İslami hükümlerin aslî kaynakları Kur’anı Kerim ve Hz. peygamber (s.a.s.)’in hadisleridir. Literatürde bu kaynaklar kitap ve Sünnet şeklinde ifade edilir. Allah Teâlâ Kur’an ayetlerini açıklama/tebyîn görevini Peygamberimize vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur’an üzerinde gerekli izahları yapmış, ilave olarak sahabeye ve bütün inananlara İslami hükümlerin tatbikatını örnek olarak göstermiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sözleri arasında, Allah Teâlâ’nın kendisine Kur’an dışında bildirdikleri de vardır. Peygamberimizin söz ve davranışları günümüze, çok özel bir nakil yöntemi olan rivayet yoluyla intikal etmiştir. Bu sebeple herhangi bir konuda en sağlam bilgi ve uygulama, Hz. Peygamber (s.a.s.)’den nakledilmiş makbul rivayetler vasıtasıyla elde edilebilir. Bu makalede, Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınların cami / mescid ile münasebetleri rivayetler ışığında ele alınacaktır. O dönemde cami yerine mescid kelimesi kullanılmaktadır.
Asrı saadet / mutluluk çağı olarak isimlendirilen zaman diliminde, toplumdaki insanların yarısını teşkil eden kadınlar, mescide geliyorlar mıydı? Günlük beş vakit namaza, Cuma, bayram ve cenaze namazlarına iştirak ediyorlar mıydı? Sonraki bütün dönemlere örnek teşkil edecek uygulamaları bulabileceğimiz Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde camikadın ilişkileri nasıldı? sorularını cevaplayabilmek için ilgili rivayetlere başvurmamız gerekecektir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, asrı saadette mescidin yerine getirdiği görevler günümüzden farklıydı. Orada ibadetler îfa ediliyor, eğitimöğretim faaliyetleri ve kültürel çalışmalar yapılıyor, adlî, idarî, askerî istişareler gerçekleştiriliyor, ayrıca mescit, misafirlerin kabul edilip ağırlandığı, eğlence ve benzeri faaliyetlerin icra edildiği bir mekân olarak da hizmet veriyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s.), beş vakit namazın mescitte cemaatle eda edilmesini arzu ediyordu. Beş vakit namaz arasında yatsı ve sabah vakitlerine ayrı bir önem atfedilmekte, yatsıyı cemaatle kılan kimsenin gecenin yarısını, hem yatsıyı hem sabah namazını cemaatle eda eden kimsenin ise bütün geceyi ibadetle ihya etmiş gibi olacağı hadislerde belirtilmektedir. Cemaatle kılınan namazın yirmi yedi derece daha faziletli olduğunu bildiren rivayetlerin yanı sıra, Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte ezanı dinledikten sonra mescide gitmeyenler sert bir şekilde eleştirilmiştir. Hadisteki bu sert ifade cemaate devamın ne kadar önemli olduğunu çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Ayrıca cemaate devam etmek, cemiyet fertlerinin birlik ve beraberliği, kardeşlik şuurunun gelişmesi ve içtimaî yapının güçlenmesi açısından da çok faydalıdır. Bu sebeple, cemaatle namaz kılmanın hükmü, Hanbelî mezhebine göre farzı ayn, Şâfiîlere göre farzı kifaye, Hanefî ve Malikîlere göre ise sünneti müekkede olarak tesbit edilmiştir.
Cemaatle namaz kılmanın fazileti, kadın ve erkek için aynı derecededir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), kadınların camiye gitmelerine engel olunmamasını ısrarla istemiş, onların geceleri bile camiye gitme taleplerinin olumlu karşılanmasını emretmiştir.
Çoğunluğu oluşturan sağlam rivayetlerde kadınların mescitte ibadet etmelerine izin verilmektedir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescitlerine gelmelerine engel olmayınız.” Bazı rivayetlerde ise, gece namazlarında da kadınlara izin verilmesinden söz edilmektedir. Büyük muhaddis Buharî “elCâmiu’sSahih” isimli eserinde konuyla ilgili bölüme şu başlığı koymuştur: “Geceleyin ve alacakaranlıkta kadınların mescide gitmeleri.”8 Bu bölümde İbn Ömer’den nakledilen bir haberde Peygamberimiz (s.a.s.), erkeklere hitaben şöyle buyurmaktadır: “Eşleriniz sizden gece mescide gitmek için izin isterse, onlara izin veriniz.”
Konu ile ilgili haberlerden bazılarında şu bilgileri öğreniyoruz: Hz. Aişe, bize yatsı namazının geciktiği bir günde, mescitte çocukların ve kadınların uyuyakaldıklarını haber veriyor.10 Ayrıca yine Hz. Aişe, sabah namazını mescitte kılan hanımlarıN durumlarını şöyle anlatıyor: “Resûlullah (s.a.s.), sabah namazını mescitte erken vakitte (elğales) kılarken, elbiselerine bürünmüş olarak gelen mümin hanımlar da cemaate iştirak ederlerdi. Evlerine döndüklerinde hava, onları kimsenin tanıyamayacağı kadar karanlık olurdu.” Ebû Mesûd’un eşinin yatsı namazını mahalle mescidinde kıldığı da zikredilmektedir.
