VİKİPEDİ Özgür Ansiklopedi’de ise Teknoloji (Yunanca τέχνη (sanat) ve λογία (bilmek)), sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur. İnsanoğlunun gereklerine uygun yardımcı alet ve araçların yapılması ya da üretilmesi için gerekli bilgi ve yetenektir. Her iki tanım da teknolojinin bilgi olduğunu vurgulamaktadır. Teknoloji çeşitleri üç bölüme ayrılabilir:
Mühendislik teknolojileri
Bilişim Teknolojileri
Yönetim Teknolojileri
Çok karıştırılmasına rağmen, teknik ve teknoloji farklı kavramlardır. Teknik, beceri gerektiren bir faaliyetin icra edilme tarzı olarak tanımlanabilir. En bilinir örnek, sanatçıların müzik eserlerini yorumlamaları, olarak verilebilir. “Teknik”, bir faaliyeti gerçekleştirebilmek için kullanılan, bilimsel bilgiye dayalı, yapısal süreçlere ilişkin bir bilgi ve deneyim kümesini; “Teknoloji” ise, söz konusu teknikleri ve bu tekniklerin uygulanması ile ilgili alet, makine ve malzemeleri geliştirebilmenin bilgi ve deneyimini ifade eder.
Türkiye’de bütün kurumlara egemen olan otoriter ve pozitivist anlayışa dayalı sığ ve katı eğitim politikasının doğal sonucudur. Otoriter yapılar ussallığa ve gelişmeye aykırıdır. Çünkü düşünce ve eylem alanında başarı, düşünce ve eylemin özgürce ortaya konulduğu, eleştirildiği, uygulandığı, eleştirilerin ışığında gerekli düzeltmelerin yapılabildiği bir ortam ister. Otoriter yapılarda ise her şeyin en iyisini ve en doğrusunu otorite tayin eder ve yapar. Bu ise akla ve gelişmeye aykırıdır. Gelişmiş ülkelerin açık toplum adı verilen demokrasiye sahip toplumlar olması bir sonuç değil temel bir sebeptir.
Duyu verileriyle sınırlı bir bilgi tarzını (epistemolojiyi) savunan insanın diğer yeteneklerini devre dışı bırakan, pozitivist anlayışın şekillendirdiği eğitim sistemi, dayandığı felsefi darlığın kaçınılmaz bir sonucu olarak bireyin zihni yapısını sığlaştırmaktadır. Türk eğitim sistemi, genel kabul görmüş yargıları eleştirisiz kabule eğilimli, farklı olmaktan kaçınan, hatta farklılığı tehlikeli ve hastalıklı bir durum olarak algılayan , ortalama /ortalamacı bir insan tipi ortaya çıkarıyor.
Teknorit.com teknoloji blog ve inceleme sitesi.
Çağımızın ünlü bilim filozofu Karl Popper, yaşamayı her şeyden önce ve her şeyin üstünde bir sorun çözme süreci saydığı için sorun çözmeye elverişli toplumlar ister. Sorun çözme ise deneme çözümlerinin cesaretle ortaya atılmasını sonra da bunların eleştiriye ve hata elemesine tabi tutulmasını gerektirdiği için Popper karşıt önerilerin engellenmeden ortaya atılmasına onların eleştirilmesine, sonra da eleştirilerin ışığında bunlarda gerçek değişiklikler yapılmasına izin veren toplum biçimlerini savunmaktadır. Her politikanın yürütülmesinin sınanması gereklidir. Bu ise, harcanan çabaların istenilen sonuçları sağladığını gösteren kanıtları arayarak değil sağlamadığını gösteren kanıtlar arayarak yapılmalıdır.
Yeni dünya düzeni olarak adlandırılan teorinin odağında, günümüz dünyasında ekonomi başta olmak üzere hayatın tüm alanlarının egemen görüşü küreselleşme süreci bulunmaktadır. Küreselleşmenin ana değişkeni (parametresi) teknolojidir.
