Kutlu Adalı, 3 Ocak 1935 tarihinde, Ömer Bey ile Şerife Hanım'ın oğlu olarak Lefkoşa'da doğdu. Babasının mesleği kasaplıktı. İngiliz idaresinin Türkleri Kıbrıs'tan gönderme siyaseti çerçevesin-de İngiltere veya Türkiye'ye gitme hakkı verilen ailesi, seçimini Türkiye'den yana yaptı ve 1938 yılında Antalya'ya göç etti. Kutlu Adalı; ilk, orta ve lise eğitimini Antalya'da sürdürdü. İlk kez bu bildiride kullanılan Antalya Lisesi arşiv kayıtlarına göre, okul numarası 107 olan Kutlu Adalı, 1952-53 ve 1953-54 öğretim yıllarında iki yıl üst üste sınıfta kaldığından 27.06.1953 tarihli ortaokul diplomasıyla okuldan ayrılmıştır. Antalya Lisesi kayıt defterine göre, 1953-54 Öğretim Yılında 4A sınıfında okuyan Adalı’nın fen ve matematikle ilgili dersleri ile İngilizce dersi zayıftır. Beden Eğitimi dersinden raporludur. Coğrafya ve Resim dersleri 6’dır. Türk Dili ve Edebiyatı notu 5’tir. En yüksek notu Kompozisyon ve Askerlik derslerine ait olup ikisi de 7’dir. Ortaokuldaki dersleri içinde en yüksek notları Coğrafya, Jimnastik ve Resim’den aldığı görülmektedir. Türkçe notu ise 6’dır. Antalya Lisesinde okurken arkadaşlarından biri ileriki yıllarda hukukçu ve siyasetçi olarak tanınacak olan Deniz Baykal idi. Bu dostluk ileriki yıllarda da devam etti. Siyasi kimliğiyle Kıbrıs’a gelen Deniz Baykal, eski okul arkadaşıyla görüştü, onun işiyle ilgili bazı problemlerinin giderilmesinde yardımcı oldu. Kutlu Adalı, genç yaşta Anadolu'nun her yerini dolaştı. Özellikle Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinden çok etkilendi ve Kağnı Yolu adlı eserini yazdı. 1954'te Kıbrıs'a kesin dönüş yaptı. Türkiye ile bağı hiçbir zaman kopmadı.
1958-61 yılları arasında Gençlik, Beşparmak ve Uyan dergilerini çıkaran Kutlu Adalı, ayrıca Beş-parmak yayınevini kurdu. Nacak gazetesinin yazı işlerini yönetti. 1960-72 yılları arasında Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı'nda özel kalem müdürlüğü görevini sürdürdü. 1972'den 1974'e kadar Bayrak Radyosu'nda denetleme kurulu üyeliğinde bulundu. 1974'te Kayıt ve Nüfus Dairesi Müdürlüğü'ne getirildi. 1985'te buradan emekli oldu. 1985-1996 arasındaki yaklaşık on yılını ağırlıklı olarak Söz, Ortam, Yeni Düzen ve kıbrıs Postası gazetelerinde eleştirel köşe yazıları yazarak geçirdi. Üretken bir sanatçı olarak tanındı.
Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 gecesi evinin önünde vurularak katledildi. Ölümü kayıtlara "faili meçhul" olarak geçti. Vefatı üzerine ailesi tarafından "Kutlu Adalı Vakfı" kuruldu. Vakfın ilk yayını, Kutlu-İlkay Adalı'nın şiirlerinden oluşan Gideyim Buralardan Diyorum adlı kitap oldu. Eserlerinin bü-yük bir kısmı yayımlanmayı beklemektedir. Yaklaşık 36.000 kitaptan oluşan kütüphanesi, ailesi tarafından Yakındoğu Üniversitesine bağışlandı. Üniversite kütüphanesi içinde "Kutlu Adalı Bölümü" oluşturuldu. Sağlığında ve vefatından sonra çok sayıda ödül aldı. Bunlardan bazıları; altın Muf-lon Gazetecilik Ödülü, Necati Özkan Makale Ödülü'dür.