Mescitte ibadet için hanımlara izin verilmesi konusunda,
Hz. Ömer’in (23/643) başından şöyle bir hadise geçmiştir:
Hz. Ömer’in Âtike binti Zeyd isimli bir eşi vardı. Yatsı ve sabah namazlarını mescitte cemaatle kılıyordu. Hz. Ömer, eşine, yemin ederim ki yaptığın bu işi istemediğimi biliyorsun deyince eşi, ben de yeminle belirteyim ki, bana yasak koyuncaya kadar mescide gitmeyi terk etmeyeceğim, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, ben de sana yasak koymayacağım, dedi. Çevresindekiler Âtike’ye dediler ki: Ömer’in kıskanç olduğunu, yatsı ve sabah namazlarında mescide gitmenden hoşlanmadığını bildiğin hâlde neden böyle yapıyorsun? Âtike, yasak koysun, engel olan mı var? deyince, cevap soruyu soranlardan geldi: Evet, Resûlullah’ın şu sözü Ömer’in yasak koymasını engelliyor: “Allah’ın kadın kullarının mescide gitmelerine yasak koymayınız.”
Mescide devam konusunda böylesine azimli ve ısrarlı olan bu hanım, Hz. Ömer mescitte saldırıya uğradığı vakit de orada bulunuyordu ve eşine ilk yardım eden kişi o olmuştu.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in açık beyanlarına rağmen, Hz. Ömer’in eşini mescide gönderme konusundaki isteksizliğini nasıl anlamalıyız? Şunu peşinen belirtelim ki, Hz. Ömer, hem iman, hem de ibadet ve itaat yönüyle yüksek bir değere sahiptir. Hz. Ömer, kıskançlığı yüzünden eşini camiye göndermek istemediği hâlde, ona yasak koymamıştır. Çünkü Peygamber (s.a.s.)’in emri vardır. Ancak her insan, yaşadığı toplumdan mutlaka etkilenir. Sahip olduğu anlayış, düşünce ve tavırlarını hemen terk edemez. Olayları değerlendirirken, o günün örf ve âdetlerini, kadınerkek münasebetlerini, toplumun kadına bakışı ve ona verdiği değeri de göz ardı etmek mümkün değildir. Ayrıca, Hz. Ömer’in karakteri de bu davranışında etkili olmuş olabilir.
Yukarıdaki haberler, kadınların mescitlere gitmelerine izin verildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Onların ibadetlerini rahatça yapmalarını sağlamak için bazı tedbirler de alınmıştır. Peygamberimizin eşi Ümmü Seleme’nin anlattığına göre, Resûlullah (s.a.s.) döneminde, namazdan selâm verilince, Efendimiz ve erkek sahabiler yerlerinde otururlar, kadınlar kalkar ve mescidden çıkarlardı. Diğerleri de istedikleri zaman mescidi terkederlerdi. Hadisin başka bir rivayetinde Ümmü Seleme, bu uygulamayı kendi kanaatine göre yorumlayarak, kadınların erkeklerle karşılaşmadan daha rahat çıkmaları için böyle yapıldığını belirtmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), mescide devam eden hanımların daha rahat hareket etmeleri için: “Şu kapıyı kadınlara tahsis etsek” buyurmuştur. Bunun üzerine Abdullah İbn Ömer bu kapıdan ölünceye kadar hiç girmemiştir. Hz. Ömer de bu kapının sadece kadınlar tarafından kullanılmasını emretmiştir.
Hadisler, kadın ve erkeklerin aynı mekânda namaz kılarken nasıl bir saf düzeni içinde durmaları gerektiğini açıklamaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.), erkeklerin önde, kadınların da arkada saf tutmalarının daha hayırlı olduğunu belirtmiştir. Eğer iki erkek cemaat olursa imamın arkasında saf tutarlar. Kadın cemaat tek kişi bile olsa erkeklerin arkasındaki safta yer alır.
Asrı saadette, kendilerine farz olmamasına rağmen, hanımlar Cuma namazlarına iştirak etmişlerdir. Cenaze namazına katılması ile ilgili farklı düşüncelere rağmen, bu namaza iştirak edenler de olmuştur. Bayram namazlarına kadın erkek, evli bekar herkesin iştiraki konusunda Peygamberimizin hususi bir gayret sarf ettiğini görüyoruz.
