Goethe, 1765’te Leipzig’de hukuk eğitimi almaya başladı fakat şiire olan ilgisi ve bazı rahatsızlıkları bu eğitimi o sırada tamamlamasına müsaade etmedi ve 1768’de geri döndü. Dünya edebiyatının en büyük eseri sayılabilecek Faust üzerinde çalışmaya ise hukuk eğitimini tamamlamak üzere Strasburg Üniversitesine girdiği 1770 yılında başladı. Avukat ve hukuk doktoru olarak dört yıl boyunca Frankfurt’ta çalıştı.
Geç on sekizinci yüzyıl Almanyası’nda, kendisini Romantizm sonrası Aydınlanma döneminin akılcı felsefesinin dışında tutup mistik konulara ve hissî bir sanat anlayışına yönelen, Herder, Klinger, Schiller, Lenz, Moritz gibi isimlerin dahil olduğu, Adnan Adıvar’ın tabiriyle “eskiliğin köhnemiş zihniyeciliğine ve basit akliyeciliğine ve daha doğrusu kendini hata etmez sanacak kadar ukalalığına karşı genç neslin isyanından doğmuş bir hareket” olan “Sturm und Drang” akımının içinde yer aldı. 1774’te neşredilen Die Leiden Des Jungen Werthers, bu yönelimin en güçlü eserlerindendir.
Aynı yılın sonunda Paris’te, Weimar Dükü Karl August ile tanıştı ve bu tanışıklık ona 1776 yılı Haziranı’nda dükün özel temsilciliğine giden yolu ve politika kapısını açtı. 1779’da yine dükün önerisiyle imparator tarafından kendisine asalet unvanı tevcih edildi. Üç yıl sonra da Weimar hükûmetinde maliye bakanı oldu.
Goethe, 1786-1788 arasında on sekiz ay boyunca sürecek bir İtalya seyahatine çıktı ve bu seyahatin izlenimlerini Italienische Reise Auch ich in Arkadien! başlığıyla kaleme aldı. Fransız İhtilali sonrasında (1792) Fransızların Avusturya ve Prusya’ya karşı yürüttüğü savaşlarda Karl August’un yanında çarpışmalara katıldı. Dilimize Gönül Yakınlıkları olarak tercüme edilen son romanı Die Wahlverwandtschaften'ı 1807’de tamamlayan Goethe, Napoleon’la Erfurt’taki görüşmesinden bir yıl sonra, 1809’da Aus Meinem Leben Dichtung und Wahrheit başlıklı otobiyografisini yazmaya başladı.
Büyük eseri Faust’un ilk kısmını 1808’de, ikinci kısmını ölümünden bir süre önce bitirdi. Goethe, arkadaşı Johann Georg Christian Kestner’in ifadeleriyle, “hakiki bir dehaya, güçlü bir karaktere, fevkalade canlı bir tahayyül kudretine sahip, asil düşünceli, her türlü baskıdan nefret eden temiz seciyeli” bir adamdı. muhammed İkbal onu, Molla Cami’nin Mevlana için söylediği “peygamber değildi ama kitabı vardı,” sözleriyle tebcil etmiştir.