“Biz seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” (Furkan, 25/56)
Bildiğimiz gibi peygamberler, ebediyet sınavını kazanmamız için gerekli mesajlarını yani emir ve yasaklarını biz insanlara ulaştırmak üzere yüce Rabbimizin kulları arasından seçip görevlendirdiği elçilerdir. En mükemmel şekilde yaratılan, bütün nimetler hizmetine sunulan ve ebediyet yolcusu olarak sınav için dünyaya gelen biz insanların belli işlerle sorumlu tutulabilmemiz; davranışlarımıza göre cennet veya cehennem ile karşılık görebilmemiz için bilgilendirilmemize ve bunun için de peygamber gönderilmesine ihtiyaç vardır. Böylece âhirette “bilmiyorduk, peygamber gönderilmedi” diye Allah’a karşı mazeret ileri sürmemizin peşinen önüne de geçilmiş olmaktadır:
“Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın...”
Peygamberimiz (s.a.s) de hem Kur’an âyetlerini tebliğ etmekle hem de bunları açıklayan ifadeleriyle yeteri kadar müjdeci ve uyarıcı olmuştur. Onun tebliği ve açıklamaları itaat edenler için ebedî mutlulukların müjdesi, inkâr ve isyan edenler için ise korkunç felâketlerin uyarısıdır. Kur’anı Kerim’in çeşitli yerlerinde Peygamberimiz (s.a.s)’in görevinin Allah’ın son dini olan İslam’ı tebliğ etmekten ibaret olduğu vurgulanmakta ve yine pek çok âyette bu görevinin iki yönlü olduğuna işaret edilmektedir. Peygamberimiz (s.a.s), İslam’ın kurtarıcı ilkelerini benimseyen, yaşayışını bu ilkeler çerçevesinde düzenleyen biz müminler için bir beşîr/müjdeci; batıl inançlara ve kirli bir hayata kendilerini kaptırıp gidenler için de apaçık bir nezîr/uyarıcıdır. Allah’ın resûlü (s.a.s) de görevi boyunca inkârcı ve isyancı insanlara Allah’ın azabını haber vererek onları sürekli uyarmış; iman ve itaat eden insanlara da Allah’ın rahmetini ve vereceği ödülleri hep müjdelemiştir.
Sevgili Peygamberimizi (s.a.s) teselli amacı taşıyan bu âyette O’na düşen görevin yalnızca müjdeleme ve uyarma olduğu ve bunun ötesinde bir sorumluluğunun bulunmadığı özellikle belirtilmiştir. Bu ayette ve aynı manadaki pek çok ayette vurgulandığı gibi Peygamberimiz (s.a.s) sadece uyarmak için değil, aynı zamanda ve öncelikle müjdelemek için gönderilmiştir. Kendisi bizzat bunu uyguladığı gibi toplumu uyarma görevini yapacak diğer Müslümanları da öncelikle “müjdeleyici olmaları” konusunda; “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” ifadeleriyle uyarmıştır.
Peygamber Efendimizin öncelikli görevi müjdelemektir. Kur’an’da ve hadislerde Allah’a iman, ibadet ve itaat edenlerin alacakları ödüller açıklanmış ve müjdeler verilmiştir: Bunlar cennet ehli için hazırlanmış olan, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kimsenin hayalinden geçmeyen çeşitli nimetler, sonsuzluk müjdesi, ilâhî cemalin görülmesi ve “rıdvân”, yani Allah’ın biz kullarından razı olmasıdır. Bir diğer görevi de uyarmaktır. Biz insanları cehennemden ve inkâr, şirk, nifâk, isyan gibi, ilâhî azaba ve cehenneme girmeye sebep olacak her türlü inanç, söz ve davranışlardan sakındırması, gelecek tehlikeyi önceden bildirmesi ve böylece bizleri îmân, ibadet ve itaate yöneltmesidir.
Öyleyse biz de Peygamberimiz (s.a.s)’in bu müjde ve uyarılarını dikkate alarak hayatımızı Rabbimizin isteklerine, emir ve yasaklarına göre düzenleyelim. Böylece tekrarı olmayan ebediyet sınavını kazanarak, vaat edilen ilahî ve ebedî müjdeleri elde eden bahtiyar kullardan olalım.
