Türk Medeni Kanunu kişiyi “haklara ve borçlara sahip olabilen varlıklar” şeklinde tanımlamaktadır. Medeni Kanun’un 8. maddesine göre “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.” Fakat hukuken, “kişi” kavramından anlaşılması gereken sadece insanlar değildir. Medeni Kanun kişileri, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak iki genel gruba ayırmıştır
Gerçek kişilerden kasıt hak ve borç ehliyetine sahip olan insanlardır.
Tüzel kişiler ise “Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş (yönelmiş) olan bağımsız mal toplulukları”dır.
Medeni Kanun’a göre tüzel kişiler,
• Dernekler
• Vakıflar adı altında iki başlık hâlinde düzenlenmiştir.
Bunların dışında Türk Ticaret Kanunu ile düzenlenen şirketler ile kamu kurumları da tüzel kişiliğe sahiptir. Ancak bunların düzenlenmesi ayrı kurallara tabi olduğu için, Medeni Kanun içinde bunlara değinilmemiştir.
KİŞİLİK KAVRAMI
Kişilik kavramı dar ve geniş olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Dar anlamıyla kişilik; “haklara ve borçlara sahip olan varlık şeklinde kişi” yerine kullanılmaktadır. Geniş anlamı ile kişilik kavramı, hak ehliyetinin yanında fiil ehliyetini yani medeni hakları kullanabilmeyi de kapsamaktadır. Bu hâliyle kişilik kavramı, “kişilik hakları”, “kişisel durumlar” ve “fiil ehliyeti” kavramlarını da içermektedir.
Kişilik Hakları Kişinin ismi, şerefi, vücut bütünlüğü vb. gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklardır. Kişinin kişiliğini oluşturan, kendisini insan kılan maddi ve manevi tüm değerlere, özel olarak yaşamına, beden bütünlüğüne, sözüne, resmine, adına, eserine, özgürlüğüne, ekonomik hareket serbestisine ilişkin haklardır.
Kişisel Durumlar Yaş, cinsiyet, medeni durum (evli-bekâr) gibi kişiyi diğer kişilerden ayıran ve hukuk düzeninin kendilerine kimi sonuçlar bağladığı niteliklerdir.
Fiil Ehliyeti
Kişinin kendi iradesi ile hak elde edebilmesi ve borç altına girebilmesidir. Medeni Kanun’un 10. maddesi “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” ifadesi ile fiil ehliyetinin şartlarını aşağıdaki gibi sıralamıştır.
• Ayırt etme gücü
• Kısıtlı olmamak
• Erginlik
KİŞİLİĞİN SONA ERMESİ
Medeni Kanun, kişiliğin sona ermesini iki şarta bağlamıştır. Bunlardan ilki ölüm, ikincisi gaipliktir.
Ölüm
Türk Medeni Kanunu’nun 28. maddesinde kişiliğin sona erme şartı “ölüm” olarak belirtilmiştir. Hukuk, ölüme hukuki sonuçlar yüklemiştir ama ölümün ne zaman gerçekleştiğinin kararlaştırılması konusu hukuk alanına ait değildir. Bu karar tıp bilimine bırakılmıştır. Tıbben öldüğü kayıt altına alınan ve ölümü nüfus siciline işlenen kişiler hukuken ölü sayılmaktadır.
Gaiplik
Gaiplik kavramı sözlükte “göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen kimse” olarak tanımlansa da aslında teknik bir terimdir ve “hakkında gaiplik kararı verilmiş kimseyi” ifade etmektedir.
Bazı durumlarda kişiler ortadan kaybolmakta ve kendilerinden haber alınamamaktadır. Ortadan kaybolan, ölü ya da sağ oldukları bilinemeyen kişilerin hukuki durumu da belirsizdir. Bu kişilerin hukuki durum ve menfaatleri üzerindeki bu belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Belirsizliğin ortadan kaldırılması hem kaybolanın hem de yakınlarının lehinedir. Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine, mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
Ortadan kaybolanın gaipliğine karar verildiği takdirde kişiliğin sona erdiği varsayılmaktadır. Gaiplik iki şekilde sonlanabilir.
• Kişinin sağ olduğunun anlaşılması (şahsın ortaya çıkması veya kendisinden haber alınması)
• Kişinin öldüğünün kesin olarak tespit edilmesi
Gaiplik kararlarında her an, kişinin geri dönme veya kendisinden haber alınma ihtimali olduğundan, bu kararlar ölümle aynı hukuki sonuçları doğurmaz.