Burada, bilim ve teknoloji kavramlarının anlamları, tarihi süreç içinde bilim ve teknolojinin gelişimi, kavramsal içeriğinin dönüşümleri üzerinde durulmaktadır. Uygarlık tarihi boyunca İslam ve Batı uygarlıklarında bilim ve teknoloji anlayışlarına değinilmektedir. Tarih boyunca, özellikle bu ülkenin mensup olduğu tarihi süreç içinde, onaltıncı yüzyıldan sonra başta bilim olmak üzere bilim ve teknolojinin öneminin anlaşılamamış olmasının nedeni üzerinde durulmuştur. Bilim ve teknolojide az gelişmişlik olgusu, felsefi köklerin gözardı edilmesinden dikkatin uygulamalı bilimlere ve teknolojinin ürünlerine yönelmiş olmasından kaynaklandığı ileri sürülmüştür.
Bilim ve teknolojide (BT) başarının temelinin düşünce ve eyleme özgürlüğünün bulunduğu açık toplum yapıları olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’nin BT politikaları belirleme çabalarına değinilmiş, planlı dönemin başından bu güne kadar öngörülen hedeflerin uygulamada gerçekleştirilemediği belirlenmiştir. Doğru bir BT politikasının belirlenip bunun kararlılıkla uygulanmasının hayati önemine işaret edilmiştir. Türkiye’nin uygulanabilir hedefleri olan bir bilim ve teknoloji politikası ortaya koyamamakla birlikte anlamlı bir yöneliş içinde olduğuna değinilmiştir.
Bunları dile getirmekten maksadımız, yaşadığımız bu ülkenin, ilk uygarlığın ve ilk bilim ve felsefenin başlangıcı olmuş, üzerinde birçok uygarlığın yaşamış olduğu dolayısıyla bize heyecan ve güç verici tarihi ve kültürel zenginlikleri barındıran topraklar üzerinde kurulu olduğunu vurgulamaktır. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden beri insanlık, “Bilgi Toplumu”, “Bilişim Toplumu”, “Sanayi Toplumu”, “Post-Modern Toplum” gibi çeşitli nitelendirmelerle belirtilen bir süreç yaşamaktadır. Bu köklü değişim ve dönüşümün MÖ 8000 yılı civarındaki Göçebe (İlkel) toplumdan Tarım Toplumuna geçişi belirleyen Tarım Devrimi ile 1765-1850 yılları arasındaki dönemde meydana gelen Endüstri Devriminden sonra insanlığın geçirdiği üçüncü aşama olduğu ve bunun en belirgin niteliklerinden birinin de küreselleşme olduğu konusunda görüş birliği vardır.
Bir toplumdaki, teknoloji, ekonomi, sosyal sistem ve siyasi sistemin tümünü birden o toplumun kültürü olarak adlandırırsak, Göçebe (İlkel) Toplumunu, Tarım Toplumunu, Sanayi Toplumunu ve Bilişim Toplumunu belirleyen kendine özgü kültürel paradigmalar bulunmaktadır. Teknolojik açıdan İlkel Toplumu kesici taş aletler, Tarım Toplumunu su değirmeni, Sanayi Toplumunu buhar makinası, Bilişim Toplumunu bilgisayar ile temsil edebiliriz. Tarım devrimi ile birlikte toprak sermayenin başlıca unsuru olmuş, insan kas gücünün yanısıra hayvan ve rüzgar enerjisi de üretim ve ulaşımda devreye sokulmuştur.
1712 de Newcomen’ın imal ettiği ilk buhar makinasını izleyerek 1765 yılında James Watt tarafından geliştirilip enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlanması teknolojik açıdan, Adam Smith’in 1776 daki “Milletleri Serveti” adlı eseri ekonomi bilimi açısından, 1789 Fransız Devrimi siyasi gelişmeler açısından belirleyici dönüşüm olguları ve tarihleri oldu. Yine bu bağlamda, onsekizinci yüzyılda başlayan Endüstri Devriminin bilimsel zemini ve hazırlayıcısı, onyedinci yüzyılda Avrupa’da gerçekleşen Bilim Devrimi, bu devrimin nihai, sistematik ve bütüncül bir açıklamasını veren Newton’un Principia (Philosophiae Naturalis Principia Mathematica, 1686/87 = Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri) adlı eseri olmuştur.
