Dinimizin ibadetlerde ruhsat ve kolaylık tanıdığı durumlardan biri de yolculuk halidir. Dinen yolcu (seferî) sayılan bir kimse, genellikle bir takım meşakkatlerle karşı karşıya kalabileceği için bazı dinî yükümlülüklerle sorumlu tutulmamış veya yükümlülükleri hafifletilmiştir.
Dinî bakımdan yolcu (seferî) sayılan kişiler kimlerdir?
Yaşamakta olduğu yerleşim yerinden ayrılıp, ziyaret vb. amaçlarla doksan kilometre veya daha uzak bir yere gitmek üzere yola çıkan ve gideceği bir yerleşim yerinde, Hanefi mezhebine göre on beş, Şâfiî mezhebine göre dört günden daha az kalmaya niyet eden kişi, dinen yolcu (seferî) sayılır.
Seferiliğin başlangıcı nasıl belirlenir?
Dinen sefer sayılacak mesafedeki bir yere gitmek üzere yola çıkan kişi, yaşadığı yerleşim yerinin, şehrin veya ilçenin meskun mahallinden çıkınca seferî olur. Bu kimse seferîlik hüküm ve ruhsatlarından yararlanmaya başlar. Günümüzde şehirler genişlemiş, İstanbul örneğinde olduğu gibi, iki ucu arasındaki mesafe neredeyse sefer mesafesi olacak kadar uzamıştır. Bu nedenle İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşayan kimseler, yolculuğa kendi araçlarıyla çıktıklarında, ikâmet ettikleri ilçenin belediye sınırlarını geçtikleri andan itibaren seferî sayılırlar ve haklarında seferîlik hükümleri sabit olur. Yolculuğa otobüs, tren, uçak ve gemi gibi umumi vasıtalarla çıkılması halinde ise seferîliğin başlangıç noktası olarak otogar, gar, havalimanı ve limanlar esas alınabilir.
Dinen seferî sayılabilmenin iki temel ölçütü vardır. Bunlardan biri mekân, diğeri ise mesafedir.
Yolculuk konusu ile ilgili olarak bir kimsenin bulunduğu yer, ya “vatan-ı aslî” ya “vatan-ı ikâmet” ya da “vatan-ı süknâ”dır.
Vatan-ı aslî: Asıl yerleşim yeri demektir. Bir insanın doğup yaşadığı yer veya çalışmak üzere yerleşip geçimini sağladığı, ev alıp çoluk çocuğu ile yerleştiği yerdir.
Vatan-ı ikâmet: Yerleşmek maksadı olmaksızın on beş günden fazla kalmak üzere bulunulan ve aslî vatanından en az doksan kilometre uzaklıktaki yerdir.
Vatan-ı süknâ: Bir kimsenin on beş günden az bir süre kalmak niyetiyle bulunduğu, aslî vatanından en az doksan kilometre uzaklıktaki yerdir.
Bu hükümler Hanefî mezhebine göredir. Şâfiî mezhebine göre ise seferî sayılabilmek için yaklaşık doksan kilometre bir mesafeye gitme niyeti ile yola çıkılmış olmalı ve gidilen yerde, giriş ve çıkış günleri hariç dört günden az kalınmalıdır. Dört gün ya da daha fazla kalınmaya niyet edilmesi halinde seferîlik hükmü biter.
Anne babasının yaşadığı beldeye giden kişi seferî olur mu?
Bir kimse doğup büyüdüğü, ya da sürekli yaşamak üzere yerleştiği aslî vatanını terk edip herhangi bir sebeple sürekli yaşamak üzere bir başka yere yerleşirse burası onun aslî vatanı olur. Bu durumda önceki yer vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Eski aslî vatanında anne-babasının veya yetişkin çocuklarının bulunması durumu değiştirmez. Tercih edilen görüş budur. Buna göre bir kimse sürekli yaşamakta olduğu vatanından ayrılıp, ziyaret vb. amaçlarla doksan kilometre ve daha uzak yerde yerleşik olan anne-babasının yanına giderse, seferîlik hükümlerine tabi olur. Dolayısıyla gittiği yerde Hanefilere göre on beş, Şâfiîlere göre dört günden daha az kalmaya niyet ettiği takdirde seferî olur.
Çalışmak üzere bir şehre giden fakat ailesini oraya götürmeyen kimse ibadetlerini seferî olarak mı mukim olarak mı yerine getirir?