B. Yukarıda nakledilen rivayetlerden, kadınların camide ibadet etmelerinin mümkün olduğu açık bir biçimde anlaşılmasına rağmen, Peygamberimizden nakledilen bir hadis, bir de Hz. Aişe’nin sözü, kadınların camide ibadet etmeleri konusunda olumsuz bilgi vermektedir.
Önce hadisi şerif üzerinde duralım. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kadınların özel odalarında kıldıkları namaz, evlerinde kıldıklarından daha faziletlidir, evlerinde kıldıkları namaz da mescitte kıldıklarından daha faziletlidir.” Bazı araştırmacılar, birkaç ravi hakkında zayıf denilmesi sebebiyle bu rivayet hakkında olumsuz kanaat belirtmektedirler. Bir kere hadisin sağlam senetlere dayanan rivayetleri, kaynaklarda zikredilmektedir. Kaldı ki, zayıflığın dereceleri vardır ve hepsinin ayrı hükümleri vardır. Bu sebeple zikrettiğimiz haber, makbul bir rivayettir. Ancak bu ve benzeri sahih rivayetleri doğru anlamak için hadis bilim dallarından yararlanarak çaba sarf etmemiz gerekmektedir.
Büyük sahabi Abdullah İbn Mesud, kadının kıldığı en faziletli namazın evinde kıldığı namaz olduğunu yemin ederek ifade ettikten sonra, iki istisna getirmiştir. Birisi hac ve umrede mescitlerde namaz kılınması, diğeri ise yaşlı kadınların mescitte namaz kılmaları.
Bazı âlimler kadınların evlerinde kıldıkları namazın daha faziletli olduğunu bildiren bu rivayeti herhangi bir fitneye sebebiyet verilmesi hâline tahsis etmişlerdir. Gelişen sosyal hayat çerçevesinde toplumun çeşitli kesimlerinde, birçok iş yerinde ve alışveriş mahallinde bulunabilen Müslüman kadınının, bilhassa kendileri için özel yerler ayrılması durumunda, cami ibadetlerine katılmasının fitneye sebep olabileceğini ileri sürmek makul olmasa gerektir. Ayrıca, bu haberlerin arka planında, sebebi vürûdun hususi ve mevziî bir olay olması veya geçici bir müddet için bu tedbirlerin uygulanmış olması ihtimallerini de düşünebiliriz. Çünkü elimizde, Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemindeki uygulama ve bu konuyu ifade eden sağlam deliller mevcuttur. Yasak arızîdir, sonradan ortaya çıkmıştır. Yasak koymak yerine, alınacak tedbirlerle, bu sünnetin ihyası büyük önem arz etmektedir. Çünkü camiden uzak yaşayan Müslüman kadın, tebliğ ve irşat faaliyetlerinden de büyük ölçüde uzak kalmış, bu noktada ciddi bir eğitimöğretim kaybı ve açığı söz konusu olmuştur.
Kadınlara evlerinin en tenha köşesinin namaz için gösterilmesinin fitne korkusu sebebiyle olması ihtimal dahilindedir. Fitne, çok farklı anlamların kendisine yüklendiği, insanları ürküten bir kelimedir. Kötü bir sonuç doğuracağı konusunda ihtimalin çok zayıf olduğu durumlarda dahi fitneden söz edilebilmektedir. Fitnenin ne olduğu, hangi davranışların fitneye sebep olduğu, hangi sonuçların fitne sayılacağı konuları önemini bugün de korumaktadır. Açıkça yasaklanmamış davranışların fitne vehmiyle, fitneye sebep olabilir endişesiyle yasak sayılmasının ve terk edilmesinin birçok fayda ve maslahatın da kaybına sebep olabileceği gerçeği unutulmamalıdır.