Akıllı telefonlara dair teknoloji yazıları.
Günümüzde teknoloji, girdileri (hammadde, enerji ve enformasyon) kullanılabilir mal ve hizmetlere dönüştüren bilgiler kümesidir şeklinde tanımlanmaktadır [15]. Girdileri çıktılara dönüştüren bilgiler kümesinde neyin bilim neyin teknik bilgi olduğunu günümüzde ayırmaya imkan yoktur. Varlık’ın üç varolan tarzı olan “dış dünyada varolan”, “dilde varolan” ve “düşünmede varolan” ‘ı göz önüne alırsak teknoloji ve bilim yukarıdaki tanıma göre dilde varolandır. Teknik ürün ise fiziksel bir nesne olup dış dünyada varolandır. Teknolojinin bu tanımlamasında teknoloji, bilim ve malzemenin yerini belirtebilmek için Platon’un idea, Aristoteles’in töz (ousia), öz (eidos) ve özdek (hyle) kavramlarına başvurabilir.
Hem Antik Yunan ve hem de ondan sonra bilim ve felsefenin varisi ve sürdürücüsü olan İslam uygarlığının asıl başarısı ve bilime katkısı rasyonel temele dayalı matematik, mantık ve felsefe ile astronomi alanında olmuştur. Modern bilim devrimine kadar gerekli olan esas itibariyle Aristoteles’in şekillendirdiği bilim görüşü , sistematiği ve iç tutarlılığı yönünden son derece güçlü olmasına rağmen, hatta sağduyuya uygun görünmekle birlikte olgusal içeriği yoklanmamıştı. Örneğin, Aristoteles’e göre yerküresinin hareketsiz olduğu, ağır cisimlerin daha hızlı düştüğü görüşü sağduyuya uygun görünür. Ancak Grekler, yüksekçe bir yerden farklı ağırlıklı iki cismi bırakarak yere aynı anda düşüp düşmediklerini gözlemleme yoluna gitmemiş olmalıdırlar. Antik Yunan (Grek) bilimi çok büyük ölçüde aklın ürünüdür.
Oyuncu yazıları ve oyun paylaşımları.
Grekler esasen duyu verilerine güvenmiyorlardı. Modern bilim kuramsal düşünüşün yanısıra deneyi de bilimin hizmetine soktu. Hem duyular hem de rasyonalite birlikte bilimin hizmetine koşulmuş oluyordu. Modern bilimin başarısı bu birliktelikten kaynaklanır: İnsanoğlunun sahip olduğu iki ana yetenek duyu (algılar) ve akıl (düşünme) yetenekleri birlikte birbirlerini destekleyerek bilimin hizmetine sokulmanın başarılabilmiş olması 17. Yüzyıl bilim devrimini gerçekleştirmiştir. Galileo’nun Modern bilim devriminde çok büyük bir payı vardır. Onun “Evren matematiğin diliyle yazılmıştır, evren kitabını ancak o kitabın dilini bilenler anlayabilirler” sözü bize Modern bilimin temel dayanaklarının bir özetini verir. Şöyle ki: Burada evren hem yersel hem de göksel dünyayı içerir. Evren kitabının matematiksel bir dille yazılmış olması her iki dünyanın aynı niteliklere sahip olduğu, dolayısıyla Aristoteles’in yersel ve göksel dünya ayrımını ortadan kaldırdığını, bilimin konusunun evren yani olgular olduğu ortaya koyar.
