İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, kâinatın yaratıcısını tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir. Zira Yüce Allah, “Cinleri ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım.” buyurmaktadır.
Demek ki insanın yaratılış gayesi; Allah’ı tanımak, O’na iman edip kuvvetli iman ile varlığını ve birliğini tasdik etmektir. Bütün peygamberler, insanlara önce bu esası tebliğ etmişler ve bu inanç etrafında insanların birleşmeleri için uğraşmışlardır.
Allah’a kulluk ve ibadetten sonra insanın ikinci olarak, Allah’ın yarattıklarına karşı olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Yaratıklar içinde insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan, anne ve babadır. Çünkü Allah Teâlâ, onları insanın var olması için sebep kılmıştır.
Yüce Allah, bir başka ayetinde bizleri, annebabaya saygı konusunda şöyle uyarmaktadır. “Biz insana, ‘anne ve babasına’ iyilikle davranmasını tavsiye ettik…”
İnsan, anne ve babasına karşı “öf” bile demeyecek kadar saygılı ve hürmetkâr bir üslûp içerisinde olmalıdır. Alabildiğine alçakgönüllü, anlayışlı ve onlara daima güzel söz söylemelidir. Onlar kendisini yetiştirip büyütürken nasıl emek verdilerse, yaşlılığa eriştiklerinde de, kendisi onlara karşı aynı sabrı ve şefkati gösterebilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz de anneye ve anne sevgisine özel bir önem vermiş, cenneti anaların ayaklarına sermiş, vaktinde kılınan namazdan sonra Allah’a en sevimli işin anneye iyilik etmek olduğunu; Allah’ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın en kestirme yolunun anaya hizmetten ve anneyi gereği gibi sevmekten geçtiğini bildirmiştir.
Anne sevgisi, sevgilerin en güzelidir. Anneler, ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve hürmete layık olan en yüce varlıklardır. Anne; bağlılığın, fedakârlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür. Anne ilâhî rahmete benzer. Hep verir, fakat karşılık beklemez.
Dinimizde anneye hizmet, babadan önce gelir. Ebu Hüreyre (r.a.)’nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte ashabı kiramdan biri Peygamberimize gelerek:
Ey Allah’ın Resulü! İnsanlar arasında iyi davranmama en çok layık olan kimdir? dedi. Peygamberimiz (s.a.s.);
- Annendir, buyurdu. Adam;
- Sonra kim? dedi. Peygamberimiz (s.a.s.);
- Annendir, buyurdu. Adam;
- Sonra kimdir? dedi. Peygamberimiz (s.a.s.) yine;
- Annendir, buyurdu. Adam;
- Sonra kimdir? diye sordu. Peygamberimiz (s.a.s.);
- Sonra babandır, buyurdu. (Buhârî, Edep, 2; Müslim,Birr, 1)
Hz. peygamber (s.a.s.), bu hadisi şerifte, anne hakkının babanınkinden üç misli daha fazla olduğunu bildirmektedir.
Çünkü anne çocuğunu nice güçlüklerle dokuz ay karnında, sonra kucağında taşımış, iki yıla yakın onu emzirmiş, uzun süre ona bakmıştır. Öyle ki, yememiş yedirmiş, içmemiş içirmiş, giymemiş giydirmiştir. Eğer annesi ona böyle bakmasa, belki de canlıların en geç gelişeni olan zayıf insanın güçlenmesi; kendisini yönetecek, koruyacak duruma gelmesi mümkün olamaz.
Anne hakkı o kadar büyüktür ki, kişi sırtında annesini hacca götürse bile yine hakkını ödemesi mümkün değildir, denir. Burada anne hakkı ile ilgili asrı saadette cereyan eden bir olayı nakletmek istiyorum:
Peygamber Efendimiz zamanında Alkame adında bir genç vardı. Hep taat üzere olup, yazkış oruç tutar, geceleri sabaha kadar ibadet ederdi. Bir gün fenalık geçirdi. Dili tutuldu. Resûlullah’a haber verdiler. O da Hz. Ali ve Ammâr bin Yâsir hazretlerini Alkame’ye gönderdi. Kelimei şehâdeti söyletmek için çalıştılarsa da dili dönmedi. Hz. Ali Efendimiz, Hz. Bilâli Habeşi’yi Resûlullah Efendimize gönderdi, durumu bildirdi. Resûlullah Efendimiz;
- Alkame’nin anası, babası var mı? buyurdu.
- Yaşlı bir anası var, dediler.
- Annesini buraya getirin, buyurdu. Getirdiler.
Alkame’ye ne oldu, anlat! Seninle geçinmesi nasıldır? buyurdu. Annesi şöyle anlattı:
- Yâ Resûlallah! Çok iyidir. Zahiddir. Hep ibadet ve taat üzeredir. Ama ben ondan razı değilim...
Resûlullah Efendimiz; “Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın.” buyurdu.
Ey Allah’ın Resulü! O benim hakkıma çok riayetsizlik etti. Hakkımı helâl etmem, dedi.
Resûlullah Efendimiz; “Ey Bilâl! Eshâbı topla. Etraftan odun toplasınlar, Alkame’yi yakacağız. Çünkü, annesi ondan razı değildir, buyurdu. Annesi;
- Yâ Resûlallah! Benim oğlumu, benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir? dedi. Resûlullah Efendimiz;
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan razı olmadıkça, onun hiçbir taatı makbul değildir, buyurdu.
Kadın feryat etti:
Yâ Resûlallah. Ben ondan razı oldum. Hakkımı ona helâl ettim, dedi ve eve gitti. Eve gidince; Alkame’nin sesini duydu. Kelimei şehadet söylüyordu. Dili açılmıştı. Aynı gün vefat etti. Resûlullah Efendimiz, cenaze namazını kıldırdı. Defnettiler.
Dinimiz, Allah’a ibadetten sonra anne ve babamıza iyilik etmemizi, hayır dualarını almaya vesile olacak davranışlarda bulunmamızı emrediyor. Onlara yapacağımız hizmet Allah’ın rızasını kazanmamıza vesile olacaktır.
Ne mutlu, annelerini, lâyıkıyla sevenlere; onları her zaman hatırlayanlara, annelerine en güzel şekilde hürmet ve hizmet edenlere, annelerinin hayır dualarını alıp dünya ve âhiret mutluluğuna erebilenlere.