Kur'ân-ı kerîmin kırk altıncı sûresi.
Ahkâf sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil olmuştur (inmiştir). Otuz beş âyettir. Yirmi birinci âyet-i kerîmede geçen Ahkâf kelimesi sûreye isim olmuştur. Ahkâf, uzun ve yüksek kum yığınları demektir. Sûrede adı geçen Ahkâf, Arabistan'ın güneyinde Umman ile Mehre arasındaki kumluk bölgedir. Bu hususta başka rivâyetler de vardır. Hûd aleyhisselâm, Âd kavmini(milletini) burada îmâna dâvet etti, çağırdı. Sûrede, Allahü teâlânın birliğinin delilleri, şirkin (cenâb-ı Hakk'a ortak koşmanın) yanlışlığı bildirilmekte, inananların, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınanların büyük mükâfâtlara kavuşacakları müjdelenmekte, mü'minlerin, analarına, babalarına iyi davranmakla mükellef (yükümlü) oldukları, dünyânın fânî, geçici varlığına ve lezzetlerine kapılmanın uygun olmadığı anlatılmakta, Âd kavminin kıssas ı ve Hûd aleyhisselâma inanmamaları, ona karş ı gelmeleri netîcesinde acı bir azabla helak oluşları haber verilmekte ve daha başka konular yer almaktadır. (Abdullah ibni Abbâs, Senâullah Dehlevî)
Kur'ân-ı kerîmde Ahkâf sûresinde buyruldu ki:
"Rabbimiz Allah'tır" deyip de sonra istikâmet üzere bulunanlara (evet) onlara (kıyâmet günü) korku yoktur. Onlar (ölürken) mahzun da olmayacaklardır. (Âyet: 13)
Hâlâ şu hakîkati bilmediler mi ki gökleri ve yeri zahmetsiz, yorulmadan yaratan Allahü teâlâ, ölüleri de diriltmeye kâdirdir. Evet O, her şeye elbette kâdirdir, gücü yetendir. (Âyet:33)
(Habîbim) Ülü'l-azm peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlara azâb verilmesi için duâ etmekte acele eyleme. (Âyet: 35)
Kim Ahkâf sûresini okursa, onun için, dünyâdaki kumların her birine karşılık on sevâb yazılır. (Hadîs-i şerîf-Envâr-ut-tenzîl ve Esrârü't-te'vîl)
AHKAF SURESİ TÜRKÇE ANLAMI VE OKUNUŞU
Âd kavminin yaşadığı bölgede rüzgârlar, "ahkaf" denen kum tepeleri meydana getiriyordu. İçinde bu kavmin yaşadığı bölge ve kum yığınlarından söz edildiğinden sûre Ahkaf adını
almıştır; Mekke'de inmiştir; 35 (otuzbeş) âyettir.
1- Hâ mîm.
2- Bu kitabın indirilişi, çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.
3- Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr
edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.
4- Ey Muhammed! De ki: "Allah'tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Onlar yerden ne
yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer
siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur'an'dan önce indirilmiş bir kitap veya ilimden
bir eser getirin."
5- Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara
dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından
haberleri bile yoktur.
6- Kıyamet günü insanlar biraraya toplandığı zaman taptıkları şeyler kendilerine düşman
kesilirler. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler.
7- Bizim âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkâr edenler kendilerine gelen hak
kitap için: "Bu apaçık bir büyüdür." dediler.
8- Yoksa, "Onu (Muhammed) uydurdu." mu diyorlar? Sen de ki: "Eğer onu ben uydurmuşsam
Allah'tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları
daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir.
9- Ey Muhammed! De ki: "Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da
bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
10- De ki: "Ne dersiniz, eğer bu Kur'an Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz,
bununla birlikte İsrailoğulları'ndan bir şahit de onun bir benzerini (Tevrat'ta görüp)
inanmışken siz hala büyüklük taslarsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz ki, Allah
zalim bir topluluğu doğru yola iletmez."
11- İnkâr edenler, iman ednler için: "Eğer İslâm'da bir hayır olsaydı onlar, onu kabulde bizi
geçemezlerdi." derler. Bununla muvaffak olamayınca da: "Bu eski bir yalandır."
diyeceklerdir.
12- Kur'ân'dan önce de bir rehber ve rahmet olarak Musa'nın kitabı Tevrat vardı. Bu Kur'ân
ise zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanları müjdelemek için Arap lisanı ile indirilen ve
kendinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır.
13- "Gerçekten Rabbimiz Allah'tır." deyip, sonra da dosdoğru olanlara gelince onlar için
hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
14- İşte onlar cennetlikdirler, yaptıklarına karşılık orada ebedi olarak kalacaklardır.
15- Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında
taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır.
Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana
babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi
ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana
yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım."
16- İşte yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edeceğimiz ve günahlarını
bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu onlara vaad edilmiş olan
dosdoğru bir sözdür.
