Kadınların camiyle yakınlığı, dört halife döneminde de devam etmiştir. Hz. Ömer (r.a.) ile bir kadın arasında yaşanan ve asırlardır dilden dile anlatılan meşhur diyalogu neredeyse bilmeyenimiz yoktur. Camideki bir kadın, hutbede evlenecek erkeğin nikâhlanacağı kadına vereceği mehrin miktarının sınırlandırılması konusunu işleyen Hz. Ömer (r.a.)’i oturduğu yer den uyarmış ve Nisâ Sûresi’nin 20. ayetini okumuştu. Kadını haklı bulan Hz. Ömer (r.a.), kendi görüşünden vazgeçmişti.
Hz. Peygamber (s.a.s.) ve dört halife döneminde kadınların camiye gitme geleneği, zaman içerisinde değişime uğramış ve Emevîlerden sonra kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik alanda olduğu gibi dinî alandaki yeri de sorun hâline gelmiştir. Kadınların camiye gitmelerini hoş karşılamayan anlayış, bazı rivayetlerle temellendirilmeye çalışılmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde cami eğitiminin hedef kitlesi, çocukgenç, yetişkinyaşlı ve kadınerkek ayrımı gözetilmeksizin bütün Müslümanlardan oluşuyordu. Günümüzde ise bu durum değişmiştir. Erkekler, ibadet ve eğitime yönelik olarak camiyle ilgisini bir şekilde sürdürürken, kadınların genellikle camiye devam etmedikleri ve cami eğitiminden yeterince yararlanamadıkları anlaşılmaktadır. Kadınların camiden uzak kalması, İslam toplumları için önemli bir sorundur. Çünkü kadınları camilerden uzak tutmak, onları cehalete terk etmek demektir. Dolayısıyla camilerin tarihten beri süregelen bu misyonunun günümüzde daha da güçlendirilmesi, ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir. İşte bu yazımızda Hz. Peygamber (s.a.s.) ve râşit halifeler dönemindeki uygulamalara değinilecek, günümüzde kadınların cami eğitiminden yeterince yararlanamamalarının nedenlerinden bahsedilecek ve geleceğe yönelik bazı öneriler sunulacaktır.
Tarihten Günümüze kadınlar ve Camiler
İnsan hakları konusunda önemli düzenlemeler getiren İslam dini, kadınla ilgili öteden beri süregelen yanlış anlayışları düzelterek, kız çocuklarının da erkekler gibi Allah’ın bir lütfu olduğuna dikkat çekmiştir. Kadının kişilik hakkı korunmuş, onun özgür birey olmasının önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik önemli prensipler getirilmiştir.
Eğitimde cinsiyet eşitliği prensibinin gözetildiği İslam dininde, ilim öğrenmenin herkes için önemli olduğu ifade edilmiştir. Nazil olan ayetler, herhangi bir ayrım gözetilmeksizin hem erkeklere hem de kadınlara bildirilmiştir. Çünkü İslam inancına göre erkekler için gerekli görülen pek çok bilgi kadınlar için de gereklidir.
İlim öğrenmeye büyük önem veren Peygamberimiz, camileri, ibadetin ve ilmin merkezi olarak düşünmüştür. Cami eğitiminin hedef kitlesi, yaş, akıl, eğitim düzeyi, öğrenme isteği, cinsiyet ve diğer özellikleri itibariyle birbirinden farklı kişi ve gruplardan oluşmaktadır. Söz konusu hedef kitle, camilerde gerçekleştirilen vaaz, hutbe, sohbet ve kurs gibi faaliyetlerle çeşitli dinî ve sosyal konularda bilgilendirilmektedir. Cami eğitimi, erkekler için olduğu kadar kadınlar için de gerekli ve önemlidir. Çünkü bu eğitimin dışında kalanlar, ister istemez dinî bilgi ihtiyaçlarını sağlıklı olup olmadığı tartışmalı değişik yollardan karşılamaya çalışacaklardır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde gençyaşlı, kadınerkek bütün Müslümanlar camiye gidiyordu. Mescidi Nebevi’de kılınan vakit, cuma ve bayram namazlarına kadınlar da katılıyor, orada sunulan eğitim faaliyetlerinden toplumun her kesimi yararlanıyordu. “Kadınlarınızı mescitlerden alıkoymayınız!” buyuran Peygamberimiz, bu konuda yasaklama eğiliminde olanları uyarmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’le başlayan asrı saadet5 döneminde sosyal hayatta aktif olarak yerlerini alan kadınlar, camiye giderek vakit, cuma ve bayram namazlarına katılıyor, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hutbe ve vaazlarını dinliyor, camide gerçekleştirilen eğitim etkinliklerinden yararlanıyorlardı. Asrı saadet döneminde kadınların ve kızların camiye devam edip vakit, cuma ve bayram namazlarına katılmaları yanında, günün erken saatlerinde kılınan sabah namazına dahi gittikleri, Hz. Aişe (r.a.)’nin şu sözleriyle dile getirilmektedir:
“Resûlullah (s.a.s.), sabah namazını kıldırdığı zaman mümin kadınlar örtülerini örterek orada hazır bulunur, daha sonra da evlerine dönerlerdi ki (hava karanlık olduğu için) onları kimse tanıyamazdı.”
