- Dünya ve ahirette en şiddetli olan şey nedir?
- Allahü teâlânın gazabıdır.
- Beni Allahü teâlânın gazabından koruyan şey nedir?
- Gazabı terk etmendir.
- Gazabın, öfkenin başlangıcı ne iledir?
- Büyüklenmek, insanlara karşı övünmek iledir.
Hz. Ömer, yerden bir yaprak alıp “Keşke bunun gibi olaydım. Keşke anam beni doğurmasaydı” der, Allahtan çok korkardı.
Hz. Ebu Bekir, ağaca konmuş bir kuşa “Ne mutlu sana ey kuş! İstediğin zaman uçar, istersen bir ağaca konar, istediğin zaman meyve yersin. Üzerine ne bir hesap, ne de bir ceza var. Keşke ben de senin gibi olsaydım” derdi.
Hz. Ali, Sıffinden Kufeye dönerken, şehrin girişinde bir kabri sordu. Oradakiler, “Habbab bin Eretin kabridir” dediler. Kabrin başında durup “Allahü teâlâ, Habbab bin Erete rahmet etsin. İsteyerek Müslüman oldu. Yaya olarak hicret etti. Mücahid olarak yaşadı. Bedenini bu yolda harcadı. Allahü teâlâ, güzel amel işleyenlerin ecrini zayi etmez” dedikten sonra, yürümeye başladı. Bir de baktı ki, kabir de arkasından geliyordu. Bunun üzerine Hz. Ali kabrin önünde durdu ve “Ey yalnızlık ve ıssızlık ehli. Allahü teâlânın selamı üzerinize olsun. Sizler bizim selefimizsiniz. Bizler, sizlerin takipçileriyiz. Yakında sizlere kavuşacağız. Ya Rabbi, bizleri ve onları bağışla. Bizlerden ve onlardan azabını uzaklaştır. Öleceğini daima hatırlayana ve hesap için hazırlanana, aza kanaat edene ve Allahü teâlânın takdirine razı olanlara müjdeler olsun. Hz. Ali bundan sonra arkadaşlarına dönüp “Eğer kabir ehli konuşacak olsaydı, ahirete götürülecek en hayırlı azık takva derlerdi” buyurdu.
Halife Ebu Cafer Mensur, hacca geldiğinde Süfyan-ı Sevri hazretleri ile birçok meseleleri istişare etmek istiyordu. Ebu Mensur, ona sordu:
- Niçin yanımıza gelmiyorsunuz, seninle istişarede bulunur, şunu yapın dediklerinizi yapar, yapmayın dediklerinizi yapmayız.
Süfyan-ı Sevri hazretleri sordu:
- Bu hac seferi için ne kadar para harcadınız?
- Bilmiyorum, vekillerim ve vezirlerim bilir.
- Yarın Allahü teâlânın huzuruna çıktığında bundan sorulunca ve mazeret bulacaksın? Halbuki Ömer bin Hattab hac yaptığında kölesine; “Bu seferimizde ne kadar harcadık?” diye sordu. Köle; “Ey müminlerin emiri 18 dinar” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer; “Yazıklar olsun bize” buyurdu.
İmam-ı Zühri diyor ki: “Süleyman bin Abdülmelike denildi ki; “Ey müminlerin emiri! Benden dört kelime işit ki, bu dört kelimede; senin dininin, saltanatının, ahiretinin ve dünyanın salahı [doğruluğu] vardır. Bunlar, kimseye, yapmayı istemediğin bir şeyi vaat etme. Çetin meselelerin kolayca hallolması seni gururlandırmasın. Bil ki, her amelin bir karşılığı vardır. Âkıbetten sakın! Daima takva üzere bulun!”
Süleyman bin Abdülmelik, Ebu Hazım Seleme bin Dinar hazretlerine sordu:
- Bu halifelik meselesinde kurtuluş yolu nedir?
- Eğer dediğimi tatbik edersen kolaydır!
- O nedir?
- Ancak helal olan şeyleri al. Onları hakkı olan yerlere sarf et.
- Buna kimin gücü yeter?
- Allahü teâlânın seni tayin ettiği yere, tayin edilen kimsenin gücü yeter.
- Bana nasihat eder misin?
- Ey müminlerin emiri! Bu iş (sultanlık), sana ancak ölüm karşılığı verildi. Senden öncekiler de böyle idi. Ölüp, bu işten uzaklaştılar. Rabbinin emrettiklerini yapıp, yasak ettiklerinden uzaklaşma hususunda her zaman dikkatli ol. Ne infak etmişsen, o şey seni hayra veya şerre götürür. Sen dilediğini seç!
- Bir ihtiyacın varsa, söyle onu halledeyim.
- Ben ihtiyaçlarımı, senden daha kadir olana havale ettim. Beni neden men etti ise ona razı oldum. Allahü teâlâ, Zuhruf suresinin 32. Âyet-i kerimesinde mealen; (Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Onların bu dünya hayatındaki geçim rızıklarını aralarında biz böldük) buyuruyor. Kim, Allahü teâlânın çok verdiğini azaltabilir veya az verdiğini çoğaltabilir? Buna kimin gücü yetebilir ki!
Bunları dinleyen Süleyman bin Abdülmelik çok ağladı.