Dünyaya yeni bir canlının gelmesine aracı olmak, yani anne olmak büyük mesuliyettir. Anne; bağlılığın, fedakârlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür. Toplumsal açıdan bakıldığında ise annelik, ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve hürmete lâyık önemli bir statüdür. Eğer anneler bu bilinçle yola çıkarlarsa çok zahmetli olan çocuk yetiştirmek büyük ölçüde kolaylaşacaktır.
Hiçbir canlı yavrusu, yeni doğan bir bebek kadar bakım ve korunmaya muhtaç değildir. Bebek anne karnında iken sıcaklığını, sevgisini, heyecanını, kaygısını, kalp atışlarını algıladığı annesini doğduktan sonra da algılamak ihtiyacındadır. Anne ile temas, anneden görülen sevgi ve şefkat çocuk için büyük önem taşır. Bu nedenle annelik yürek ister, emek ister, zaman ve özveri ister, en önemlisi de bilgi ve eğitim ister. Ayrıca annelik, psikolojik ve duygusal olgunluğu ve hazır bulunuşluğu gerektirir.
Yapılan araştırmalar, gebeliğin son aylarından itibaren çocuğun duygusal belleğinin olduğunu ve çocuğun sevilip sevilmediğini, istenip istenmediğini belleğine kaydettiğini göstermektedir. Beynimiz düşünceleri ve bilgileri hafızamıza kaydettiği gibi duygularımızı da kaydeder. Çocukluk dönemlerinde de sevilip sevilmemek, istenip istenmemek çocuğun beynine sürekli yazılır. Çocuk bir yaşına kadar konuşamaz ama duyduklarını sürekli olarak kaydeder. Çocuk, doğduktan sonra kendisini annesinin bir parçası olarak görür. Onun için en önemli varlık annesidir. Çocuğun dünyasına “diğerleri”nin katılması ise çok daha sonra gerçekleşir. Yani bu dönemde annenin ilgisini, şefkatini hissetmesi kişilik gelişimi açısından çok önemlidir.
Ailede annenin en önemli rolü ve sorumluluğu; çocuğu yaşama hazırlaması, beslenmesine ve eğitimine özen göstermesidir. Anne ile çocuk arasında tamamen özel bir ilişki biçimi/bir kaynaşma vardır. Bebek dış dünya ile ilişkisini annesi aracılığıyla kurar ve onun varlığı içinde yer alır. Anne, bebeğine gereksinimlerini karşılamayı, gerilimlerini yatıştırmayı öğretir. Çeşitli durumlarda bir anlam elde etmeyi bebek annesinden öğrenir ve kendini tanıma fırsatı bulur. Anne, dünyada çocuğun güven kaynağı, huzuru, referans merkezi ve birincil yakınıdır. Bilişsel anlamda süreklilik gösteren bir sevgi nesnesidir. Kısaca, bebek için annesi, varlığının temel ögesi ve yaşamda rehberidir. Çocuğun yaşamda yer alma biçiminin büyük ölçüde anneye bağlı olduğu söylenebilir.
Anne çocuk ilişkisi, dilin yapısının ve özelliklerinin öğrenilmesinde ve özellikle çocuğun iletişim yeteneğinin gelişmesinde de çok önemlidir.
Çocuğun kişilik gelişimi ve duygusal gelişimi açısından ilk dört yılda annesiyle duygusal alışveriş ve paylaşım içinde olması, kendisini güvende hissetme ihtiyacını karşılamanın en kolay ve en emin yoludur. Çocuk kendini güvende hissetmezse bir tehdit altında olduğunu zanneder, korkar ve strese girer. Çocuk tarafından annesi, “sığınılacak bir liman” olarak görüldüğü için annenin varlığı çocuğun kendisini güvende hissetmesini sağlar. Hatta halk arasında annesinden ayrı kaldığı için huysuzlaşan, ağlayan bebeği sakinleştirmek için annesinin bir eşyası koklatılır. Çünkü annesinin kokusunu alan çocuk sakinleşir ve bu koku, çocuğun kendisini güvende hissetmesini sağlar. Gerçekten de anne çocuk ilişkisi güven duygusunun oluşmasında hayati öneme sahiptir. İdeal olan, ilk ilişkinin anneyle kurulması, annenin olmadığı durumda annenin dışında başka biriyle de kurulmasıdır. Çocuk annesine bağımlıdır. Ancak kendisiyle aynı yoğunlukta, aynı şekilde ilgilenen bir başka kişiyi de benimsemesi mümkündür. Annenin çalışması halinde güvenilir ve sürekli bir bakıcı çocuğun güven duygusunun gelişmesi ve zedelenmemesi açısından önemlidir.
