. Bu durum, nefret duygusu için de geçerlidir.
“Biz sevgiden sudur ettik, sevgi üzerine yaratıldık, sevgiye doğru yöneldik ve sevgiye verdik gönlümüzü”diyen sufînin derdi de, Biz gelmedik kavga için, bizim işimiz sevgi için, Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik diyen âşıkın hedefi de sevgiyi hayata hâkim kılmaktır.
Hayat düsturumuz olan Kur’an, sevgiyi hayata hâkim kılmak için sevgi kavramları üzerinde durur. Mevedde, mehabbe, halîl, rahmet, velâyet gibi pek çok kavram. Bu farklı kavramların kullanılması, sevginin farklı tonlarına ve çeşitli tezahürlerine yer vermek içindir.
Önce Yüce Allah’ın sevgi kaynağı/elVedûd oluşuna dikkat çekilir, sevgi/meveddetin O’nun ayetlerinden biri olduğu vurgulanır ve O’nun bu sıfatının kullarına yansıması için yapılması gerekenler açıklanır. Rabbimizin isimlerinden biri olan elVedûd, kulları için hep hayrı isteyen, her halükârda onlara bol bolihsan eden; hayrı, ihsanı ve iyi kullarını çok seven; hem çok seven hem de çok sevilen, iyilikhayır ve sevgi kaynağı olan demektir. Konuyla ilgili ayetlerden birkaçı şöyledir:
“Yüce Arşın sahibi, çok seven, bağışlayan O’dur.” “Aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir.” “Rabbinizden mağfiret dileyin; O’na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever.” “İnanıp yararlı iş işleyenleri Rahman sevgili kılacaktır.” “Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.” “Şüphesiz Allah, iyi iş yapanları sever.” “Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.” “Allah sakınanları şüphesiz sever.” “Allah, sabredenleri sever.” “Doğrusu Allah güvenenleri sever.” “Allah âdil olanları sever.” Demek ki sevgiye ulaşabilmek için, sevgiyle dolmak için, sevgi kaynağı elVedûd ile irtibatlı olmak; O’na dönüp, O’nun istekleri doğrultusunda sâlih eylemlerin adamı olmak gerekir. Allah sevgisini ispat edip Yüce Yaratıcının sevgisine mazhar olabilmek için de O’nun sevgili Resûlü’nün izinde olmak, onun hayatındaki güzellikleri yaşamak gerekir.
Evet, sevgiyi yaratan, sevdiren ve seven Yüce Allah’tır. “Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiştir.” Kullara düşen, gönüllere ekilen bu ilahî sevgi tohumlarını yeşertmek ve yaşatmaktır. Zaten sevgi anlamına gelen hubb kelimesi ile tohum/dane anlamına gelen habbe, aynı kökten gelmektedir. Bunun için kalplere ekilen iman, bir tohum danesi gibi gelişip serpilmeli, her zaman ve şartta meyve veren Tevhid ağacına dönüşmelidir. Buna göre her insanın gönül dünyası sevgiyi yeşertmeye hazırdır. Önemli olan ise bu sevgi tohumunu dış dünyaya meyve verecek duruma getirebilmektir.
Aşk Olsun!
Kur’anı Kerim’de aşk kökü kullanılmaz. Ancak pek çok sevgi kavramı yer alır. Aşk ise kültürümüzde geniş yer bulan önemli bir kavramdır. Bu da kültürümüzün temellerinin sevgi üzerine kurulduğunu gösterir. Bugün sözde aşk adı altında birbirlerini aldatan, dostluklarını basit dünyalıklar uğruna satan, basit sebeplerle sevgileri kısa zamanda adliye koridorlarında son bulan kişilere rastlamaktayız. Bu kişilerin gerçek anlamda sevgiyi tadamadıkları söylenebilir. Aşk olsun sözü, bizim kültürümüzde önemli bir yer tutan ve çokça kullanılan bir ifadedir. Bu ifade ile gerçek anlamda muhabbet temennisinde bulunulur. Arzu edilen bu muhabbet, hayatın her alanına yansıyacak olan bir sevgi yumağıdır.