Değerli araştırmacı Abdullah Kahraman konuyla ilgili makalesinde şu görüşlere yer veriyor: Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınların gençyaşlı ayrımı yapılmadan mescide gelmelerine engel olunmadığı gibi gelmeleri konusunda teşvik edilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.), mescide devam eden kadınların riayet etmeleri gereken bazı ölçüler vazetmiştir. Kadınların mescide gelirken koku sürünmemeleri, alımlı elbiseler giymemeleri, erkeklere karışmamaları gibi hususlar bunlardan bazılarıdır. Bunun yanında Hz. Peygamber (s.a.s.), muhtemelen kadınların sorumluluklarını da gözeterek onların namazlarını evlerinde kılmalarının daha faziletli olacağını ifade etmiştir. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)’in söz konusu tavsiyesi, hanım ve erkek sahabiler tarafından kesinlikle bir yasaklama olarak algılanmadığı gibi, mescitte kıldıkları namazın fazilet bakımından daha az olacağı şeklinde de değerlendirilmemiştir. Zira bu tavsiyeye rağmen, hanım sahabiler, mescitte namaz kılmaya devam etmiş, erkek sahabiler de onlara engel olmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mescide gelmek isteyen kadınlar için ölçü getiren hadisleri de dikkate alındığında, kadının evinde kıldığı namazın daha faziletli olacağı yolundaki tavsiyeleri, sanki söz konusu ölçülere riayet edemeyen kadınlara mahsus kabul edilmiştir. Bunlar yanında Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde fitne söylemi ile kadınların mescitlerden engellenmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Konumuzla ilgili olumsuz delillerden birisi de Hz. Aişe (r.a.)’den nakledilen şu sözdür: “Eğer Peygamber (s.a.s.), kadınların bugün yaptığı şeyleri görseydi, İsrailoğulları kadınlarının yasaklandığı gibi onlara da mescit yasağı koyardı.”30 Peygamberimizin irtihali üzerinden çok uzun bir süre geçmemişken, Hz. Aişe’nin böyle bir söz söylemesi oldukça manidardır. Birkaç nesil geçmiş değildir. Sahabenin belki büyük bir bölümü hayattadır. Hz. Aişe’yi, bu şiddetli uyarıyı yapmaya sevk eden sebepler neler olabilir? Burada şu ihtimalden söz etmek mümkündür. Mescide giden hanımlar, bazı hatalı hareketler yapmış olabilirler. Bu durumu gören Aişe Annemiz, müminleri ikaz etmek amacıyla bu sözleri söylemiştir. Nitekim kadınların ihdas ettikleri/ortaya çıkardıkları şeyler anlatılırken, giyim kuşam konusunda dikkatsizlik, parfüm kullanmak ve mescitte zînetlerini takmaktan söz edilmiştir. Yukarıda zikredilen Hz. Aişe (r.a.)’nin sözünü açıklarken Nevevî şöyle demektedir: “Bu ve benzeri hadislerle kadınlar mescide gitmekten men edilemez. Ancak hadislerin ortaya koyduğu bazı şartlar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Parfüm kullanmamak, süslenmemek, sesi duyulacak takı takmamak, erkeklerle karışık bir şekilde bulunmamak, yolda kötülüğünden korkulacak bir şeyin bulunmaması.” Ayrıca Hz. Aişe’nin bu sözü, bir probleme işaret etmektedir. Hüküm koyma mevkiinde değildir. Kaynaklarımızda, sahabe ve tabiûndan bazı kimselerin, eşlerini mahalle mescidine, Cuma ve cemaate göndermediklerine dair haberler mevcuttur. Bu konuda, sürekli ve süratle genişleyen İslam coğrafyasının farklı din, kültür ve sosyal yapıdan gelen insanlardan oluşmasından doğan problemlerin de göz ardı edilmemesi gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemindeki uygulamaların ele alındığı bu makalede istikbale yönelik bazı mülahaza ve tekliflerin ifade edilmesi uygun olacaktır:
1.Öncelikle kadınların camiye gitmesinin uygun olmadığı kanaatinin hem cemaat hem de görevlilerin zihninde düzeltilmesi için çaba göstermek gerekmektedir.
2.Camilerimizde, hanımların namaz kılması yadırganmamalı, kadınlar için uygun bir bölüm ayrılmamış olan camilerde arka saflarda yer bırakılarak namaz kılmaları kolaylaştırılmalıdır.
3.Beş vakit namazını mescitte kılan bir mümin erkek, eşi ve çocukları ile birlikte camiye gitmeli, mescitte cemaatle namazın maddi ve manevi faydalarından onların da istifade etmesini sağlamalıdır.
4.Camilere bitişik inşa edilen şadırvanlarda kadınlarımızın da rahatça abdest alıp namaza hazırlanmaları için alınan tedbirler ve düzenlemeler yaygınlaştırılmalıdır.
5.Kadınlarımızın camide uyması gereken kurallar, mabet içi ve dışı eğitim vasıtalarıyla kendilerine öğretilmelidir.
6.Kadınlarımızın her camide Cuma namazına iştirakleri şu anda mümkün görünmemektedir. Ancak, yeri müsait camilerde onların Cuma namazı kılmaları sağlanmalıdır.
7.Cenaze namazı kılmak isteyen hanımlara bu imkân sağlanmalı, onlara karşı anlayışlı ve hoşgörülü davranılmalıdır. Böylece onlar da, belki en yakın akrabalarına ve dostlarına karşı son görevlerini yapma mutluluğunu elde edeceklerdir.
8.Bayram namazlarının, şehrin belirlenmiş alanlarında toplu olarak eda edilmesi, Peygamberimiz (s.a.s.) dönemindeki uygulamalar dikkate alınırsa çok önemli bir sünnettir. Bu sünnetin yerine getirilmesi imkânsız değildir. Bütün şehir nüfusunun bir araya getirilmesinde zorluklar olsa da, bölge bölge veya mahalle olarak Müslümanların toplu bayram namazları kılmalarını sağlamak mümkündür. Yapılacak bir planlama ile namazdan sonra bayramlaşma gerçekleştirilebilir. Böyle bir uygulama, bugünkü âdetlerimizde bazı değişikliklere sebep olurken, çok önemli bir sünnetin ihyasına da vesile olmuş olacaktır.