Çocuk beş altı yaşına (okul dönemine) kadar anneye bağlıdır. Kişiliğini annesine bağlı olarak kurgular. Annenin çocuk okul çağına geldikten ve çocukta gerçeklik kavramı geliştikten sonra çalışmaya başlaması çocuk açısından önemlidir. Fakat ülkemizde annelik izni konusu hâlâ çözümlenmemiş bir sorundur. Ayrıca küçük çocuğu olan kadınların yarım zamanlı çalışabilmelerine ilişkin bir çalışma kanununun geliştirilmesi ülkemizin geleceği açısından önemli görülmektedir.
Sağlıklı bir anne çocuk ilişkisinde güven ve koruma bağından sonra adım adım anne çocuğun özgürlüğünü tanımalıdır. Anne çocuğunu olduğu gibi koşulsuz kabul etmeli, onu işitmeli ve gerçekten dinlemelidir. Çocuğun kendisinden farklı bir birey olduğunu kabul etmelidir. Bu, çocuğun hiçbir davranışına karışılmayacağı ve tamamen özgür bırakılacağı anlamına gelmez. Aksine anne çocuğa sahip çıkmalı, güven duygusu vermeli, sağlıklı aidiyet duygusu da kazandırmalıdır. Sıkmadan kontrol etmelidir. Sağlıklı anne çocuğunun gereksinimlerinin her zaman farkındadır. Çocuğu gelişimi boyunca yüreklendirmek gerekir. Anne çocuğun kendi dünyasını keşfedebilmesi için izin vermeli, sevgisini tehdit aracı olarak kullanmamalıdır. Annelik, çocuğa sorun çözme becerisini kazanmayı, kaygıyla başa çıkmayı da öğretmektir. İçinde bulunulan anı yaşamayı, hedefe odaklanmayı, hayattan zevk almayı da anne çocuğuna model olma yoluyla öğretmelidir.
Anne, değer ve kültürel mirasın da taşıyıcısıdır. O, kendi değerlerine göre yaşayarak, model oluşturarak ve kişisel bütünlük içinde davranarak çocuklarına değerlerini öğretir. Annelik her davranışa dikkat etmeyi gerektirir. Çünkü çocuk için en etkili model annedir. Özellikle kız çocuğu için anne modeli çok önemlidir. Geleneklerimizde “Anasına bak kızını al…” şeklinde yerleşen anlayış bunun bir yansımasıdır.
Toplumumuzda anne imgesi, herkesin gözünde sabırlı, hoşgörülü, verici, fedakâr, güler yüzlü, kendini hiç düşünmeyen, sadece çocuğunu ve başkalarını düşünen; çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi hakkında her şeyi bilmesi gereken, bilmesi beklenen, kocaman yürekli, hiç kızmayan, sinirlenmeyen süper kadınlar halinde canlanır. Oysa anneler de insandır. Bunun için annelik yaparken de kadının kendisini unutmadan, varlığına haksızlık etmeden, yaşamdan zevk alarak yapması çok önemlidir. Çünkü mutlu anneler mutlu çocuklar yetiştirir. Çocuklarını mutlu insanlar olarak yetiştirmek annenin en önemli görevi ise kendisine zaman ayırmak ve değer vermek de annelerin görevi olmalıdır.
Çocuğu hayata hazırlarken annenin tutumu çok önemlidir. Anne çocuğun içinde bulunduğu psikososyal gelişim dönemine ait özellikleri bildiği takdirde çocuğu ile iletişiminde sorun yaşamayacaktır. Çocuk hayata hazırlanırken aşırı koruma altına alınmamalı, kaldırabileceği gerçekler anlayabileceği bir dille onunla paylaşılmalıdır. Bu, çocuğun kendisini önemli hissetmesini sağlar. “Annem yaşananları benimle paylaşıyor, demek ki ben onun için önemliyim” diye düşünür.
Anne çalışsa da çalışmasa da çocuğuyla geçirdiği zamanın kaliteli olmasına dikkat etmelidir. Kaliteli zaman geçirmek bütün ilişkiler için gereklidir, fakat anne çocuk ilişkisi açısından daha da önemlidir. Kaliteli zaman geçirmek, “nitelikli ve sürekli beraberlik” kurmaktır. Birlikte geçirilen süre içinde anne ve çocuk arasında duygu alışverişi yaşanır ve öğrenme gerçekleşir. Bu da anne ve çocukta psikolojik doyuma neden olur.
Günümüzde değişen yaşam ve tüketim anlayışı, çağın getirdiği yeni ihtiyaçlar bir yandan kadının ekonomik yaşamdaki rolünü artırırken diğer yandan annelik kimliğini de zorlamaktadır. Kadınların iş yaşamı içinde daha etkin yer almaları çocuklu kadınlar için kimi zaman bazı problemleri de beraberinde getirmektedir. Geleneksel yapıda aile içinde baba, otoriteyi sağlayan, ekonomik koşulları hazırlayan kişi rolündeydi. Çocuğun bakımı, duygusal ve sosyal ihtiyaçları anne tarafından yerine getiriliyordu. Endüstrileşme ve kentleşme ile birlikte ise aile yapısı değişmiş ve çekirdek aile giderek yaygınlaşmıştır. Buna bağlı olarak da aile içi roller ve ilişkiler farklılaşmaktadır. Özellikle kentlerde çekirdek ailelerde kadınların giderek artan oranlarda çalışma yaşamına girmelerinin ailede geleneksel rol kapsamındaki annelik ve babalık rolünü de değişime uğrattığı görülmektedir. İlişkiler bağlamında ise ebeveyn ve çocuklar arasında daha yakın ve çocuğu merkeze alan bir değişme yaşanmaktadır. “Bebeerkil aile” modeli denilebilecek bu aile yapısında çocuğun merkeze alınması, gelecekte çocuğun kişiliğinde silinmesi zor olumsuz izler bırakabilir.