Kişinin doğup büyüdüğü yere veya çalışıp geçimini sağladığı, çoluk çocuğu ile yerleştiği ve sürekli kalmaya niyet ettiği yere vatan-ı aslî denir. Vatan-ı aslî, ancak başka bir yeri vatan-ı aslî edinmekle değişir.
Bir kimsenin asli vatanını terk etmeyi düşünmeksizin öğrencilik, geçici görev ve askerlik gibi sebeplerle yolculuğa çıkıp en az on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yerler ise ikâmet vatanıdır. Bu tür bir ikamet vatanında yaşamak, vatan-ı aslîyi bozmaz; önceki vatanı, vatan-ı aslî olmaya devam eder. İkamet vatanında namazlar mukim olarak kılınır. Ancak burada Hanefilere göre on beş, Şâfiîlere göre dört günden az kalınacaksa, namazlar kısaltarak kılınır.
Birden çok yerde evi olan bir kimse, buralara gittiğinde seferî olur mu?
Fıkıh kaynaklarındaki bir görüşe göre; iki yerde evi bulunan bir kimse bunlardan hangisine gitse mukim olur.Buna göre bir beldede kullandığı evi olan kimse oraya gittiğinde seferî sayılmaz. Günümüzdeki bazı yaklaşımlara göre kişinin yazlığının olduğu yer de aslî vatanı gibidir. Dolayısıyla kişi, kendisine ait yazlık, kışlık evinin veya devre mülkünün bulunduğu yerlerde namazlarını tam kılar.
İş gereği haftaiçi başka bir şehirde çalışıp haftasonları evine dönen kişi çalıştığı yerde seferî olur mu?
Sürekli gidip geldiği işyeri en az doksan kilometre uzakta olan ve işyerinin bulunduğu yerde her defasında Hanefilere göre on beş, Şâfiîlere göre dört günden az kalan kişi, işyerinin bulunduğu şehirde otel, misafirhane vb. bir yerde kalıyorsa orada seferî sayılır. Kendine ait meskeninde kalıyorsa, işyerinin bulunduğu yerde seferî olmaz.
Seferî olanlar vakit namazlarını ve sünnetlerini nasıl kılarlar?
Yolculuğa başlayan kimse, seferîliği bitinceye kadar dört rekatlı farz namazları iki rekat olarak kılar. Seferî olan kişiler beş vakit namazın farzlarının öncesindeki ve sonrasındaki sünnetleri kıldıkları takdirde bunun sevabını alırlar. Kılmayıp terketmeleri de câizdir. Bundan dolayı günaha girmiş olmazlar.
Dinî bakımdan yolcu (seferî) sayılan kişiler kimlerdir?
Yaşamakta olduğu yerleşim yerinden ayrılıp, ziyaret vb. amaçlarla doksan kilometre veya daha uzak bir yere gitmek üzere yola çıkan ve gideceği bir yerleşim yerinde, Hanefi mezhebine göre on beş, Şâfiî mezhebine göre dört günden daha az kalmaya niyet eden kişi, dinen yolcu (seferî) sayılır.
Seferiliğin başlangıcı nasıl belirlenir?
Dinen sefer sayılacak mesafedeki bir yere gitmek üzere yola çıkan kişi, yaşadığı yerleşim yerinin, şehrin veya ilçenin meskun mahallinden çıkınca seferî olur. Bu kimse seferîlik hüküm ve ruhsatlarından yararlanmaya başlar. Günümüzde şehirler genişlemiş, İstanbul örneğinde olduğu gibi, iki ucu arasındaki mesafe neredeyse sefer mesafesi olacak kadar uzamıştır. Bu nedenle İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşayan kimseler, yolculuğa kendi araçlarıyla çıktıklarında, ikâmet ettikleri ilçenin belediye sınırlarını geçtikleri andan itibaren seferî sayılırlar ve haklarında seferîlik hükümleri sabit olur. Yolculuğa otobüs, tren, uçak ve gemi gibi umumi vasıtalarla çıkılması halinde ise seferîliğin başlangıç noktası olarak otogar, gar, havalimanı ve limanlar esas alınabilir.
Dinen seferî sayılabilmenin iki temel ölçütü vardır. Bunlardan biri mekân, diğeri ise mesafedir.
Yolculuk konusu ile ilgili olarak bir kimsenin bulunduğu yer, ya “vatan-ı aslî” ya “vatan-ı ikâmet” ya da “vatan-ı süknâ”dır.
Vatan-ı aslî: Asıl yerleşim yeri demektir. Bir insanın doğup yaşadığı yer veya çalışmak üzere yerleşip geçimini sağladığı, ev alıp çoluk çocuğu ile yerleştiği yerdir.
