Hakan Atilla, 2017 yılı baharında, New York JFK Havalimanı’nda FBI ajanları tarafından gözaltına alınacağından habersiz, meslektaşlarıyla beraber sıradan bir iş gezisinden dönmekteydi. Tutuklanıp hapishaneye gönderildiğinde, içinde bulunduğu zorlu koşullara rağmen başından geçenleri yazmaya başladı.Atilla, ABD’de tutulduğu farklı hapishanelerde yaşadıklarını, tanıştığı insanları, karşı karşıya kaldığı suçlamaları ve dava sürecini ilk kez bu kitapta anlatıyor. Amerika Atilla’ya Karşı, kariyerinin zirvesindeki bankacının hayata tutunduğu iki buçuk yılın etkileyici hikâyesi.
Sıcağın insanın üzerine çöktüğü, saç bozan, hırka giydiren, alıştığım Çeşme rüzgârının nedense esmek istemediği bir yaz gecesiydi. Duramadım evde, sahile doğru yürüdüm. Sektirmek için taş bakındım, eskisi kadar yassı taş kalmamış sanki memlekette. Taş çok ama elinize aldığınızda işaret ve başparmağınız arasına oturuşu, ağırlığı, yassılığıyla sekeceğini hissettiren ve suratınıza çok önemli bir iş yapmak üzereymişsiniz gibi fırlatmadan önce ciddiyet kazandıran taşları kastediyorum. İskelenin ucuna oturup ayaklarımı suya sallandırdım. Deniz karanlık, sakin sessiz. Tişörtü çıkarıp atladım mürekkep gibi kara, koyu boşluğa. Bir anda etrafımı saran serinlik ve tedirginlikle karışık bir telaşla kulaç attım, yorulana kadar. Nefesim kesilince durup gökyüzüne baktım. Şehir ışıklarının ve mehtabın olmadığı gece muhteşem görünüyordu. Ay olmayınca ufuk çizgisi ortadan kalkmış, deniz ve gökyüzü tek parça, siyah kadife kumaş gibi yayılmış, yıldızlar pırıl pırıl işlenmiş inciler gibi dizilmişti. Sırtüstü bıraktım kendimi suya. Yerçekimi olmayan bir uzay simülasyonu içindeymişim gibi hissettim. Boşlukta süzülmenin nasıl bir duygu olduğunu öğrenmenin en kolay ve ucuz yolu, neden daha önce yapmadım diye hayıflandım. Ne altını görebildiğin ne yukarıdaki yıldızlara dokunabildiğin, sadece tedirginlikle izleyebildiğin evrende ne kadar küçük ve aciz olduğunu hatırlatan bir deneyim...
Yaklaşık iki buçuk yıl boyunca buna benzer duyguları hissettim. Bir boşluk, uzanıp beklediğim bir boşluk. Her an her şeye maruz kalabilme ihtimalini hissederek, amaçsız, ne altını ne üstünü görebildiğim bir bekleme sürecindeydim. Öylece kaldığım kara bir boşluk, geçmişim uzak, gelecek uzak, sadece bugün vardı. Yatıp kalkıyorum, hep bugün var, yarın yok, yarından bir şey beklemen lazım ki bugünden farklı olsun. Önce bugünü geçirmek, sonra yarını anlamlı kılmak için başladım yazmaya. Yapacak bir şeyim olması gerek sabah uyandığımda, dedim. Yazmanın karanlıktan biraz olsun sıyrılmama vesile olmasını umdum.
Hayat farklı bir yolculuk. Acılar, sevinçler, huzur, kaos, hepsi bir arada. Varacağımız nokta aynı olsa da binlerce canlı aynı seyahati farklı pencerelerden bakarak, farklı güzergâhlar seçerek yapıyor. Benim yolculuğumun 28 aylık bölümüne penceresiz vagon denk geldi ya da tünele girdim bir süreliğine, o yüzden karanlıktaydım. Işığı beklerken zaman duygusunu yitirmemek için yazdım.
Cezaevinde geçen günlerim sırasında aldığım notlarımdan derlediğim bu kitapta kendi hikâyemin yanında ABD hukuk sistemini ve cezaevi koşullarına ilişkin bilgileri de paylaştım. Notların üzerinden sonradan geçerken aklıma gelenleri italik olarak belirttim.
Kaleme aldığım detaylarda yer alan kişi isimlerinin bazılarını değiştirdim, bazılarını olduğu gibi bıraktım. Erişime açık olmayan, paylaşılması istenmeyecek bilgilere özen göstermeye gayret ettim. İnsanların anlattığı çok özel detayları haliyle kendimde muhafaza ettim.
