Toplumsal cinsiyet algıları kişilere salt “insan” gözüyle bakılmasını engelleyip onlara birer “cinsiyet elbisesi” dikmekte ve kişiler üzerine de o elbiseyi tam olarak oturtma çabasına girmektedir. Bunun sonucu olarak bu elbisenin üzerine oturmadığı kişilere toplum tarafından bazı tepkiler gösterilmekte. Toplumda var olan bu cinsiyet kimliği temelli algı, kişilerin cinsel yönelimleri sebebiyle birçok zorluğa göğüs germesine sebep olmakta. İşte toplumsal cinsiyetle şiddetin kesiştiği noktanın da tam burası olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bireyler toplumun cinsiyet kalıpları dâhilinde yaşamaya zorlanmaktalar. Bu kalıpları biraz esnetmeye kalkıştıklarında ise tepkilere maruz kalmaktalar.
Bu tepkiler yukarıda bahsettiğim çeşitli şiddet biçimlerinden herhangi biri şeklinde ortaya çıkmakta; söz söyleme, ayrımcılık yapma, damgalama biçimlerinde olabileceği gibi doğrudan fiziksel şiddet biçiminde de kendisini gösterebilmekteler. Bu tip muamelelerle en çok karşılaşanlar ise ataerkil bir toplumda yaşamakta olan kadınlar ve Lgbt bireylerdir. Kadınlar bu şiddete aslında her yerde maruz kalmaktalar ama çoğunlukla aile içinde ve iş hayatında maruz kaldıklarını söyleyebiliriz. Lgbt bireyler ise bu şiddete genellikle yetkililer tarafından uygulamada yapılan ayrımcılıklarla ve sosyal çevrelerinde bulunan insanlar tarafından dışlanma ve hatta öldürülmeyle maruz kalmaktalar.
Bunların örneklerini görmek için çok uzaklara bakmaya gerek yok ne yazık ki. Hemen hemen her gün gazetemizi açtığımızda küçüklü büyüklü sütunlar halinde görebiliyoruz şiddeti. Çok da uzak olmayan bir tarihte meydana gelen ve gündemimizi uzun bir süre meşgul eden Ayşe Paşalı cinayeti hem güncelliği hem de, ne yazık ki, göz göre göreliği sebebiyle belki de bu konuda verilebilecek en iyi örnek. Haberi Milliyet Gazetesi’nin internet sitesinden özetle şu şekilde aktarabilirim : “1. 5 yıl önce eşini dövdü ve tecavüz etti. Ama "pişmanım" dediği için serbest bırakıldı. O da yeniden eşini tehdit etmeye başladı. Tehditlerden korkan Ayşe Paşalı birçok kez savcılığa suç duyurusunda bulundu ama sonuç alamadı. En son koruma istedi, o da verilmedi ve 20 gün önce öldürüldü.” Sevindirici şekilde son dönemde kadına yönelik şiddetin her halini ve boyutunu gazetelerde görebilip, tartışma programlarında tartışabilir hale gelmiş bulunmaktayız. Ancak maalesef LGBT bireyler için aynısını söylemek kolay değil.
Nitekim söz konusu olan LGBT bireylere yönelik şiddet olduğunda medyadaki yanlı haberler ve hatta sansür elle tutulur noktaya ulaşmaktadır. Yaşam hakkının ihlal edilmesini haberleştirmek yerine mağdurun cinayet sırasında “ne giydiği, nasıl davrandığı” üzerine yoğunlaşmaktadır.“ Yine de ender de olsa LGBT bireylere karşı şiddet haberlerini de görebiliyoruz. İşte bu örneklerden biri olarak; İstanbul, Şişli’de; aynı evde yaşayan 2 travesti, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce boğazlarından bıçaklandı. Travestilerden biri olay yerinde hayatını kaybederken, diğeri yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Ayrıca yine LGBT bireyler arasında yapılan bir araştırmaya katılanların yüzde 70’ten fazlası cinsel yönelimleri ya da cinsiyet kimlikleri nedeniyle saldırıya uğramaktan korktuklarını belirtmişlerdir.