1961 yılında İlkay Hanım'la evlendi. Adalı ailesinin, İl ve Kut adlarında iki kızı ile Er adını ver-dikleri bir oğulları oldu. İlkay Adalı da şair ve yazar kimliğiyle tanınan biridir ve hâlen Lefkoşa’da eşinin vurulduğu ve sonradan adının verildiği kutlu adalı Sokak’ta yaşamaktadır.
Kutlu Adalı'nın Edebi ve Yazar Kimliği
Kutlu Adalı’nın edebiyata ilgisi Antalya Lisesi orta kısmında okurken başladı. Her ne kadar yüksek ders notları alamasa da kalem tecrübeleri oldu. 1948 yılında okulun duvar gazetesine şiir ve öyküler yazdı. Önceleri şiirle ilgiliyken daha sonra fikir yazılarına ağırlık verdi. Makale, tiyatro, mi-zah ve deneme türlerinde eserler kaleme aldı. Folklor çalışmaları yaptı. 1961, 1962 ve 1963 yılların-da Köy Raporları'nı hazırladı. Köylünün sorunlarını dile getirdiği Dağarcık adlı eserini kitaplaştırdı. Kıbrıs Türklerinin âdet, gelenek, görenekleri, güncel yaşamdaki sorunlarını ve yaşantılarını gözlem-lerine dayanarak yazıya geçirdi. Bu çalışmalarının büyük bir çoğunluğu henüz yayımlanmamıştır.
İngiltere, Avustralya veya Türkiye'ye göç etmeyi tercih etmeyen Kutlu Adalı, "Kasım 1995" ta-rihli son şiirinde "Gideyim buralardan diyorum/Selamsız kalmaktan korkuyorum" diyerek dile ge-tirdiği şekilde, gitmek yerine Kıbrıs'ta kalmayı tercih etti. Muhalif kimliğiyle Kıbrıs Türklerinin Ada üzerindeki varlığını; bağımsız, akılcı ve ilerici bir politik anlayışla sürdürmesi gerekliliğini savunan yazılar yazdı. Kıbrıs Türk edebiyatında toplumcu-gerçekçi anlayışla düzen eleştirisinin örneklerini verdi. Aydınların, köylerde yaşayanların Kıbrıs Türk kimliğinin bilincine varması ve toplumun her kesiminde bu bilincin sürdürülmesi için mücadele etti. Bu bağlamda oluşturduğu Köy Raporları, Kıbrıs Türk köylüsünün siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik durumunu bütün yönleriyle resmeden önemli bir belge hüviyeti kazandı.
Kutlu Adalı'nın Eserleri
Kağnı Yolu
Köy Raporları
Dağarcık I-II
Söyleşi ya da 9 Mart Diyaloğu
Çirkin Politikacı Pof
Köprü
Hayvanistan
Şago
Sancılı Toplum
Nasrettin Hoca ve Kıbrıs
Gideyim Buralardan Diyorum:Şiirler
Dedemin Kucağı
Yaseminlerimi Geri Verin
Can ile Gül.
Kutlu Adalı Cinayeti ve barnabas Baskını Nedir?
Demokratik hak ve özgürlüklerin, basın ve yayın özgürlüğünün savunucusu gazeteler, mahkemelerde açılan davalara, verilen ağır tazminat cezalarına rağmen susturulamadılar. İfade özgürlüğünün savunucusu basın, baskı, tehdit ve icra kararlarına rağmen yayınlarına devam etmektedir. Yenidüzen gazetesi de hakkındaki ağır tazminat cezasına ve haciz kararlarına rağmen, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü ile demokratikleşme ve barış talebini ısrarla sürdürmektedir. Bu özellikleriyle Yenidüzen gazetesi demokrasi, barış ve ifade özgürlüğü karşıtlarının saldırı hedefi olmaya devam etmiştir. Nitekim 1996 yılında basın camiası karanlık bir cinayetle sarsılmıştır. Yenidüzen gazetesi yazarı Kutlu Adalı evinin önünde kurşunlanarak öldürülmüştür. Kutlu Adalı’nın katledilmesinin perde gerisinde, aynı zamanda paha biçilmez bir eski eser müzesi olan St. Barnabas Manastırı’na yapılan yasadışı silahlı bir baskını sorgulamasıydı. 14 Mart’ı 15 Mart’a bağlayan gecenin karanlığında, Mağusa’daki St. Barnabas Manastırı’na bir baskın yapılmış, olay bir gün sonraki 16 Mart 1996 tarihli Kıbrıs gazetesinin manşetinden kamuoyunun bilgisine getirilmiştir. “St. Barnabas’a Silahlı Baskın” başlığı ile yayınlanan Kıbrıs’ın haberinde şu cümleler dikkat çekiciydi: “Maskeli ve silahlı kişiler, İkon Müzesindeki silahlı 3 nöbetçiyi saf dışı edip bir odaya kilitledi. Trilyonlarca liralık ikonların korunduğu tarihi müzeden nelerin çalındığı bilinmiyor.”