Bildiğimiz gibi peygamberler, ebediyet sınavını kazanmamız için gerekli mesajlarını yani emir ve yasaklarını biz insanlara ulaştırmak üzere yüce Rabbimizin kulları arasından seçip görevlendirdiği elçilerdir. En mükemmel şekilde yaratılan, bütün nimetler hizmetine sunulan ve ebediyet yolcusu olarak sınav için dünyaya gelen biz insanların belli işlerle sorumlu tutulabilmemiz; davranışlarımıza göre cennet veya cehennem ile karşılık görebilmemiz için bilgilendirilmemize ve bunun için de peygamber gönderilmesine ihtiyaç vardır. Böylece âhirette “bilmiyorduk, peygamber gönderilmedi” diye Allah’a karşı mazeret ileri sürmemizin peşinen önüne de geçilmiş olmaktadır:
“Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın...”
Peygamberimiz (s.a.s) de hem Kur’an âyetlerini tebliğ etmekle hem de bunları açıklayan ifadeleriyle yeteri kadar müjdeci ve uyarıcı olmuştur. Onun tebliği ve açıklamaları itaat edenler için ebedî mutlulukların müjdesi, inkâr ve isyan edenler için ise korkunç felâketlerin uyarısıdır. Kur’anı Kerim’in çeşitli yerlerinde Peygamberimiz (s.a.s)’in görevinin Allah’ın son dini olan İslam’ı tebliğ etmekten ibaret olduğu vurgulanmakta ve yine pek çok âyette bu görevinin iki yönlü olduğuna işaret edilmektedir. Peygamberimiz (s.a.s), İslam’ın kurtarıcı ilkelerini benimseyen, yaşayışını bu ilkeler çerçevesinde düzenleyen biz müminler için bir beşîr/müjdeci; batıl inançlara ve kirli bir hayata kendilerini kaptırıp gidenler için de apaçık bir nezîr/uyarıcıdır. Allah’ın resûlü (s.a.s) de görevi boyunca inkârcı ve isyancı insanlara Allah’ın azabını haber vererek onları sürekli uyarmış; iman ve itaat eden insanlara da Allah’ın rahmetini ve vereceği ödülleri hep müjdelemiştir.
Sevgili Peygamberimizi (s.a.s) teselli amacı taşıyan bu âyette O’na düşen görevin yalnızca müjdeleme ve uyarma olduğu ve bunun ötesinde bir sorumluluğunun bulunmadığı özellikle belirtilmiştir. Bu ayette ve aynı manadaki pek çok ayette vurgulandığı gibi Peygamberimiz (s.a.s) sadece uyarmak için değil, aynı zamanda ve öncelikle müjdelemek için gönderilmiştir. Kendisi bizzat bunu uyguladığı gibi toplumu uyarma görevini yapacak diğer Müslümanları da öncelikle “müjdeleyici olmaları” konusunda; “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” ifadeleriyle uyarmıştır.
Peygamber Efendimizin öncelikli görevi müjdelemektir. Kur’an’da ve hadislerde Allah’a iman, ibadet ve itaat edenlerin alacakları ödüller açıklanmış ve müjdeler verilmiştir: Bunlar cennet ehli için hazırlanmış olan, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kimsenin hayalinden geçmeyen çeşitli nimetler, sonsuzluk müjdesi, ilâhî cemalin görülmesi ve “rıdvân”, yani Allah’ın biz kullarından razı olmasıdır. Bir diğer görevi de uyarmaktır. Biz insanları cehennemden ve inkâr, şirk, nifâk, isyan gibi, ilâhî azaba ve cehenneme girmeye sebep olacak her türlü inanç, söz ve davranışlardan sakındırması, gelecek tehlikeyi önceden bildirmesi ve böylece bizleri îmân, ibadet ve itaate yöneltmesidir.
Öyleyse biz de Peygamberimiz (s.a.s)’in bu müjde ve uyarılarını dikkate alarak hayatımızı Rabbimizin isteklerine, emir ve yasaklarına göre düzenleyelim. Böylece tekrarı olmayan ebediyet sınavını kazanarak, vaat edilen ilahî ve ebedî müjdeleri elde eden bahtiyar kullardan olalım.