Takdir edersiniz ki her insanın hayatı ayrı bir derya. Çok derine inmeden, birbirine değen yaşamlara, içinde bulunduğum ortamı daha iyi anlamanız için dokunarak geçtim. Kimsenin hayatını, özelini malzeme yapmak istemedim. Umarım Amerika Birleşik Devletleri’ndeki cezaevleri ve adalet sistemi hakkında gözünüzde bir şeyler canlanmasına vesile olurum.
Eser, Doğan kitap yayınlarından yayınlanmıştır. Doğan Kitap yayınlarından kitabı temin edebilirsiniz.
Sıcağın insanın üzerine çöktüğü, saç bozan, hırka giydiren, alıştığım Çeşme rüzgârının nedense esmek istemediği bir yaz gecesiydi. Duramadım evde, sahile doğru yürüdüm. Sektirmek için taş bakındım, eskisi kadar yassı taş kalmamış sanki memlekette. Taş çok ama elinize aldığınızda işaret ve başparmağınız arasına oturuşu, ağırlığı, yassılığıyla sekeceğini hissettiren ve suratınıza çok önemli bir iş yapmak üzereymişsiniz gibi fırlatmadan önce ciddiyet kazandıran taşları kastediyorum. İskelenin ucuna oturup ayaklarımı suya sallandırdım. Deniz karanlık, sakin sessiz. Tişörtü çıkarıp atladım mürekkep gibi kara, koyu boşluğa. Bir anda etrafımı saran serinlik ve tedirginlikle karışık bir telaşla kulaç attım, yorulana kadar. Nefesim kesilince durup gökyüzüne baktım. Şehir ışıklarının ve mehtabın olmadığı gece muhteşem görünüyordu. Ay olmayınca ufuk çizgisi ortadan kalkmış, deniz ve gökyüzü tek parça, siyah kadife kumaş gibi yayılmış, yıldızlar pırıl pırıl işlenmiş inciler gibi dizilmişti. Sırtüstü bıraktım kendimi suya. Yerçekimi olmayan bir uzay simülasyonu içindeymişim gibi hissettim. Boşlukta süzülmenin nasıl bir duygu olduğunu öğrenmenin en kolay ve ucuz yolu, neden daha önce yapmadım diye hayıflandım. Ne altını görebildiğin ne yukarıdaki yıldızlara dokunabildiğin, sadece tedirginlikle izleyebildiğin evrende ne kadar küçük ve aciz olduğunu hatırlatan bir deneyim...
Yaklaşık iki buçuk yıl boyunca buna benzer duyguları hissettim. Bir boşluk, uzanıp beklediğim bir boşluk. Her an her şeye maruz kalabilme ihtimalini hissederek, amaçsız, ne altını ne üstünü görebildiğim bir bekleme sürecindeydim. Öylece kaldığım kara bir boşluk, geçmişim uzak, gelecek uzak, sadece bugün vardı. Yatıp kalkıyorum, hep bugün var, yarın yok, yarından bir şey beklemen lazım ki bugünden farklı olsun. Önce bugünü geçirmek, sonra yarını anlamlı kılmak için başladım yazmaya. Yapacak bir şeyim olması gerek sabah uyandığımda, dedim. Yazmanın karanlıktan biraz olsun sıyrılmama vesile olmasını umdum.
Hayat farklı bir yolculuk. Acılar, sevinçler, huzur, kaos, hepsi bir arada. Varacağımız nokta aynı olsa da binlerce canlı aynı seyahati farklı pencerelerden bakarak, farklı güzergâhlar seçerek yapıyor. Benim yolculuğumun 28 aylık bölümüne penceresiz vagon denk geldi ya da tünele girdim bir süreliğine, o yüzden karanlıktaydım. Işığı beklerken zaman duygusunu yitirmemek için yazdım.
Cezaevinde geçen günlerim sırasında aldığım notlarımdan derlediğim bu kitapta kendi hikâyemin yanında ABD hukuk sistemini ve cezaevi koşullarına ilişkin bilgileri de paylaştım. Notların üzerinden sonradan geçerken aklıma gelenleri italik olarak belirttim.
Kaleme aldığım detaylarda yer alan kişi isimlerinin bazılarını değiştirdim, bazılarını olduğu gibi bıraktım. Erişime açık olmayan, paylaşılması istenmeyecek bilgilere özen göstermeye gayret ettim. İnsanların anlattığı çok özel detayları haliyle kendimde muhafaza ettim.
Takdir edersiniz ki her insanın hayatı ayrı bir derya. Çok derine inmeden, birbirine değen yaşamlara, içinde bulunduğum ortamı daha iyi anlamanız için dokunarak geçtim. Kimsenin hayatını, özelini malzeme yapmak istemedim. Umarım Amerika Birleşik Devletleri’ndeki cezaevleri ve adalet sistemi hakkında gözünüzde bir şeyler canlanmasına vesile olurum.
Eser, Doğan kitap yayınlarından yayınlanmıştır. Doğan Kitap yayınlarından kitabı temin edebilirsiniz.