Yenidüzen gazetesi yazarı Kutlu Adalı bu gizli operasyonun peşine düşmüş ve yazılarında St. Barnabas baskınını çeşitli yönleri ile irdelemiştir. Kutlu Adalı, baskından 9 gün sonra 23 Mart 1996 tarihli yazısında St. Barnabas baskınında KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığının araçlarının kullanıldığını açıklamıştır.
KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığının ise KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığının sevk ve idaresi altında bulunduğu bilinmektedir. Yoğun tartışmalar üzerine, dönemin KKTC Başbakanı Hakkı Atun olayın “askeri operasyon” olduğunu açıklamış ama hiçbir detay vermemiştir. Basın ve kamuoyu tatmin olmuş değildi. Nitekim, Kutlu Adalı olayı sorgulamaya devam etmiş ancak, 2 Nisan 1996 tarihinde “Demokrasi Herkese Lazım” başlıklı bir makale kaleme almış ve tehdit edildiğini açıklamıştır. Kutlu Adalı Makalesinde şu ifadelere de yer vermekteydi:
“Evimin telefonu en uygunsuz saatlerde çalıyor, boğuk boğuk sesli, peçeli yüzlü bir takım kişiler, telefonu evde kim açarsa sorusuz sualsiz tehdit edici sözler söyleyerek kapatıyor. Kimi bela veriyor, kimi aşağılıyor, kimi elimizi ayağımızı kırmaktan söz ediyor… Böyle ısrarla, aşağılayıcı bela veren, tehdit eden, elimi ayağımı kıran, kimliğini gizleyen, telefon numarasını vermeyen, peçe altına saklanmış telefonlar almadım. St. Barnabas baskınının önemi ve özelliği nedir ki, böyle hışımla üzerime varıyorlar? Yazılanların doğruluğundan mı tedirgin oluyorlar? Sivil toplum olmamızdan mı korkuyorlar? Demokrasi ve barış, niçin bir takım kişileri korkutuyor?”
6 Nisan 1996 tarihli “Bir Değil, İki Değil” başlıklı yazısında ise Kutlu Adalı şunları yazmıştı:
“Ülkede bombalar, silahlar patlıyor, kurum ve kuruluşlar bombalanıyor, can ve mal güvenliği tehlikede. Birçok kişinin evinde, bahçesinde, üzerinde el bombaları, tabancalar, kurşunlar, dinamitler, TNT’tiler bulunuyor… Kurum ve kuruluşlara, aydın, gazeteci, öğrenci ve politikacılara yapılan baskılar kuşkusuz bu kadar değildir. Evlere çok baskınlar olmuştur... Yasaklı, bombalı, baskılı, tehditli, sürgünlü demokrasi olamaz. Suskun toplum olacağımıza, konuşan toplum olmalıyız. Ağızlara dikiş vurulacağına, kalemler kırılacağına, faşist kafalar cezalandırılmalıdır. Açıklıktan korkmamalıyız. Bugün bana adını gizleyen birçok kişiden telefonlar geliyor, ‘çocuğunuz idamla yargılanıyor, gizlice asacaklar’ deniliyor. Eminim böyle bir şey yok ama gizlilik ve baskı bu tür endişelere ve söylentilere yol açıyor. Bunlara ne polis, ne asker, ne sivil fırsat vermemelidir.”
Kutlu Adalı’nın uyarıları devlet mekanizmasını elinde bulunduranlar tarafından duyulmamış, görülmemiş, dikkate alınmamıştır. Nitekim Kutlu Adalı tam üç ay sonra 6 Temmuz 1996’da gecenin karanlığında evinin önünde kurşunlanarak öldürülmüştür.