Kadınlarımızın büyük ölçüde toplumsallaştığı günümüzde onları camiden uzak tutmak, diğer ibadetlere katılmalarını engellemek isabetli görünmemektedir. Gerekli tedbirleri almak suretiyle kadınlarımızın camideki faaliyetlere iştiraki, aynı zamanda onların eğitim sürecine de önemli katkılar sağlayacaktır.
Asrı saadet / mutluluk çağı olarak isimlendirilen zaman diliminde, toplumdaki insanların yarısını teşkil eden kadınlar, mescide geliyorlar mıydı? Günlük beş vakit namaza, Cuma, bayram ve cenaze namazlarına iştirak ediyorlar mıydı? Sonraki bütün dönemlere örnek teşkil edecek uygulamaları bulabileceğimiz Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde camikadın ilişkileri nasıldı? sorularını cevaplayabilmek için ilgili rivayetlere başvurmamız gerekecektir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, asrı saadette mescidin yerine getirdiği görevler günümüzden farklıydı. Orada ibadetler îfa ediliyor, eğitimöğretim faaliyetleri ve kültürel çalışmalar yapılıyor, adlî, idarî, askerî istişareler gerçekleştiriliyor, ayrıca mescit, misafirlerin kabul edilip ağırlandığı, eğlence ve benzeri faaliyetlerin icra edildiği bir mekân olarak da hizmet veriyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s.), beş vakit namazın mescitte cemaatle eda edilmesini arzu ediyordu. Beş vakit namaz arasında yatsı ve sabah vakitlerine ayrı bir önem atfedilmekte, yatsıyı cemaatle kılan kimsenin gecenin yarısını, hem yatsıyı hem sabah namazını cemaatle eda eden kimsenin ise bütün geceyi ibadetle ihya etmiş gibi olacağı hadislerde belirtilmektedir. Cemaatle kılınan namazın yirmi yedi derece daha faziletli olduğunu bildiren rivayetlerin yanı sıra, Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte ezanı dinledikten sonra mescide gitmeyenler sert bir şekilde eleştirilmiştir. Hadisteki bu sert ifade cemaate devamın ne kadar önemli olduğunu çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Ayrıca cemaate devam etmek, cemiyet fertlerinin birlik ve beraberliği, kardeşlik şuurunun gelişmesi ve içtimaî yapının güçlenmesi açısından da çok faydalıdır. Bu sebeple, cemaatle namaz kılmanın hükmü, Hanbelî mezhebine göre farzı ayn, Şâfiîlere göre farzı kifaye, Hanefî ve Malikîlere göre ise sünneti müekkede olarak tesbit edilmiştir.
Cemaatle namaz kılmanın fazileti, kadın ve erkek için aynı derecededir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), kadınların camiye gitmelerine engel olunmamasını ısrarla istemiş, onların geceleri bile camiye gitme taleplerinin olumlu karşılanmasını emretmiştir.
Çoğunluğu oluşturan sağlam rivayetlerde kadınların mescitte ibadet etmelerine izin verilmektedir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescitlerine gelmelerine engel olmayınız.” Bazı rivayetlerde ise, gece namazlarında da kadınlara izin verilmesinden söz edilmektedir. Büyük muhaddis Buharî “elCâmiu’sSahih” isimli eserinde konuyla ilgili bölüme şu başlığı koymuştur: “Geceleyin ve alacakaranlıkta kadınların mescide gitmeleri.”8 Bu bölümde İbn Ömer’den nakledilen bir haberde Peygamberimiz (s.a.s.), erkeklere hitaben şöyle buyurmaktadır: “Eşleriniz sizden gece mescide gitmek için izin isterse, onlara izin veriniz.”
Konu ile ilgili haberlerden bazılarında şu bilgileri öğreniyoruz: Hz. Aişe, bize yatsı namazının geciktiği bir günde, mescitte çocukların ve kadınların uyuyakaldıklarını haber veriyor.10 Ayrıca yine Hz. Aişe, sabah namazını mescitte kılan hanımlarıN durumlarını şöyle anlatıyor: “Resûlullah (s.a.s.), sabah namazını mescitte erken vakitte (elğales) kılarken, elbiselerine bürünmüş olarak gelen mümin hanımlar da cemaate iştirak ederlerdi. Evlerine döndüklerinde hava, onları kimsenin tanıyamayacağı kadar karanlık olurdu.” Ebû Mesûd’un eşinin yatsı namazını mahalle mescidinde kıldığı da zikredilmektedir.