Kadınların cuma ve bayram namazlarının topluca kılındığı namazgâha gelip cemaate katılmaları ile ilgili Ümmü Atıyye’den şu rivayetler nakledilmektedir:
“Bayram günü bize dışarı çıkmamız söylenirdi. Genç kızlardan hayız gören kadınlara kadar hepimiz (namazgâha) çıkar, erkeklerin arka tarafında dururduk. Onların tekbir getirmelerine uyup tekbir getirir, onlarla birlikte dua edip bayram gününün bereketini ve o günde günahlardan arınmayı umut ederlerdi.” “Hayız hâlindeki kadınlar namazgâhtan uzak durur, ancak yapılan duaya katılırlardı...”
Bu ve benzeri rivayetlerden, Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadın erkek bütün Müslümanların namaz, tekbir ve dualarla huzur ve neşe içerisinde coşkulu bir bayram yaşadıkları anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınların camide namaz kılmaları, cuma, bayram ve vakit namazlarla sınırlı değildi; onlar bazen kocalarından izin alıp gece ibadeti için de camiye gelirlerdi. Bu konuda gerekli kolaylığın gösterilmesini isteyen Peygamberimiz, “Geceleyin mescide gidip ibadet etmek için kadınlarınız izin istediklerinde onlara izin verin.” buyurmuştur.
Bu hadisi Abdullah b. Ömer rivayet ettiğinde, oğlu Bilal şöyle demiştir: “Vallahi biz kadınları geceleyin dışarı bırakmayız. Onlar dışarı çıkıp kocalarını aldatabilirler.” Bu sözlerden rahatsız olan babası Abdullah; “Ben Resûlullah buyurdu diyorum, sen ise onları bırakmayız diyorsun.” diyerek oğlunu azarlamıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınlar camide Kur’anı Kerim dinlemeye de büyük önem verirlerdi. Bu konuda Hz. Aişe (r.a)’den şu rivayet nakledilmektedir:
“Yatsı namazını mescitte kıldığım bir gece eve Resûlullah (s.a.s.)’dan sonra geldim. Bana; ‘Neredeydin?’ diye sordu. Ben; ‘Mescitte sahabilerin birinden Kur’an dinliyorduk; doğrusu ashabın arasında onun gibi güzel sesli ve güzel okuyanı hiç duymamıştım.’ diye cevap verdim. Bunun üzerine birlikte gidip onu dinledik. Sonra bana dönerek; ‘Bu, Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Salim’dir. Ümmetim arasında böyle birisini vâreden Allah’a hamd olsun’ buyurdu.”
Bu ve diğer rivayetlerden de anlaşıldığı gibi, asrı saadet döneminde kadınlar cami etkinliklerine, erkekler kadar olmasa da aktif olarak katılıyorlardı.
Hz. Peygamber (s.a.s.), camideki eğitim faaliyetlerinde haftanın bir gününü kadınlara tahsis ederdi. Bu durum, Ebû Said elHudrî’den gelen şu rivayetten anlaşılmaktadır:
“(Bir gün) Kadınlar ‘Ey Allah’ın Resûlü, erkeklerden bize meydan kalmıyor, bizim için ayrı bir gün tahsis etsen?’ dediler. Resûlullah onlara bir gün belirledi. Kadınlar o günde Resûlullah’ın huzuruna gelir, o da onlara sohbet ederdi.”