Gerçek kişilerden kasıt hak ve borç ehliyetine sahip olan insanlardır.
Tüzel kişiler ise “Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş (yönelmiş) olan bağımsız mal toplulukları”dır.
Medeni Kanun’a göre tüzel kişiler,
• Dernekler
• Vakıflar adı altında iki başlık hâlinde düzenlenmiştir.
Bunların dışında Türk Ticaret Kanunu ile düzenlenen şirketler ile kamu kurumları da tüzel kişiliğe sahiptir. Ancak bunların düzenlenmesi ayrı kurallara tabi olduğu için, Medeni Kanun içinde bunlara değinilmemiştir.
KİŞİLİK KAVRAMI
Kişilik kavramı dar ve geniş olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Dar anlamıyla kişilik; “haklara ve borçlara sahip olan varlık şeklinde kişi” yerine kullanılmaktadır. Geniş anlamı ile kişilik kavramı, hak ehliyetinin yanında fiil ehliyetini yani medeni hakları kullanabilmeyi de kapsamaktadır. Bu hâliyle kişilik kavramı, “kişilik hakları”, “kişisel durumlar” ve “fiil ehliyeti” kavramlarını da içermektedir.
Kişilik Hakları Kişinin ismi, şerefi, vücut bütünlüğü vb. gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklardır. Kişinin kişiliğini oluşturan, kendisini insan kılan maddi ve manevi tüm değerlere, özel olarak yaşamına, beden bütünlüğüne, sözüne, resmine, adına, eserine, özgürlüğüne, ekonomik hareket serbestisine ilişkin haklardır.
Kişisel Durumlar Yaş, cinsiyet, medeni durum (evli-bekâr) gibi kişiyi diğer kişilerden ayıran ve hukuk düzeninin kendilerine kimi sonuçlar bağladığı niteliklerdir.
Fiil Ehliyeti
Kişinin kendi iradesi ile hak elde edebilmesi ve borç altına girebilmesidir. Medeni Kanun’un 10. maddesi “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” ifadesi ile fiil ehliyetinin şartlarını aşağıdaki gibi sıralamıştır.
• Ayırt etme gücü
• Kısıtlı olmamak
• Erginlik
KİŞİLİĞİN SONA ERMESİ
Medeni Kanun, kişiliğin sona ermesini iki şarta bağlamıştır. Bunlardan ilki ölüm, ikincisi gaipliktir.
Ölüm
Türk Medeni Kanunu’nun 28. maddesinde kişiliğin sona erme şartı “ölüm” olarak belirtilmiştir. Hukuk, ölüme hukuki sonuçlar yüklemiştir ama ölümün ne zaman gerçekleştiğinin kararlaştırılması konusu hukuk alanına ait değildir. Bu karar tıp bilimine bırakılmıştır. Tıbben öldüğü kayıt altına alınan ve ölümü nüfus siciline işlenen kişiler hukuken ölü sayılmaktadır.
Gaiplik
Gaiplik kavramı sözlükte “göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen kimse” olarak tanımlansa da aslında teknik bir terimdir ve “hakkında gaiplik kararı verilmiş kimseyi” ifade etmektedir.
Bazı durumlarda kişiler ortadan kaybolmakta ve kendilerinden haber alınamamaktadır. Ortadan kaybolan, ölü ya da sağ oldukları bilinemeyen kişilerin hukuki durumu da belirsizdir. Bu kişilerin hukuki durum ve menfaatleri üzerindeki bu belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Belirsizliğin ortadan kaldırılması hem kaybolanın hem de yakınlarının lehinedir. Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine, mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
Ortadan kaybolanın gaipliğine karar verildiği takdirde kişiliğin sona erdiği varsayılmaktadır. Gaiplik iki şekilde sonlanabilir.
• Kişinin sağ olduğunun anlaşılması (şahsın ortaya çıkması veya kendisinden haber alınması)
• Kişinin öldüğünün kesin olarak tespit edilmesi
Gaiplik kararlarında her an, kişinin geri dönme veya kendisinden haber alınma ihtimali olduğundan, bu kararlar ölümle aynı hukuki sonuçları doğurmaz.