Mescitte ibadet için hanımlara izin verilmesi konusunda,
Hz. Ömer’in (23/643) başından şöyle bir hadise geçmiştir:
Hz. Ömer’in Âtike binti Zeyd isimli bir eşi vardı. Yatsı ve sabah namazlarını mescitte cemaatle kılıyordu. Hz. Ömer, eşine, yemin ederim ki yaptığın bu işi istemediğimi biliyorsun deyince eşi, ben de yeminle belirteyim ki, bana yasak koyuncaya kadar mescide gitmeyi terk etmeyeceğim, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, ben de sana yasak koymayacağım, dedi. Çevresindekiler Âtike’ye dediler ki: Ömer’in kıskanç olduğunu, yatsı ve sabah namazlarında mescide gitmenden hoşlanmadığını bildiğin hâlde neden böyle yapıyorsun? Âtike, yasak koysun, engel olan mı var? deyince, cevap soruyu soranlardan geldi: Evet, Resûlullah’ın şu sözü Ömer’in yasak koymasını engelliyor: “Allah’ın kadın kullarının mescide gitmelerine yasak koymayınız.”
Mescide devam konusunda böylesine azimli ve ısrarlı olan bu hanım, Hz. Ömer mescitte saldırıya uğradığı vakit de orada bulunuyordu ve eşine ilk yardım eden kişi o olmuştu.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in açık beyanlarına rağmen, Hz. Ömer’in eşini mescide gönderme konusundaki isteksizliğini nasıl anlamalıyız? Şunu peşinen belirtelim ki, Hz. Ömer, hem iman, hem de ibadet ve itaat yönüyle yüksek bir değere sahiptir. Hz. Ömer, kıskançlığı yüzünden eşini camiye göndermek istemediği hâlde, ona yasak koymamıştır. Çünkü Peygamber (s.a.s.)’in emri vardır. Ancak her insan, yaşadığı toplumdan mutlaka etkilenir. Sahip olduğu anlayış, düşünce ve tavırlarını hemen terk edemez. Olayları değerlendirirken, o günün örf ve âdetlerini, kadınerkek münasebetlerini, toplumun kadına bakışı ve ona verdiği değeri de göz ardı etmek mümkün değildir. Ayrıca, Hz. Ömer’in karakteri de bu davranışında etkili olmuş olabilir.
Yukarıdaki haberler, kadınların mescitlere gitmelerine izin verildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Onların ibadetlerini rahatça yapmalarını sağlamak için bazı tedbirler de alınmıştır. Peygamberimizin eşi Ümmü Seleme’nin anlattığına göre, Resûlullah (s.a.s.) döneminde, namazdan selâm verilince, Efendimiz ve erkek sahabiler yerlerinde otururlar, kadınlar kalkar ve mescidden çıkarlardı. Diğerleri de istedikleri zaman mescidi terkederlerdi. Hadisin başka bir rivayetinde Ümmü Seleme, bu uygulamayı kendi kanaatine göre yorumlayarak, kadınların erkeklerle karşılaşmadan daha rahat çıkmaları için böyle yapıldığını belirtmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), mescide devam eden hanımların daha rahat hareket etmeleri için: “Şu kapıyı kadınlara tahsis etsek” buyurmuştur. Bunun üzerine Abdullah İbn Ömer bu kapıdan ölünceye kadar hiç girmemiştir. Hz. Ömer de bu kapının sadece kadınlar tarafından kullanılmasını emretmiştir.
Hadisler, kadın ve erkeklerin aynı mekânda namaz kılarken nasıl bir saf düzeni içinde durmaları gerektiğini açıklamaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.), erkeklerin önde, kadınların da arkada saf tutmalarının daha hayırlı olduğunu belirtmiştir. Eğer iki erkek cemaat olursa imamın arkasında saf tutarlar. Kadın cemaat tek kişi bile olsa erkeklerin arkasındaki safta yer alır.
Asrı saadette, kendilerine farz olmamasına rağmen, hanımlar Cuma namazlarına iştirak etmişlerdir. Cenaze namazına katılması ile ilgili farklı düşüncelere rağmen, bu namaza iştirak edenler de olmuştur. Bayram namazlarına kadın erkek, evli bekar herkesin iştiraki konusunda Peygamberimizin hususi bir gayret sarf ettiğini görüyoruz.
B. Yukarıda nakledilen rivayetlerden, kadınların camide ibadet etmelerinin mümkün olduğu açık bir biçimde anlaşılmasına rağmen, Peygamberimizden nakledilen bir hadis, bir de Hz. Aişe’nin sözü, kadınların camide ibadet etmeleri konusunda olumsuz bilgi vermektedir.