Camide kız çocuklarının ve kadınların eğitimiyle Hz. Peygamber (s.a.s.) sadece kendisi ilgilenmez, kadın öğretmenler de görevlendirirdi. Özellikle kendi hanımları, kız çocuklarının ve kadınların eğitim öğretimiyle yakından ilgilenirlerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in burada zikredilen eğitim uygulamaları, cemaate katılan kadınlar içindir. Bunun dışında bazı kadınlar münferit olarak da Resûlullah (s.a.s.)’a gelir, ona sorular sorup merak ettikleri konularda ondan bilgi alırlardı. Bu gayretlerin sonucu olarak, o dönemde toplumda erkeklerle tartışabilen, onların hata ve yanlışlıklarını çekinmeden eleştirebilen, kendilerine danışılıp istişare edilen ve insanlara yol gösteren kadın bilginler yetişmiştir. O dönemde kadınlar arasından yirmi kadar fıkıh bilgininin yetiştiği ifade edilmektedir. Kadın bilginlerin başında gelen Hz. Aişe (r.a.)’nin özellikle kadın hakları ile ilgili İslam’ın anlayışının nesillere doğru olarak anlatılmasında büyük rolü olmuştur. Hz. Aişe (r.a.) dışında daha pek çok kadın sahabe, halifelerin, valilerin ve ilim adam larının görüşlerine başvurduğu danışmanlar olarak uzun yıllar hizmet vermiştir.
Kadınlara yönelik eğitimöğretim faaliyetleri sadece dinî bilgiler edinmekle sınırlı değildi; onlar, hayatla ilgili pek çok konuyu da mescitte öğrenebilmişlerdir. Bazı kadınlar şiir, tıp ve hayvancılık konularında bilgi ve tecrübe sahibi olmuşlardır. Hz. Aişe (r.a.)’nin tefsir, hadis ve fıkıh gibi ilimlerin yanında neseb, tarih, siyer, tıp, astronomi, şiir, hitabet, eğitim ve siyaset alanlarında da önemli bir ilmî birikime sahip olduğu bilinmektedir. Şüphesiz o dönem kadınlarının bu düzeye ulaşmalarında en büyük etkenin cami eğitimi olduğu söylenebilir. Çünkü onlar genellikle camide bir araya gelip birbirlerinin bilgi ve tecrübelerini paylaşıyorlardı.
Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınlarla erkekler camide karma değil, ayrı ayrı yerlerde oturuyorlardı. Mescidi Nebevi’de genellikle erkeklerin ve çocukların saflarının gerisinde ibadet edip eğitim gören kadınların bulunduğu mekân duvar, perde, paravan gibi şeylerle ayrılmıyordu. Kadınlar Hz. Peygamber (s.a.s.)’i görüyor, onun vaaz, sohbet ve hutbelerini dinleyebiliyor, ona sorular yönelterek merak ettikleri konuları öğrenebiliyorlardı.
