“Soru sormak bir sanattır.” demiş eski düşünürlerden biri. Soru sormak sanat olduğuna göre bu sanatın ürünü olan soru da, doğal olarak bir sanat eseri. Öyleyse soru soran da sanatkâr. Sanatkâr eserini vücuda getirme noktasında ne kadar titizleniyor ve ince eleyip sık dokuyorsa soru soran da aynı oranda bir incelik ve gayret içinde olmalı.
Pek denilemez tabii ki. Tarihten günümüze nice kaba saba ve saçma soruların üretildiği bir vakıa. Niye böyle olmuş ya da olmakta? Bunun cevabı, insan. Sanatkâr veya sanat ruhlu insanların yanında sanatla hiç alakası olmayan, tam tersine hayat süren birçok insanın olduğu da gerçek. Ama bir başka gerçek, hayatın soru sormak, istemek, arzulamak ile sorulara cevap vermek, istekleri karşılamak, arzuları tatmin etmek üzerine kurulmuş olması. Herkes sorduğuna göre ve herkesin de sanatçı olması söz konusu olamayacağına göre her türden sorunun dolaşıma girmesi çok da akıl dışı ve beklenmedik bir şey değil.
Öyle ya, bir de işin bu tarafı var. Soru sormak bir talepte bulunmak. Talep bazen zorunlu ihtiyaçları karşılamak, bazen de kafa dinleme veya eğlenceye yöneliktir. Bu durum, soru sormanın kendi içinde önem ve değer basamaklarını oluşturur. Ama hangi amaçla sorulmuş olursa olsun soruyla bir istekte bulunmak çoğu zaman nezaket olarak görülmüş. Çünkü soru sormak demek karşıdakine değer vermek. Tabi ki cevap vermek de muhatabı dikkate almak. Hâlbuki talepler emir kipiyle de yapılabilir. Bu durumda buyurgan bir tavır ortaya çıkar. Normal şartlarda soruda buyurganlık olmaz. Çünkü soru sormak, karşı tarafla eşit ve mütevazı düzlemde iletişim kurma niyetinin göstergesi.
Ne demiştik insanla ilgili her hususta bir farklılığın olması gayet doğal. Ne demiş bir düşünür: “İnsan öngörülemeyen bir varlık.” O yüzden soranın soruyu hangi saikle ve nasıl bir maksatla sorduğunu kestirmek çok kolay değil. Ses tonundan, seçtiği kelimelerden, aldığı pozisyondan veya bakış ve mimiklerinden sorunun saikini ve amacını keşfetmek mümkün ise ne tersi de her zaman ihtimal dâhilinde.
Demek ki sorular da çeşit çeşit.
Tam da öyle. İhtiyacı ifade eden, nezaket kokan ve iltifat belirten soruların yanında hakaret içeren, azarlayan, tepki koyan hatta saldırı hissi uyandıran türden sorular da var.
Tabi ki denemez. İnsanın her ürettiğine sanat denilmediği gibi. Sanat değeri taşıyan soru kullanılan sözcükten taşıdığı içeriğe, yer ve zamanını tespitten muhatabı tayine kadar iyi düşünülmüş, güzel kurgulanmış ve özenle üretilmiş olması gerek. Eskiler muktezai hale göre konuşmak derlerdi. Yani sözün ortamına göre seçilmesi. Bu kural, soru için de geçerli. Ayrıca sorunun çokluğu bıktırıcı hatta yeni yükümlülükler doğurucu olabilir. Rahmet Peygamberi’nin çok ve rastgele soru sorulmasını hoş karşılamaması bundan olsa gerek. (Buharî “İ’tisâm” 3) Öte yandan çok soru, muhatapta soru sorana karşı kuşkuya ve güvensizlik duygusuna da yol açabilir.
Doğru. Sorunun içeriği, sözcüğün anlamı, insanın ruhu veya zamanın gelecek yüzü gibi kendini hemen ele vermez. Çünkü bilinmeyenleri bilinenlerinden çok fazla. İçeriğine göre cevabı olan soruların yanında cevabı bulunmayan hatta cevabı imkânsız olan da var. Yukarıda geçtiği gibi derecesi farklı olmakla birlikte saçma diyebileceğimiz sorular da. Bir de kuşku duyuran maksatlı soruları ekle. Bu durumda soruların hangi kategoriye girdiğini tespit, cevaplarken ortaya çıkar. Öyleyse sorunun tipini ve türünü belirleyen büyük ölçüde cevaplar.