Anne, çocuğuyla ilişkisinde sevgisinin yanı sıra bir otoriteye de sahip olmak durumundadır. Ancak bu otorite, sevgiyle ve şefkatle bağdaşmalıdır. Çocuk otoriteyi ve kurallara uymayı ilk kez annesi aracılığıyla öğrenir.
Çocuğun çevresindeki eşya ve olaylarla kurduğu ilişki de annesi tarafından gösterilen ilişki biçimine göre oluşur ve şekillenir. Çocuk annesinin gözetimi ve denetimi altında yakın çevresini keşfeder. Annesinin hareketlerini ve etkinliklerini izleyerek nasıl davranılacağını ve yaşanacağını öğrenir. Böylece çocuk dünyayı annesinin açıkladığı biçimde görür, algılar, tanır ve öğrenir.
Anne, çocuklarının cinsel kimlik konusunda bilinçlenmelerinde de öncüdür. Kız çocuk için ilk örnek, erkek çocuk için ise, ona değer kazandıran karşıt bir imgedir. Anne, tutumları ile kızına kadınlığa özgü koşulları sevdirir. Annenin, çocuğunu her türlü dış etkilere ve tehlikelere karşı koruması, çocuk tarafından hoş, sevimli ve yaşamsal bir şey olarak hissedilir ve annenin sığınılacak bir kişi olarak algılanmasına yol açar. Böyle bir anneden yoksun ve korumasız olmak ise, çocuklarda bunalıma yol açabilir.
Çocuğun güven içinde büyümesinden büyük ölçüde sorumlu olan da annedir. Bu duygu, erkek çocuğa, annesinden farklı bir kişi olarak kendini gösterme, ortaya koyma imkânı verir. Onu girişken bir kişi olmaya iter ve onun baba modeline yönelmesini sağlar. Kız çocuğu ise annesine benzemeye çalışır ve onu model alır. Bu açıdan da annelik ciddiye alınması gereken bir görevdir.
Anne, çocuğa sürekli duygusal kaynaşma imkânı sağlasa da, duygu ve otorite arasında denge kurarak geleceğin yetişkinleri olacak çocukların üstleneceği rolleri belirlemek ve çocukların sorumluluk almalarını sağlamak zorundadır. Çünkü gerçek rol kavramı ve bu role dayalı davranışlar, çocuklukta ve yetişme çağında annebabadan öğrenilir. Sergiledikleri tavır ve roller çocukların ve gençlerin rollerle ilgili olarak edineceği bilgilerin kaynağını oluşturmaktadır. İster kız, ister erkek çocuk olsun evle ilgili faaliyetlere katılmak bireysel gelişimi hızlandırır, onları yetişkin rollerini üstlenmeye hazırlar. Çocuklukta edinilen deneyimler, ileride kuracakları ailelerinde olduğu gibi, toplumda da üstlenecekleri roller için bir basamaktır.
Ülkemizin hızlı bir toplumsal değişme sürecinde olması aileye ve dolayısıyla anneye geniş ölçüde yansımaktadır. Anneler de bu hızlı değişim karşısında çocuklarına rehber olmakta zorlanmaktadırlar. Çocukların yetiştirilmesinde karşılaşılan sorunların en aza indirilebilmesi, roller ve sorumluluklar açısından sağlıklı ve işbirliğine dayalı bir ortamın oluşturulabilmesi anne ve babaların eğitimi ile mümkündür.
Sonuç olarak, aile kurumunun zayıfladığı ve iletişim teknolojilerinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde annenin görev ve sorumlulukları daha da önem kazanmıştır. Çünkü gelecek nesilleri yetiştiren annelerin çocuklarının bu değişimden asgari düzeyde etkilenmelerini sağlayabilmek için bilinçli, donanımlı, nitelikli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Bunun yolu da yaşam boyu eğitimden geçmektedir. Ancak bu sayede sevgi dolu, inançlı, hoşgörülü, insanlara saygılı, kimlik ve kişilik sahibi, olumlu kişilik özellikleri gösteren, değerlerine bağlı, özgüveni yüksek, çevre bilincine sahip, duyarlı, barışçıl, üretken, bağımsız düşünebilen, etkili insanlar yetiştirilebilir.