Hz. Peygamber (s.a.s.), kadınların camide rahat edebilmeleri için bazı tedbirler almıştır. Öncelikle onların camiye giriş çıkışları için gerekli kolaylığın sağlanmasını istemiştir. İbadet bittiğinde camiden önce kadınlar, sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) ve daha sonra da erkek cemaat ayrılırdı. O dönemde Medine Mescidi’nin üç kapısı vardı. Başlangıçta kapılardan herhangi biri kadınlara tahsis edilmemişti. Ancak camiye giden kadınların sayısında artış görülmesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.); “Keşke şu kapıyı kadınlara ayırsaydık” buyurarak, ayrı kapıdan girip çıkmalarının daha uygun olacağını belirtmiştir. Nitekim onun bu isteği Hz. Ömer döneminde yerine getirilmiş ve kapılardan biri kadınlara tahsis edilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), camiye gelen kadınların durumunu dikkate alırdı. Namaz sırasında bir çocuğun ağladığını duyduğunda, anneyi düşünerek namazı kısaltırdı. Cami adabıyla ilgili bazı ahlakî öğütlerde bulunan Hz. Peygamber (s.a.s.), camiye gelen kadın ve erkeklerin karşı cinsin dikkatini çekebilecek tutum ve davranışlardan kaçınmalarını, giyim kuşamda ölçülü olmalarını, kadınların güzel koku sürünmemelerini söylerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.) ve dört halife dönemindeki uygulama zaman içerisinde zayıflamış, asırlar sonra kadınların camiye devam etme geleneği neredeyse yok olmuştur. Ancak son yıllarda İslam dünyasında kadınların yeniden camiye yakınlaştıkları görülmektedir. Günümüz İslam dünyasında, Arap yarımadası başta olmak üzere, Malezya, Suudi Arabistan, Filistin, Türkmenistan gibi Asya ülkelerinde, Tunus ve Cezayir gibi Afrika ülkelerinde, sayıları az da olsa, kadınların camiye devam edip vakit, cuma ve bayram namazlarına katıldıkları, Amerika’da ve Avrupa ülkelerinde bazı Müslümanların eş ve çocukları ile birlikte camiye devam ettikleri bilinmektedir. Türkiye’de ise, eğitim ve ibadet amacıyla camiye devam eden kadınların sayısının oldukça düşük olduğu, bazı kadınların daha ziyade teravih namazlarında, kandil gecelerinde ve mevlit programlarında camiye gittikleri görülmektedir. Yine cami bünyesindeki Kur’an kurslarına çok sayıda kadının Kur’an ve dinî bilgiler öğrenme amacıyla gittiklerini de belirtmek gerekir. Ancak bütün bunlar, günümüz kadınlarının camiyle ilişkisinin, Peygamberimiz dönemindeki kadınlara oranla, oldukça geri olduğunu göstermektedir.
Kur’an’da ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulamalarında kadınların camiye gelmelerini engellemeye yönelik herhangi bir hüküm bulunmadığına göre, hiçbir gerekçe, onların camiden ve cemaatten uzak durmalarına dayanak gösterilemez. Kaldı ki kadınların camiden uzak kalmaları, kadın erkek herkesi muhatap alan İslam’ın ruhuna da aykırıdır. Öyleyse, Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından başlatılan ve onu takip eden râşit halifeler döneminde de sürdürülen geleneği tekrar canlandırmak gerekir. Bu geleneği canlandırabilmek için sorunu irdelemek ve nedenlerini incelemek önemlidir.
Günümüz Kadınlarının Cami Eğitiminden Uzak Kalmalarının Başlıca Nedenleri
Günümüz kadınlarının erkekler kadar camiye devam etmemelerinin nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1.Cinsiyet özellikleri ve cinsiyetle ilgili roller konusundaki farklı anlayışlar. İslam dini, ibadet ve eğitim yükümlülüğü açısından cinsiyet farklılığını gözetmemekle birlikte, cinsiyetten kaynaklanan tabi özellikleri göz ardı etmemiştir. Ev işleri, doğum, çocuk bakımı, güvenlik, mahremiyet vb. nedenler kadınların camiye devam etme imkânlarını kısıtlamaktadır. Asrı saadet döneminde de, camiye giden kadınların sayısı erkeklere nazaran düşük düzeyde seyretmiştir. Onların vakit, cuma ve bayram namazlarına katılma konusunda serbest bırakıldıkları kaynaklardan anlaşılmaktadır. Ancak bu serbestlik, onlar için bir kolaylık olarak düşünülmüştür. Buna rağmen kadınlar kendi imkânlarını zorlayarak camiye gitmeye çalışmışlar ve bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)’den destek ve teşvik görmüşlerdir.
2.Hz. Aişe (r.a.)’ye ait olduğu söylenen bir rivayetle ilgili yorumlar. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefatından sonra Hz. Aişe (r.a.)’nin söylediği ileri sürülen; “Eğer Resûlullah (s.a.s.) kadınların kendisinden sonra mescitlerde neler ihdas edeceklerini bilseydi, İsrailoğulları gibi, o da onların mescitlere girmelerini yasaklardı.” gibi bir varsayımdan hareketle, İslam bilginleri tarafından bazı kaygılar dile getirilmiştir.
