Siyasi Sosyallesme Kuramları olarak adlandırılan ve kadının siyasal karar alma süreçlerinden ayrı kalmasının toplumsal yapıya etkilerini irdeleyen sosyolojik çalısmalar toplumsal gelismeye ve tipiklestirmeye bu egilimin etkisinin ne derece önemli oldugunu göstermektedir.
Kız ve erkek çocuklarının, çocukluktan itibaren ayrı ilgi alanlarına itilmeleri ve sosyallesme sürecinde erkege karar verme rolü yüklenirken, kız çocuklarına edilgen olus, bagımlılık ve ikincillik rolleri ögretilmektedir. Bu durum dogal olarak siyasal karar alma süreçlerinden kadının uzaklasması sonucunu dogurmaktadır. Siyasal haklar açısından Türkiye Cumhuriyeti'nin iki temel ekseni üzerinde durmak gerekir. Bunlar ulusçuluk ve uygarlıktır. Bu iki amacın gerçeklesmesi için toplumsal yasam içinde kadının konumunun güçlendirilmesi gerekiyordu. Bu hedef çerçevesinde yaratılan yeni kadın tipini Halide Edip Adıvar söyle çizmektedir: "Ulusu için yararlı olmaya çalısan, siyası alanda erkeklerin yanında yerini alan, buna karsın müsfikliginden kaybetmeyen, agırbaslı, arkadas, vatanının anası, halkçı kadın" tipi. Bu yaklasımda birbirine karsıt olarak algılanan degerleri uzlastırarak yeni bir kadın imgesi yaratmıstır. Bu imgenin toplumsal yasama ve yönetimine etkin katılımı siyasal hakların tanınması ile gerçeklesebilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminin sonlarına dogru, kadınlara siyasi hakların verilmesi yolunda kadınlar tarafından dileklerde bulunulmus, bazı konferanslar verilmis bu konuda bir takım kadın dernekleri harekete geçmistir. türk kadınının siyasal haklardan yararlanması da Atatürk’ün ileri görüslülügü ile dünya ülkelerinin bir çogundan önce olmustur. 3 Nisan 1930 gün ve1580 sayılı yasayla Türk kadınının önce belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır. Daha sonra 26 Ekim 1933 gün ve 2349 sayılı kanunla da kadınlar köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlıga seçme ve seçilme haklarını elde etmislerdir. Daha sonra 1934 tarihli ve 2599 sayılı yasayla milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır. 1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisine girmistir. Bu günümüze kadar mecliste ulasılmıs en yüksek milletvekili kadın üye sayısıdır. Ne yazık ki egitimli kadın sayısı Cumhuriyet’in ilk yıllarına göre çok artmıs olmasına ragmen halen yeteri kadar kadın temsilinin mecliste yer aldıgından söz edemeyiz. Kadınların siyasal haklarını kullanmaları bakımından 1935-1991 dönemi incelendiginde kadın temsilcilerin tek partili dönemde Meclis içindeki oranlarının daha yüksek oldugu, çok partili demokrasiye geçildigi dönemde ise kadın parlamenter sayısının giderek azaldıgı görülmektedir.
Kadınların Yasak Hakları
Bu baslık altında Türk Hukuk Devriminin en önemli kazanımlarından birisi olan Medeni Yasa'nın üzerinde özel olarak durmak gerekmektedir. Hukuk devriminin en önemli yasası olarak hazırlanan 1926 tarihli Türk Medeni Yasası toplumun yeni anlayısının bel kemigini olusturmustur. Türk Medeni Yasası bir çok olumlu düzenlemesinin yanında, kadının sosyal yasamını da çaga uygun olarak yeniden düzenlemistir. Medeni kanunun amacı adet ve görenekleri tercüme etmek degil, tersine modernligin ilkelerine uygun yeni bir aile yapısı getirerek, bu adet ve görenekleri asmaktır. Kadının temel haklarının yanında tek esliligin kabulü, bosanmanın yargıya tasınması, mülkiyet edinmede ayrımın kaldırılması, esit ücret olanagı, ve özellikle din ve devlet islerinin birbirinden ayrılmasıyla kadın üzerindeki görünür görünmez bir çok baskının kaldırılması olanaklarını da yaratmıstır. 19. yüzyılda meydana getirilen medeni kanunların hemen hepsinde, kadın ve erkekten her birinin özellikle aile içi fonksiyonları arasında fark gözeten klasik anlayısa sadık kalınmıstır. Bunun anlamı bazı noktalarda esitlik prensibinden ayrılmıs olmadır. Oysa günümüzdeki gelismeler kadın erkek arasındaki farkların giderek silinmekte oldugunu göstermektedir. Buna baglı olarak esitlikçi taleplerin artarak hukuksal yapıda da varlık kazanmaya baslamıstır. Hukuksal gelisim ve degisim açısından su noktalar üzerinde özel olarak durulması gerekmektedir;
· Monagamik yani tek esle evliligin saglanması,
· Süreli evlenmenin (Müt’a) yasaklanması,
· Evlenmeye zorlanmanın yasaklanması,
· Bosanma hukukunda esitligin getirilmesi ve resmiyete baglanması,
· Kadına siddet uygulanmasının yasaklanması,
· Miras bölüsümünde esitlik.