Sevgi Tezahürleri
• Sevgi ve nefret, kuru bir iddia değil; kalpte yer edip dış dünyada kendisini gösteren iki duygudur.
• Sevginin göstergesi: Sevdiğinin yanında ve izinde olmak, sevdiğinin isteklerini yerine getirmektir.
• Allah sever: Yukarıda bir kısmını verdiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı üzer O, insaflı ve adaletli olanları sever. Takvalı olanları sever. Sabırlıları sever. Kendisine güvenip dayananları sever. Kâfirleri, zalimleri, hainleri, haddi aşanları, bozguncuları, şımarık kibirlileri, israfçıları, günaha batmış olanları ise asla sevmez. O’nun sevgisinin göstergesi, kulundan razı olması, O’nun affetmesi, isteklerine cevap vermesi, onu koruması, ona dünya ve ahiret nimetlerini bol bol ihsan etmesidir. O’nun sevmemesi ise, tüm bunlardan mahrum olmak, O’nun azabına ve gazabına duçar olmaktır.
• Bir adı da elVedûd olan Rabbimiz, sevgiyi yaratan, seven ve sevdirendir.
• Rabbimizin rahmeti, gazabını geçmiştir. Sekiz cennete karşılık, yedi cehennem vardır. Cennetin genişliği yer ve gökler kadardır, ancak cehennem de dar değildir.
• Sevgi, Allah’ın ayetlerinden birisidir.
• Sevgi yumağı olan Hz. peygamber de sever: O’nun sevgisinin göstergesi, ümmetim deyip sahiplenmesi ve şefaat etmesidir.
Sevgi Yumağı Habîbullah
• O, Allah’ın sevgilisi ve dostudur. O, Habîbullah’tır: Habîbullah, Allah’ın sevgilisi, sevgili, çok sevilen. Allah’ın sevgilisi olmak, onun yakını ve gözdesi olmak, O’nun koruması altında saadet ve başarıya ermek, O’nun rahmet ve nimetlerine nail olmak demektir.
• Aynı manada ona elHabîb ve Habîbu’rRahmân da denmiştir.
• O, Halîlullah’tır. Halîlullah, Allah’ın seçkin dostu demektir. Gerçekten de O dost insandır. Dostlukta sadakat ve samimiyeti en güzel şekilde göstermiş, bu konuda da insanlığa model olmuştur.
• O, müminin sevgi temelli şefkat ufkunu en geniş şekliyle şöyle tanımlamıştır: “Merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Asılmerhamet, bütün yaratıkları kuşatan merhamettir, evet bütün mahlûkatı kuşatan bir merhamet.”
Hz. Peygamber, yetiştirdiği sevgi adamlarıyla; söylediklerinin bir ütopya olmadığını göstermiştir.
Sevgi Adamları
O’nun Saadet Çağının insanları, sevgi ile yaşayan, sevgi ile veren, sevgiyi hak eden ve sevgi ile dolan muhabbet fedaileridir. Onlar, Allah’ın rızasını merkeze almış muhabbet erleridir. Tıpkı ayetlerde tanımlandığı gibi: O’nun sevgisiyle, malı veren25, Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbimizden korkarız diyen26 yiğitlerdir.
O’nun öğretilerine göre sevgi eri olabilmek için, sahip olduğumuz her şeyin asıl sahibi olarak Yüce Allah’ı görmek, onların bizde emanet olduğunun farkında olmak, onları O’nun ölçüleri doğrultusunda, yalnızca O’nun rızasını kazanmak için harcamakla mümkündür. Karşılığını Yüce Allah’tan bekleyerek, O’na ödünç verir gibi vermektir. Bunun için de sevgiyle dolmak, sevgiyle yoğrulmak gerekir.
Kültürümüzde, İslami eğitimin temelleri, daha ilk mekteplerde taze beyinlere ezberletilen şu veciz cümlelerle atılırdı: İnsanlar helak oldu, âlimler hariç. Âlimler de helak oldu, ilmi ile âmil olanlar hariç. Âmiller de helak oldu, ihlaslılar hariç. İhlaslılar da büyük tehlikelerle karşı karşıyadır.