Vatan-ı ikâmet: Yerleşmek maksadı olmaksızın on beş günden fazla kalmak üzere bulunulan ve aslî vatanından en az doksan kilometre uzaklıktaki yerdir.
Vatan-ı süknâ: Bir kimsenin on beş günden az bir süre kalmak niyetiyle bulunduğu, aslî vatanından en az doksan kilometre uzaklıktaki yerdir.
Bu hükümler Hanefî mezhebine göredir. Şâfiî mezhebine göre ise seferî sayılabilmek için yaklaşık doksan kilometre bir mesafeye gitme niyeti ile yola çıkılmış olmalı ve gidilen yerde, giriş ve çıkış günleri hariç dört günden az kalınmalıdır. Dört gün ya da daha fazla kalınmaya niyet edilmesi halinde seferîlik hükmü biter.
Anne babasının yaşadığı beldeye giden kişi seferî olur mu?
Bir kimse doğup büyüdüğü, ya da sürekli yaşamak üzere yerleştiği aslî vatanını terk edip herhangi bir sebeple sürekli yaşamak üzere bir başka yere yerleşirse burası onun aslî vatanı olur. Bu durumda önceki yer vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Eski aslî vatanında anne-babasının veya yetişkin çocuklarının bulunması durumu değiştirmez. Tercih edilen görüş budur. Buna göre bir kimse sürekli yaşamakta olduğu vatanından ayrılıp, ziyaret vb. amaçlarla doksan kilometre ve daha uzak yerde yerleşik olan anne-babasının yanına giderse, seferîlik hükümlerine tabi olur. Dolayısıyla gittiği yerde Hanefilere göre on beş, Şâfiîlere göre dört günden daha az kalmaya niyet ettiği takdirde seferî olur.
Çalışmak üzere bir şehre giden fakat ailesini oraya götürmeyen kimse ibadetlerini seferî olarak mı mukim olarak mı yerine getirir?
Kişinin doğup büyüdüğü yere veya çalışıp geçimini sağladığı, çoluk çocuğu ile yerleştiği ve sürekli kalmaya niyet ettiği yere vatan-ı aslî denir. Vatan-ı aslî, ancak başka bir yeri vatan-ı aslî edinmekle değişir.
Bir kimsenin asli vatanını terk etmeyi düşünmeksizin öğrencilik, geçici görev ve askerlik gibi sebeplerle yolculuğa çıkıp en az on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yerler ise ikâmet vatanıdır. Bu tür bir ikamet vatanında yaşamak, vatan-ı aslîyi bozmaz; önceki vatanı, vatan-ı aslî olmaya devam eder. İkamet vatanında namazlar mukim olarak kılınır. Ancak burada Hanefilere göre on beş, Şâfiîlere göre dört günden az kalınacaksa, namazlar kısaltarak kılınır.
Birden çok yerde evi olan bir kimse, buralara gittiğinde seferî olur mu?
Fıkıh kaynaklarındaki bir görüşe göre; iki yerde evi bulunan bir kimse bunlardan hangisine gitse mukim olur.Buna göre bir beldede kullandığı evi olan kimse oraya gittiğinde seferî sayılmaz. Günümüzdeki bazı yaklaşımlara göre kişinin yazlığının olduğu yer de aslî vatanı gibidir. Dolayısıyla kişi, kendisine ait yazlık, kışlık evinin veya devre mülkünün bulunduğu yerlerde namazlarını tam kılar.
İş gereği haftaiçi başka bir şehirde çalışıp haftasonları evine dönen kişi çalıştığı yerde seferî olur mu?
Sürekli gidip geldiği işyeri en az doksan kilometre uzakta olan ve işyerinin bulunduğu yerde her defasında Hanefilere göre on beş, Şâfiîlere göre dört günden az kalan kişi, işyerinin bulunduğu şehirde otel, misafirhane vb. bir yerde kalıyorsa orada seferî sayılır. Kendine ait meskeninde kalıyorsa, işyerinin bulunduğu yerde seferî olmaz.
Seferî olanlar vakit namazlarını ve sünnetlerini nasıl kılarlar?
Yolculuğa başlayan kimse, seferîliği bitinceye kadar dört rekatlı farz namazları iki rekat olarak kılar. Seferî olan kişiler beş vakit namazın farzlarının öncesindeki ve sonrasındaki sünnetleri kıldıkları takdirde bunun sevabını alırlar. Kılmayıp terketmeleri de câizdir. Bundan dolayı günaha girmiş olmazlar.