Türk toplumu medeni yasanın yürürlüge girdigi 1926 yılından günümüze kadar sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan büyük degisim ve gelisim geçirmistir. Özellikle kentli insan nüfusunun kırsal kesimde yasayanlara oranla hızla artısı yeni toplumsal gereksinimler dogurmustur. Kentsel degerler toplumsal yasamda belirleyici olmaya baslamıstır. Yukarıda sayılan hususlar konusunda Medeni Yasa'nın düzenlemesi büyük bir adım olmakla birlikte Medeni Yasa’da yapılan son degisikliklerle, kadının statüsü daha da iyi bir konuma yükseltilmistir. Özellikle evlilik birliginde edinilen malların esler arasında hakça bölüsümüne
iliskin yeni kabuller, kadın hakları açısından ciddi kazanımlar saglamıstır.
Kadınların Ekonomik Hakları
İş, Sosyal Güvenlik ve Saglık yasalarında kadınların korunmasına dair pek çok hüküm yer almaktadır. 1475 Sayılı İş Yasasına Göre;
· Maden ocakları, kablo dösemesi, kanalizasyon ve tünel insaatı gibi yer altı ve su altında çalısılacak islerde kadın çalıstırılması yasaktır (mad.68.)
· Sanayie ait islerde kadınların gece çalıstırılması yasaktır(mad.69.)
· Kadın isçilerin dogum öncesi ve sonrası toplam 12 haftalık yasal izin süreleri vardır. Aynı
durumdaki kadınlara istegi üzerine ücretsiz izin verilebilir (mad.70)
· Gebe ve emzikli kadınların hangi islerde ve hangi sartlarda çalıstırılabilecegi tüzüklerle düzenlenmistir. Çocuklu kadınların çocuklarının bakımının temin edilecegi kresler de hukuken saglanmak zorundadır.
· Emzikli kadın isçilerin çocuklarına süt vermek için, belirtilecek süreler isçinin günlük is süresinden sayılır (mad. 62.)
Sosyal Güvenlik Yasası ise herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip oldugunu belirtmektedir. Devlet bunu saglayacak tedbirleri alır ve kurumları olusturur hükmünü getirmektedir. Bu kurumların Emekli Sandıgı, Bag-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumu olarak teskilatlandırıldıgını görmekteyiz. Her üç kurum içindede esas olarak emek kullanımı alınmıstır ve cinsiyetçi bir ayrım yapılmamaktadır.
Ancak bir çok bedensel farklılık göz önüne alındıgında, kadının konumunun güçlendirilmesi için pozitif ayrımcılık dedigimiz lehe düzenlemelere gereksinim vardır. Bütün dünyada kadının, dogum izninin uzatılması, çocuklarıyla ilgilenmesi için ek zaman verilmesi, agır islerde çalıstırılmaması veya çalısma saatlerinin düzenlenmesi ile ilgili hükümlerle korundugunu görmekteyiz. Sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler, bir yandan, belirli bir çalısma sonrası emekli aylıgını hak etme ve bunun temini gibi konuları düzenlerken, diger yandan, çalısanın saglıgının korunması ile ilgili düzenlemeleri de kapsamaktadır. Çalısanın belirli bir yakınlık derecesinde olan ve bakmakla yükümlü oldugu kimseler de bu kapsam içinde degerlendirilmektedir. Örnegin ölüm halinde maasından yararlanma ya da belli bir yasa kadar saglık hizmetlerinden yararlanmaya devam etme gibi. Özellikle kadınların is ve sosyal güvenlik haklarının daha verimli saglanabilmesi için asagıdaki degisiklikler önerilebilir:
· Ayarlanabilir is süreleri,
· Kres ve çocuk yuvalarının gelistirilmesi ve yaygınlastırılması,
· Konut, kredi ve tatil olanaklarının arttırılması.