17- Ana ve babasına: "Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılacağımı
mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir." diyen kimseye ana ve
babası Allah'a sığınarak "Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi
gerçektir." dediklerinde o: "Bu Kur'ân öncekilerin masallarından başka bir şey değildir"
diyordu.
18- İşte onlar kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları içerisinde
haklarında azab vaadi hak olmuş kimselerdir. Onlar gerçekten hüsrana uğramışlardır.
19- Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam
olarak verir. Onlara haksızlık edilmez.
20- İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün onlara: "Siz dünya hayatınızda bütün güzel
şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere
büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla
cezalandırılacaksınız." (denir).
21- Ey Muhammed! Âd kavminin kardeşi Hud'u hatırla. Hani O, Ahkâf denilen yerde
kavmini uyarmıştı. O'ndan önce ve sonra da nice peygamberler gelip geçmiştir. Hud,
kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Çünkü ben sizin için büyük bir günün
azabından korkuyorum." demişti.
22- Onlar: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen
o bize vaad edip durduğun azabı haydi getir." dediler.
23- Hud: "O azabın ne zaman geleceğine dair ilim Allah katındadır. Ben size benimle
gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum." dedi.
24- O azabı, vadilerine doğru yayılan bir bulut halinde gördükleri zaman: "Bu bize yağmur
yağdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hud ise: "O sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir.
O bir rüzgârdır ki, içerisinde acı bir azab vardır.
25- O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder." dedi. Nihayet helâk oldular ve
evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.
26- And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve
kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü
onlar Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp
kuşattı.
27- Andolsun ki, biz sizin etrafınızda bulunan bir çok memleketleri helak ettik. Belki tevhide
dönerler diye ayetlerimizi çeşitli şekillerde açıkladık.
28- Allah'ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım
etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve
uydurup durdukları iftiralarıdır.
29- Ey Muhammed! Hani biz cinlerden bir grubu Kur'ân'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik.
Onlar Kur'ân'ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine "susun" dediler. Kur'ân'ın
okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.
30- Onlar kavimlerine şöyle dediler: "Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen
ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu
gösteriyor.
31- Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun ve O'na iman edin ki, Allah da sizin
günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azabdan korusun."
32- Her kim Allah'ın davetçisine uymazsa bilsin ki, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak
değildir. Onun Allah'tan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık
içerisindedirler.
33- Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye
de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun herşeye gücü yeter.
34- İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün onlara: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar
da: "Rabbimiz Hakk'ı için gerçekmiş!" derler. Allah onlara: "O halde inkâr ettiğinizden dolayı
şimdi tadın azabı!" der.
35-Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için
(azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün
dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan
çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?
Ahkâf sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil olmuştur (inmiştir). Otuz beş âyettir. Yirmi birinci âyet-i kerîmede geçen Ahkâf kelimesi sûreye isim olmuştur. Ahkâf, uzun ve yüksek kum yığınları demektir. Sûrede adı geçen Ahkâf, Arabistan'ın güneyinde Umman ile Mehre arasındaki kumluk bölgedir. Bu hususta başka rivâyetler de vardır. Hûd aleyhisselâm, Âd kavmini(milletini) burada îmâna dâvet etti, çağırdı. Sûrede, Allahü teâlânın birliğinin delilleri, şirkin (cenâb-ı Hakk'a ortak koşmanın) yanlışlığı bildirilmekte, inananların, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınanların büyük mükâfâtlara kavuşacakları müjdelenmekte, mü'minlerin, analarına, babalarına iyi davranmakla mükellef (yükümlü) oldukları, dünyânın fânî, geçici varlığına ve lezzetlerine kapılmanın uygun olmadığı anlatılmakta, Âd kavminin kıssas ı ve Hûd aleyhisselâma inanmamaları, ona karş ı gelmeleri netîcesinde acı bir azabla helak oluşları haber verilmekte ve daha başka konular yer almaktadır. (Abdullah ibni Abbâs, Senâullah Dehlevî)
Kur'ân-ı kerîmde Ahkâf sûresinde buyruldu ki:
"Rabbimiz Allah'tır" deyip de sonra istikâmet üzere bulunanlara (evet) onlara (kıyâmet günü) korku yoktur. Onlar (ölürken) mahzun da olmayacaklardır. (Âyet: 13)
Hâlâ şu hakîkati bilmediler mi ki gökleri ve yeri zahmetsiz, yorulmadan yaratan Allahü teâlâ, ölüleri de diriltmeye kâdirdir. Evet O, her şeye elbette kâdirdir, gücü yetendir. (Âyet:33)
(Habîbim) Ülü'l-azm peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlara azâb verilmesi için duâ etmekte acele eyleme. (Âyet: 35)
Kim Ahkâf sûresini okursa, onun için, dünyâdaki kumların her birine karşılık on sevâb yazılır. (Hadîs-i şerîf-Envâr-ut-tenzîl ve Esrârü't-te'vîl)
AHKAF SURESİ TÜRKÇE ANLAMI VE OKUNUŞU
Âd kavminin yaşadığı bölgede rüzgârlar, "ahkaf" denen kum tepeleri meydana getiriyordu. İçinde bu kavmin yaşadığı bölge ve kum yığınlarından söz edildiğinden sûre Ahkaf adını
almıştır; Mekke'de inmiştir; 35 (otuzbeş) âyettir.