Önce hadisi şerif üzerinde duralım. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kadınların özel odalarında kıldıkları namaz, evlerinde kıldıklarından daha faziletlidir, evlerinde kıldıkları namaz da mescitte kıldıklarından daha faziletlidir.” Bazı araştırmacılar, birkaç ravi hakkında zayıf denilmesi sebebiyle bu rivayet hakkında olumsuz kanaat belirtmektedirler. Bir kere hadisin sağlam senetlere dayanan rivayetleri, kaynaklarda zikredilmektedir. Kaldı ki, zayıflığın dereceleri vardır ve hepsinin ayrı hükümleri vardır. Bu sebeple zikrettiğimiz haber, makbul bir rivayettir. Ancak bu ve benzeri sahih rivayetleri doğru anlamak için hadis bilim dallarından yararlanarak çaba sarf etmemiz gerekmektedir.
Büyük sahabi Abdullah İbn Mesud, kadının kıldığı en faziletli namazın evinde kıldığı namaz olduğunu yemin ederek ifade ettikten sonra, iki istisna getirmiştir. Birisi hac ve umrede mescitlerde namaz kılınması, diğeri ise yaşlı kadınların mescitte namaz kılmaları.
Bazı âlimler kadınların evlerinde kıldıkları namazın daha faziletli olduğunu bildiren bu rivayeti herhangi bir fitneye sebebiyet verilmesi hâline tahsis etmişlerdir. Gelişen sosyal hayat çerçevesinde toplumun çeşitli kesimlerinde, birçok iş yerinde ve alışveriş mahallinde bulunabilen Müslüman kadınının, bilhassa kendileri için özel yerler ayrılması durumunda, cami ibadetlerine katılmasının fitneye sebep olabileceğini ileri sürmek makul olmasa gerektir. Ayrıca, bu haberlerin arka planında, sebebi vürûdun hususi ve mevziî bir olay olması veya geçici bir müddet için bu tedbirlerin uygulanmış olması ihtimallerini de düşünebiliriz. Çünkü elimizde, Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemindeki uygulama ve bu konuyu ifade eden sağlam deliller mevcuttur. Yasak arızîdir, sonradan ortaya çıkmıştır. Yasak koymak yerine, alınacak tedbirlerle, bu sünnetin ihyası büyük önem arz etmektedir. Çünkü camiden uzak yaşayan Müslüman kadın, tebliğ ve irşat faaliyetlerinden de büyük ölçüde uzak kalmış, bu noktada ciddi bir eğitimöğretim kaybı ve açığı söz konusu olmuştur.
Kadınlara evlerinin en tenha köşesinin namaz için gösterilmesinin fitne korkusu sebebiyle olması ihtimal dahilindedir. Fitne, çok farklı anlamların kendisine yüklendiği, insanları ürküten bir kelimedir. Kötü bir sonuç doğuracağı konusunda ihtimalin çok zayıf olduğu durumlarda dahi fitneden söz edilebilmektedir. Fitnenin ne olduğu, hangi davranışların fitneye sebep olduğu, hangi sonuçların fitne sayılacağı konuları önemini bugün de korumaktadır. Açıkça yasaklanmamış davranışların fitne vehmiyle, fitneye sebep olabilir endişesiyle yasak sayılmasının ve terk edilmesinin birçok fayda ve maslahatın da kaybına sebep olabileceği gerçeği unutulmamalıdır.
Değerli araştırmacı Abdullah Kahraman konuyla ilgili makalesinde şu görüşlere yer veriyor: Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınların gençyaşlı ayrımı yapılmadan mescide gelmelerine engel olunmadığı gibi gelmeleri konusunda teşvik edilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.), mescide devam eden kadınların riayet etmeleri gereken bazı ölçüler vazetmiştir. Kadınların mescide gelirken koku sürünmemeleri, alımlı elbiseler giymemeleri, erkeklere karışmamaları gibi hususlar bunlardan bazılarıdır. Bunun yanında Hz. Peygamber (s.a.s.), muhtemelen kadınların sorumluluklarını da gözeterek onların namazlarını evlerinde kılmalarının daha faziletli olacağını ifade etmiştir. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)’in söz konusu tavsiyesi, hanım ve erkek sahabiler tarafından kesinlikle bir yasaklama olarak algılanmadığı gibi, mescitte kıldıkları namazın fazilet bakımından daha az olacağı şeklinde de değerlendirilmemiştir. Zira bu tavsiyeye rağmen, hanım sahabiler, mescitte namaz kılmaya devam etmiş, erkek sahabiler de onlara engel olmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mescide gelmek isteyen kadınlar için ölçü getiren hadisleri de dikkate alındığında, kadının evinde kıldığı namazın daha faziletli olacağı yolundaki tavsiyeleri, sanki söz konusu ölçülere riayet edemeyen kadınlara mahsus kabul edilmiştir. Bunlar yanında Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde fitne söylemi ile kadınların mescitlerden engellenmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Konumuzla ilgili olumsuz delillerden birisi de Hz. Aişe (r.a.)’den nakledilen şu sözdür: “Eğer Peygamber (s.a.s.), kadınların bugün yaptığı şeyleri görseydi, İsrailoğulları kadınlarının yasaklandığı gibi onlara da mescit yasağı koyardı.”30 Peygamberimizin irtihali üzerinden çok uzun bir süre geçmemişken, Hz. Aişe’nin böyle bir söz söylemesi oldukça manidardır. Birkaç nesil geçmiş değildir. Sahabenin belki büyük bir bölümü hayattadır. Hz. Aişe’yi, bu şiddetli uyarıyı yapmaya sevk eden sebepler neler olabilir? Burada şu ihtimalden söz etmek mümkündür. Mescide giden hanımlar, bazı hatalı hareketler yapmış olabilirler. Bu durumu gören Aişe Annemiz, müminleri ikaz etmek amacıyla bu sözleri söylemiştir. Nitekim kadınların ihdas ettikleri/ortaya çıkardıkları şeyler anlatılırken, giyim kuşam konusunda dikkatsizlik, parfüm kullanmak ve mescitte zînetlerini takmaktan söz edilmiştir. Yukarıda zikredilen Hz. Aişe (r.a.)’nin sözünü açıklarken Nevevî şöyle demektedir: “Bu ve benzeri hadislerle kadınlar mescide gitmekten men edilemez. Ancak hadislerin ortaya koyduğu bazı şartlar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Parfüm kullanmamak, süslenmemek, sesi duyulacak takı takmamak, erkeklerle karışık bir şekilde bulunmamak, yolda kötülüğünden korkulacak bir şeyin bulunmaması.” Ayrıca Hz. Aişe’nin bu sözü, bir probleme işaret etmektedir. Hüküm koyma mevkiinde değildir. Kaynaklarımızda, sahabe ve tabiûndan bazı kimselerin, eşlerini mahalle mescidine, Cuma ve cemaate göndermediklerine dair haberler mevcuttur. Bu konuda, sürekli ve süratle genişleyen İslam coğrafyasının farklı din, kültür ve sosyal yapıdan gelen insanlardan oluşmasından doğan problemlerin de göz ardı edilmemesi gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemindeki uygulamaların ele alındığı bu makalede istikbale yönelik bazı mülahaza ve tekliflerin ifade edilmesi uygun olacaktır:
1.Öncelikle kadınların camiye gitmesinin uygun olmadığı kanaatinin hem cemaat hem de görevlilerin zihninde düzeltilmesi için çaba göstermek gerekmektedir.
2.Camilerimizde, hanımların namaz kılması yadırganmamalı, kadınlar için uygun bir bölüm ayrılmamış olan camilerde arka saflarda yer bırakılarak namaz kılmaları kolaylaştırılmalıdır.
3.Beş vakit namazını mescitte kılan bir mümin erkek, eşi ve çocukları ile birlikte camiye gitmeli, mescitte cemaatle namazın maddi ve manevi faydalarından onların da istifade etmesini sağlamalıdır.
4.Camilere bitişik inşa edilen şadırvanlarda kadınlarımızın da rahatça abdest alıp namaza hazırlanmaları için alınan tedbirler ve düzenlemeler yaygınlaştırılmalıdır.
5.Kadınlarımızın camide uyması gereken kurallar, mabet içi ve dışı eğitim vasıtalarıyla kendilerine öğretilmelidir.
6.Kadınlarımızın her camide Cuma namazına iştirakleri şu anda mümkün görünmemektedir. Ancak, yeri müsait camilerde onların Cuma namazı kılmaları sağlanmalıdır.
7.Cenaze namazı kılmak isteyen hanımlara bu imkân sağlanmalı, onlara karşı anlayışlı ve hoşgörülü davranılmalıdır. Böylece onlar da, belki en yakın akrabalarına ve dostlarına karşı son görevlerini yapma mutluluğunu elde edeceklerdir.
8.Bayram namazlarının, şehrin belirlenmiş alanlarında toplu olarak eda edilmesi, Peygamberimiz (s.a.s.) dönemindeki uygulamalar dikkate alınırsa çok önemli bir sünnettir. Bu sünnetin yerine getirilmesi imkânsız değildir. Bütün şehir nüfusunun bir araya getirilmesinde zorluklar olsa da, bölge bölge veya mahalle olarak Müslümanların toplu bayram namazları kılmalarını sağlamak mümkündür. Yapılacak bir planlama ile namazdan sonra bayramlaşma gerçekleştirilebilir. Böyle bir uygulama, bugünkü âdetlerimizde bazı değişikliklere sebep olurken, çok önemli bir sünnetin ihyasına da vesile olmuş olacaktır.
Kadınlarımızın büyük ölçüde toplumsallaştığı günümüzde onları camiden uzak tutmak, diğer ibadetlere katılmalarını engellemek isabetli görünmemektedir. Gerekli tedbirleri almak suretiyle kadınlarımızın camideki faaliyetlere iştiraki, aynı zamanda onların eğitim sürecine de önemli katkılar sağlayacaktır.