“Tarih, Siyaset, Kıbrıs” adlı kitabında Adalı cinayetini de değerlendiren Niyazi Kızılyürek, şunları yazmıştır: “Kutlu Adalı’nın öldürülmesi, Kıbrıs Türk toplumunun yakın geçmişte yaşadığı zor ve şiddet kaynaklı susturma ve aşağılama eylemlerinin en önemlilerinden biridir… Kutlu Adalı 1974’ten sonra öldürülen tek muhalif aydındır… Ne var ki, diğer siyasi cinayetlerden farklı olarak bu sefer zor, insanları evlerine tıkayamadı.” Gerçekten de bu cinayet, Kutlu Adalı’nın yazılarında talep ettiği gibi “konuşan toplum”un başlangıcı oldu. Kimse korkmadı, kimse sinmedi, kimse susmadı. İfade özgürlüğünden yana tüm kesimler sesini yükseltti. Sivil toplum örgütlerinin sert tepki gösterdiği gözlemlendi.
1958-61 yılları arasında Gençlik, Beşparmak ve Uyan dergilerini çıkaran Kutlu Adalı, ayrıca Beş-parmak yayınevini kurdu. Nacak gazetesinin yazı işlerini yönetti. 1960-72 yılları arasında Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı'nda özel kalem müdürlüğü görevini sürdürdü. 1972'den 1974'e kadar Bayrak Radyosu'nda denetleme kurulu üyeliğinde bulundu. 1974'te Kayıt ve Nüfus Dairesi Müdürlüğü'ne getirildi. 1985'te buradan emekli oldu. 1985-1996 arasındaki yaklaşık on yılını ağırlıklı olarak Söz, Ortam, Yeni Düzen ve kıbrıs Postası gazetelerinde eleştirel köşe yazıları yazarak geçirdi. Üretken bir sanatçı olarak tanındı.
Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 gecesi evinin önünde vurularak katledildi. Ölümü kayıtlara "faili meçhul" olarak geçti. Vefatı üzerine ailesi tarafından "Kutlu Adalı Vakfı" kuruldu. Vakfın ilk yayını, Kutlu-İlkay Adalı'nın şiirlerinden oluşan Gideyim Buralardan Diyorum adlı kitap oldu. Eserlerinin bü-yük bir kısmı yayımlanmayı beklemektedir. Yaklaşık 36.000 kitaptan oluşan kütüphanesi, ailesi tarafından Yakındoğu Üniversitesine bağışlandı. Üniversite kütüphanesi içinde "Kutlu Adalı Bölümü" oluşturuldu. Sağlığında ve vefatından sonra çok sayıda ödül aldı. Bunlardan bazıları; altın Muf-lon Gazetecilik Ödülü, Necati Özkan Makale Ödülü'dür.
1961 yılında İlkay Hanım'la evlendi. Adalı ailesinin, İl ve Kut adlarında iki kızı ile Er adını ver-dikleri bir oğulları oldu. İlkay Adalı da şair ve yazar kimliğiyle tanınan biridir ve hâlen Lefkoşa’da eşinin vurulduğu ve sonradan adının verildiği kutlu adalı Sokak’ta yaşamaktadır.
Kutlu Adalı'nın Edebi ve Yazar Kimliği
Kutlu Adalı’nın edebiyata ilgisi Antalya Lisesi orta kısmında okurken başladı. Her ne kadar yüksek ders notları alamasa da kalem tecrübeleri oldu. 1948 yılında okulun duvar gazetesine şiir ve öyküler yazdı. Önceleri şiirle ilgiliyken daha sonra fikir yazılarına ağırlık verdi. Makale, tiyatro, mi-zah ve deneme türlerinde eserler kaleme aldı. Folklor çalışmaları yaptı. 1961, 1962 ve 1963 yılların-da Köy Raporları'nı hazırladı. Köylünün sorunlarını dile getirdiği Dağarcık adlı eserini kitaplaştırdı. Kıbrıs Türklerinin âdet, gelenek, görenekleri, güncel yaşamdaki sorunlarını ve yaşantılarını gözlem-lerine dayanarak yazıya geçirdi. Bu çalışmalarının büyük bir çoğunluğu henüz yayımlanmamıştır.