1- Hâ mîm.
2- Bu kitabın indirilişi, çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.
3- Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr
edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.
4- Ey Muhammed! De ki: "Allah'tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Onlar yerden ne
yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer
siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur'an'dan önce indirilmiş bir kitap veya ilimden
bir eser getirin."
5- Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara
dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından
haberleri bile yoktur.
6- Kıyamet günü insanlar biraraya toplandığı zaman taptıkları şeyler kendilerine düşman
kesilirler. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler.
7- Bizim âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkâr edenler kendilerine gelen hak
kitap için: "Bu apaçık bir büyüdür." dediler.
8- Yoksa, "Onu (Muhammed) uydurdu." mu diyorlar? Sen de ki: "Eğer onu ben uydurmuşsam
Allah'tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları
daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir.
9- Ey Muhammed! De ki: "Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da
bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
10- De ki: "Ne dersiniz, eğer bu Kur'an Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz,
bununla birlikte İsrailoğulları'ndan bir şahit de onun bir benzerini (Tevrat'ta görüp)
inanmışken siz hala büyüklük taslarsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz ki, Allah
zalim bir topluluğu doğru yola iletmez."
11- İnkâr edenler, iman ednler için: "Eğer İslâm'da bir hayır olsaydı onlar, onu kabulde bizi
geçemezlerdi." derler. Bununla muvaffak olamayınca da: "Bu eski bir yalandır."
diyeceklerdir.
12- Kur'ân'dan önce de bir rehber ve rahmet olarak Musa'nın kitabı Tevrat vardı. Bu Kur'ân
ise zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanları müjdelemek için Arap lisanı ile indirilen ve
kendinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır.
13- "Gerçekten Rabbimiz Allah'tır." deyip, sonra da dosdoğru olanlara gelince onlar için
hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
14- İşte onlar cennetlikdirler, yaptıklarına karşılık orada ebedi olarak kalacaklardır.
15- Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında
taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır.
Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana
babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi
ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana
yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım."
16- İşte yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edeceğimiz ve günahlarını
bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu onlara vaad edilmiş olan
dosdoğru bir sözdür.
17- Ana ve babasına: "Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılacağımı
mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir." diyen kimseye ana ve
babası Allah'a sığınarak "Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi
gerçektir." dediklerinde o: "Bu Kur'ân öncekilerin masallarından başka bir şey değildir"
diyordu.
18- İşte onlar kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları içerisinde
haklarında azab vaadi hak olmuş kimselerdir. Onlar gerçekten hüsrana uğramışlardır.
19- Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam
olarak verir. Onlara haksızlık edilmez.
20- İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün onlara: "Siz dünya hayatınızda bütün güzel
şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere
büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla
cezalandırılacaksınız." (denir).
21- Ey Muhammed! Âd kavminin kardeşi Hud'u hatırla. Hani O, Ahkâf denilen yerde
kavmini uyarmıştı. O'ndan önce ve sonra da nice peygamberler gelip geçmiştir. Hud,
kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Çünkü ben sizin için büyük bir günün
azabından korkuyorum." demişti.
22- Onlar: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen
o bize vaad edip durduğun azabı haydi getir." dediler.
23- Hud: "O azabın ne zaman geleceğine dair ilim Allah katındadır. Ben size benimle
gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum." dedi.
24- O azabı, vadilerine doğru yayılan bir bulut halinde gördükleri zaman: "Bu bize yağmur
yağdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hud ise: "O sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir.
O bir rüzgârdır ki, içerisinde acı bir azab vardır.
25- O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder." dedi. Nihayet helâk oldular ve
evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.
26- And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve
kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü
onlar Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp
kuşattı.
27- Andolsun ki, biz sizin etrafınızda bulunan bir çok memleketleri helak ettik. Belki tevhide
dönerler diye ayetlerimizi çeşitli şekillerde açıkladık.
28- Allah'ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım
etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve
uydurup durdukları iftiralarıdır.
29- Ey Muhammed! Hani biz cinlerden bir grubu Kur'ân'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik.
Onlar Kur'ân'ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine "susun" dediler. Kur'ân'ın
okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.
30- Onlar kavimlerine şöyle dediler: "Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen
ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu
gösteriyor.
31- Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun ve O'na iman edin ki, Allah da sizin
günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azabdan korusun."
32- Her kim Allah'ın davetçisine uymazsa bilsin ki, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak
değildir. Onun Allah'tan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık
içerisindedirler.
33- Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye
de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun herşeye gücü yeter.
34- İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün onlara: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar
da: "Rabbimiz Hakk'ı için gerçekmiş!" derler. Allah onlara: "O halde inkâr ettiğinizden dolayı
şimdi tadın azabı!" der.
35-Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için
(azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün
dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan
çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?