Peki bütün sorular için geçerli mi bu?
Pek denilemez tabii ki. Tarihten günümüze nice kaba saba ve saçma soruların üretildiği bir vakıa. Niye böyle olmuş ya da olmakta? Bunun cevabı, insan. Sanatkâr veya sanat ruhlu insanların yanında sanatla hiç alakası olmayan, tam tersine hayat süren birçok insanın olduğu da gerçek. Ama bir başka gerçek, hayatın soru sormak, istemek, arzulamak ile sorulara cevap vermek, istekleri karşılamak, arzuları tatmin etmek üzerine kurulmuş olması. Herkes sorduğuna göre ve herkesin de sanatçı olması söz konusu olamayacağına göre her türden sorunun dolaşıma girmesi çok da akıl dışı ve beklenmedik bir şey değil.
Acaba insanlar niye soru sorarlar?
Öyle ya, bir de işin bu tarafı var. Soru sormak bir talepte bulunmak. Talep bazen zorunlu ihtiyaçları karşılamak, bazen de kafa dinleme veya eğlenceye yöneliktir. Bu durum, soru sormanın kendi içinde önem ve değer basamaklarını oluşturur. Ama hangi amaçla sorulmuş olursa olsun soruyla bir istekte bulunmak çoğu zaman nezaket olarak görülmüş. Çünkü soru sormak demek karşıdakine değer vermek. Tabi ki cevap vermek de muhatabı dikkate almak. Hâlbuki talepler emir kipiyle de yapılabilir. Bu durumda buyurgan bir tavır ortaya çıkar. Normal şartlarda soruda buyurganlık olmaz. Çünkü soru sormak, karşı tarafla eşit ve mütevazı düzlemde iletişim kurma niyetinin göstergesi.
Her soru böyle değildir herhalde?
Ne demiştik insanla ilgili her hususta bir farklılığın olması gayet doğal. Ne demiş bir düşünür: “İnsan öngörülemeyen bir varlık.” O yüzden soranın soruyu hangi saikle ve nasıl bir maksatla sorduğunu kestirmek çok kolay değil. Ses tonundan, seçtiği kelimelerden, aldığı pozisyondan veya bakış ve mimiklerinden sorunun saikini ve amacını keşfetmek mümkün ise ne tersi de her zaman ihtimal dâhilinde.
Demek ki sorular da çeşit çeşit.
Tam da öyle. İhtiyacı ifade eden, nezaket kokan ve iltifat belirten soruların yanında hakaret içeren, azarlayan, tepki koyan hatta saldırı hissi uyandıran türden sorular da var.
Bunların hepsine sanat denilebilir mi?
Tabi ki denemez. İnsanın her ürettiğine sanat denilmediği gibi. Sanat değeri taşıyan soru kullanılan sözcükten taşıdığı içeriğe, yer ve zamanını tespitten muhatabı tayine kadar iyi düşünülmüş, güzel kurgulanmış ve özenle üretilmiş olması gerek. Eskiler muktezai hale göre konuşmak derlerdi. Yani sözün ortamına göre seçilmesi. Bu kural, soru için de geçerli. Ayrıca sorunun çokluğu bıktırıcı hatta yeni yükümlülükler doğurucu olabilir. Rahmet Peygamberi’nin çok ve rastgele soru sorulmasını hoş karşılamaması bundan olsa gerek. (Buharî “İ’tisâm” 3) Öte yandan çok soru, muhatapta soru sorana karşı kuşkuya ve güvensizlik duygusuna da yol açabilir.
Bu tür duyguların oluşması biraz da sorunun içeriğine bağlı olsa gerek, öyle değil mi?
Doğru. Sorunun içeriği, sözcüğün anlamı, insanın ruhu veya zamanın gelecek yüzü gibi kendini hemen ele vermez. Çünkü bilinmeyenleri bilinenlerinden çok fazla. İçeriğine göre cevabı olan soruların yanında cevabı bulunmayan hatta cevabı imkânsız olan da var. Yukarıda geçtiği gibi derecesi farklı olmakla birlikte saçma diyebileceğimiz sorular da. Bir de kuşku duyuran maksatlı soruları ekle. Bu durumda soruların hangi kategoriye girdiğini tespit, cevaplarken ortaya çıkar. Öyleyse sorunun tipini ve türünü belirleyen büyük ölçüde cevaplar.