İngiltere, Avustralya veya Türkiye'ye göç etmeyi tercih etmeyen Kutlu Adalı, "Kasım 1995" ta-rihli son şiirinde "Gideyim buralardan diyorum/Selamsız kalmaktan korkuyorum" diyerek dile ge-tirdiği şekilde, gitmek yerine Kıbrıs'ta kalmayı tercih etti. Muhalif kimliğiyle Kıbrıs Türklerinin Ada üzerindeki varlığını; bağımsız, akılcı ve ilerici bir politik anlayışla sürdürmesi gerekliliğini savunan yazılar yazdı. Kıbrıs Türk edebiyatında toplumcu-gerçekçi anlayışla düzen eleştirisinin örneklerini verdi. Aydınların, köylerde yaşayanların Kıbrıs Türk kimliğinin bilincine varması ve toplumun her kesiminde bu bilincin sürdürülmesi için mücadele etti. Bu bağlamda oluşturduğu Köy Raporları, Kıbrıs Türk köylüsünün siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik durumunu bütün yönleriyle resmeden önemli bir belge hüviyeti kazandı.
Kutlu Adalı'nın Eserleri
Kağnı Yolu
Köy Raporları
Dağarcık I-II
Söyleşi ya da 9 Mart Diyaloğu
Çirkin Politikacı Pof
Köprü
Hayvanistan
Şago
Sancılı Toplum
Nasrettin Hoca ve Kıbrıs
Gideyim Buralardan Diyorum:Şiirler
Dedemin Kucağı
Yaseminlerimi Geri Verin
Can ile Gül.
Kutlu Adalı Cinayeti ve barnabas Baskını Nedir?
Demokratik hak ve özgürlüklerin, basın ve yayın özgürlüğünün savunucusu gazeteler, mahkemelerde açılan davalara, verilen ağır tazminat cezalarına rağmen susturulamadılar. İfade özgürlüğünün savunucusu basın, baskı, tehdit ve icra kararlarına rağmen yayınlarına devam etmektedir. Yenidüzen gazetesi de hakkındaki ağır tazminat cezasına ve haciz kararlarına rağmen, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü ile demokratikleşme ve barış talebini ısrarla sürdürmektedir. Bu özellikleriyle Yenidüzen gazetesi demokrasi, barış ve ifade özgürlüğü karşıtlarının saldırı hedefi olmaya devam etmiştir. Nitekim 1996 yılında basın camiası karanlık bir cinayetle sarsılmıştır. Yenidüzen gazetesi yazarı Kutlu Adalı evinin önünde kurşunlanarak öldürülmüştür. Kutlu Adalı’nın katledilmesinin perde gerisinde, aynı zamanda paha biçilmez bir eski eser müzesi olan St. Barnabas Manastırı’na yapılan yasadışı silahlı bir baskını sorgulamasıydı. 14 Mart’ı 15 Mart’a bağlayan gecenin karanlığında, Mağusa’daki St. Barnabas Manastırı’na bir baskın yapılmış, olay bir gün sonraki 16 Mart 1996 tarihli Kıbrıs gazetesinin manşetinden kamuoyunun bilgisine getirilmiştir. “St. Barnabas’a Silahlı Baskın” başlığı ile yayınlanan Kıbrıs’ın haberinde şu cümleler dikkat çekiciydi: “Maskeli ve silahlı kişiler, İkon Müzesindeki silahlı 3 nöbetçiyi saf dışı edip bir odaya kilitledi. Trilyonlarca liralık ikonların korunduğu tarihi müzeden nelerin çalındığı bilinmiyor.”
Yenidüzen gazetesi yazarı Kutlu Adalı bu gizli operasyonun peşine düşmüş ve yazılarında St. Barnabas baskınını çeşitli yönleri ile irdelemiştir. Kutlu Adalı, baskından 9 gün sonra 23 Mart 1996 tarihli yazısında St. Barnabas baskınında KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığının araçlarının kullanıldığını açıklamıştır.
KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığının ise KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığının sevk ve idaresi altında bulunduğu bilinmektedir. Yoğun tartışmalar üzerine, dönemin KKTC Başbakanı Hakkı Atun olayın “askeri operasyon” olduğunu açıklamış ama hiçbir detay vermemiştir. Basın ve kamuoyu tatmin olmuş değildi. Nitekim, Kutlu Adalı olayı sorgulamaya devam etmiş ancak, 2 Nisan 1996 tarihinde “Demokrasi Herkese Lazım” başlıklı bir makale kaleme almış ve tehdit edildiğini açıklamıştır. Kutlu Adalı Makalesinde şu ifadelere de yer vermekteydi:
“Evimin telefonu en uygunsuz saatlerde çalıyor, boğuk boğuk sesli, peçeli yüzlü bir takım kişiler, telefonu evde kim açarsa sorusuz sualsiz tehdit edici sözler söyleyerek kapatıyor. Kimi bela veriyor, kimi aşağılıyor, kimi elimizi ayağımızı kırmaktan söz ediyor… Böyle ısrarla, aşağılayıcı bela veren, tehdit eden, elimi ayağımı kıran, kimliğini gizleyen, telefon numarasını vermeyen, peçe altına saklanmış telefonlar almadım. St. Barnabas baskınının önemi ve özelliği nedir ki, böyle hışımla üzerime varıyorlar? Yazılanların doğruluğundan mı tedirgin oluyorlar? Sivil toplum olmamızdan mı korkuyorlar? Demokrasi ve barış, niçin bir takım kişileri korkutuyor?”
6 Nisan 1996 tarihli “Bir Değil, İki Değil” başlıklı yazısında ise Kutlu Adalı şunları yazmıştı:
“Ülkede bombalar, silahlar patlıyor, kurum ve kuruluşlar bombalanıyor, can ve mal güvenliği tehlikede. Birçok kişinin evinde, bahçesinde, üzerinde el bombaları, tabancalar, kurşunlar, dinamitler, TNT’tiler bulunuyor… Kurum ve kuruluşlara, aydın, gazeteci, öğrenci ve politikacılara yapılan baskılar kuşkusuz bu kadar değildir. Evlere çok baskınlar olmuştur... Yasaklı, bombalı, baskılı, tehditli, sürgünlü demokrasi olamaz. Suskun toplum olacağımıza, konuşan toplum olmalıyız. Ağızlara dikiş vurulacağına, kalemler kırılacağına, faşist kafalar cezalandırılmalıdır. Açıklıktan korkmamalıyız. Bugün bana adını gizleyen birçok kişiden telefonlar geliyor, ‘çocuğunuz idamla yargılanıyor, gizlice asacaklar’ deniliyor. Eminim böyle bir şey yok ama gizlilik ve baskı bu tür endişelere ve söylentilere yol açıyor. Bunlara ne polis, ne asker, ne sivil fırsat vermemelidir.”
Kutlu Adalı’nın uyarıları devlet mekanizmasını elinde bulunduranlar tarafından duyulmamış, görülmemiş, dikkate alınmamıştır. Nitekim Kutlu Adalı tam üç ay sonra 6 Temmuz 1996’da gecenin karanlığında evinin önünde kurşunlanarak öldürülmüştür.
“Tarih, Siyaset, Kıbrıs” adlı kitabında Adalı cinayetini de değerlendiren Niyazi Kızılyürek, şunları yazmıştır: “Kutlu Adalı’nın öldürülmesi, Kıbrıs Türk toplumunun yakın geçmişte yaşadığı zor ve şiddet kaynaklı susturma ve aşağılama eylemlerinin en önemlilerinden biridir… Kutlu Adalı 1974’ten sonra öldürülen tek muhalif aydındır… Ne var ki, diğer siyasi cinayetlerden farklı olarak bu sefer zor, insanları evlerine tıkayamadı.” Gerçekten de bu cinayet, Kutlu Adalı’nın yazılarında talep ettiği gibi “konuşan toplum”un başlangıcı oldu. Kimse korkmadı, kimse sinmedi, kimse susmadı. İfade özgürlüğünden yana tüm kesimler sesini yükseltti. Sivil toplum örgütlerinin sert tepki gösterdiği gözlemlendi.