Bilimin matematiksel karakteri Galileo’nun düşünmesinde ortaya çıkar. Galileo, Greklerin Platonda ortaya koydukları düşünme tarzını izleyerek Grek biliminin karşısına Modern bilimi koydu. Galileo kendisi bir yasa adıyla dile getirmese de Newton’un hareketin 1. Yasasını, eylemsizlik yasasını, ifade etmişti. Eylemsizlik ilkesi, bir cisme etkiyen kuvvet yoksa (veya bir cismin üzerine etkiyen kuvvetlerin toplamı sıfırsa) cismin ya sükunette kalacağını ya da sabit bir hızla doğru bir çizgi boyunca hareket edeceğini dile getirir. Galileo’nun bu yargıya (ilkeye) ulaşması gözlemden elde edilen olgularla sınırlı olamaz. Çünkü böyle bir olguyu gözlemleme olanağımız hiçbir zaman yoktur. Galileo’nun eğik düzlem deneylerinden hareketle gözlemlenmiş olanı aşan, kuramsal akıl yürütme yoluyla genellemeler elde etme tarzı bilimin matematiksellik karakterini ortaya koyar.
Eğer modern bilim Bacon’un görüşleri çerçevesinde yapılsaydı, akıl (ration) gözlemlenmiş olgular arasındaki ortaklık ve benzerlik ilişkilerinin belirlenmesiyle sınırlı bir işleve sahip olacak, empirik genellemeler yapmakla yetinmek durumunda kalacaktı. Oysa modern bilimin matematiksel karakteri empirik genellemelerin ötesine geçen kuramsal genellemeler ortaya koymayı ifade eder. Buradan şu sonuç çıkar: Modern bilim deneyden hareket etmesine rağmen asıl gücü ve başat unsuru rasyonalitedir. Olguların nedenini açıklama gücünü bilim, matematiksel karakteri dolayısıyla kazanır. Bilimin matematikselliği matematiğin (matematik biliminin) bilimde kullanılmasından gelmez, kuramsal genelleme ile matematiğin ideal nesnelerinin bilgisinin aynı kaynaktan yani akıldan çıkarılmamasından gelir.
“Firmalar arası rekabetin odak noktasının yeni veya yenilikçi ürünlerin istenen zamanda, istenen kalitede, istenen miktarda ve uygun fiyatla pazara çıkartılabilmesine kaydığı günümüzün üretim dünyasında bu üstünlüğün sağlanması, bütünsel bir yönetim becerisini gerektirmektedir.
Bu beceriler bütünü Teknoloji Yönetimi başlığı (çatısı) altında toplanabilmektedir” (Akyos, 2002), tanımından yola çıkıldığında, ayırt edici hedeflerin olmazsa olmaz koşulu teknoloji yönetimi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşletmeler, Ürün ve İşleme Teknolojilerini güncel tutarak • Ürünün hem kendi geçmişinden, hem de rakip ürünlerden üstün kılınması (pozitif farklılaştırılması) • Şirket ve marka imajının yerleştirilmesi ve pekiştirilmesi • Ürün Maliyetlerinin azaltılması • Pazarlama taktiklerinin alanının genişletilmesi ve • İş geliştirme girişimlerinin desteklenmesini sağlayacaklardır. Teknoloji Yönetimi ile • Ürün ve/veya servislerin pazara sunulmasında, verimlilik, üretilebilirlik, düşük maliyet ve kalite sağlamak. • Ürün ve/veya servislerin kullanımında: kullanılabilirliği ve etkinliği arttırarak kullanıcı hayatını kolaylaştırmak mümkün olabilecektir. Teknoloji yönetiminin temel hedefi rekabet edebilir uzmanlık (core competency) oluşturmaktır • İşletmenin diğer faaliyetlerine göre daha çok uzmanlaştığı ya da uzun dönemde ortalamanın üstünde bir başarı sağlayacağını düşündüğü faaliyet alanlarını belirlemesi ve bu alanlarda kendini daha da etkin ve verimli hale getirmesidir. • Geliştiği alanda, rakiplerce taklit edilemeyen bilgi, beceri ve yetenekler oluşturma yöntemidir.