Söz konusu rivayetten anlaşıldığına göre, Hz. Aişe (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefatından sonra kadınların giyim kuşamda dikkat çekecek şekilde giyinmeye başlamalarından hoşlanmayarak tepkisini dile getirmiştir. Ancak bu tepki, onların camiye gitmelerini yasaklamak için değil, onları cami adabı konusunda disipline etme amacına yöneliktir. Kadınların camiye devam etmeleri konusunda bir yasaklama gerekecek olsaydı, bunun işaretlerini Hz. Peygamber (s.a.s.) sağlığında bizzat kendisi verebilirdi. Dolayısıyla asrı saadet boyunca korunan bir uygulamanın, Hz. Aişe (r.a.)’nin muhtemelen duygusal olarak söylediği bir ifadeye dayanarak terk edilmesinin isabetli olmadığı açıktır.
3.Kadınların ibadetlerini camilerde değil de evlerinde yapmalarının daha hayırlı olduğu düşüncesi. Bu düşüncenin temeli, genellikle şu ve benzeri rivayetlerin yorumundan kaynaklanmaktadır: Rivayete göre Ümmü Humeyd adında bir kadın sahabe Hz. Peygamber (s.a.s.)’e gelerek; “Ey Allah’ın Resûlü, kocalarımız sizinle beraber camide namaz kılmamıza engel oluyorlar. Oysa biz sizinle namaz kılmayı çok istiyoruz.” diye şikâyette bulunmuş ve bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), Ümmü Humeyd’e namazları evinde kılmasını tavsiye etmiştir. Camiye gelmek isteyen kadınlara izin verilmesini isteyen Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu rivayette Ümmü Humeyd’e evde ibadet etmeyi tavsiye etmesi, aslında bir çelişki değildir. Kendisine gelerek kocasını şikâyet eden bu kadının özel konumunu dikkate alan Peygamberimiz, ailede huzursuzluk çıkabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak böylesi bir tavsiyede bulunmuş olabilir.
4.Toplumun namus kavramına yüklediği anlam. Günümüz namus anlayışında erkeklerle ilgili bir müsamaha hissedilirken, namus sanki sadece kadınlara has bir erdem gibi algılanmaktadır. Oysa şeref ve haysiyetine önem veren her kadın ve her erkek, Müslümanlığın şiarından olan namusun korunmasına azami derecede dikkat etmek durumundadır. Bu konuda kadın ile erkek arasında herhangi bir farkın olmadığı şu ayetlerden de anlaşılmaktadır: “İman eden erkeklere söyle gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, namuslarını korusunlar… İnanan kadınlara da söyle, onlar da gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar ve namuslarını korusunlar…” “Onlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz.”
Hayatın değişik alanlarında kadınların etkinliği normal görülürken, onların ilim ve ibadet mekânları olan camilere ibadet ve eğitim amaçlı gelmelerini fitne sebebi olarak nitelendirmek, her şeyden önce kadın onurunu incitici bir yaklaşımdır. Fitneye mahal veren durumların bedelini sadece kadınlara ödetmek adalete aykırıdır. Kaldı ki, ister kadın isterse erkek olsun, Müslüman bir kimsenin camilerde fitne olarak nitelendirilebilecek davranışlara kalkışması zaten beklenemez. Eğer toplumda bir takım ahlâki zafiyetler baş gösteriyorsa, bu durum karşısında kadın erkek bütün toplumu uyarıp bilinçlendirmek için camilerden daha uygun bir mekânın olmadığını da bilmek gerekir.
5.Bazı rivayetlerin, kadınlar aleyhine yorumlanması. Müslüman toplumlarda kadınların camilerden uzak kalmalarında,bazı rivayetlerin kadınlar aleyhine yorumlanması da etkili olmuştur. Özellikle ilim öğrenmenin farzı kifaye olduğunu belirten bazı âlimler, kadınlar için ilim öğrenme yükümlülüğü bulunmadığı yönünde görüş belirtmişlerdir. Yine ‘zamanın bozulmasıyla fitnenin zuhur ettiği, dolayısıyla kadınların camiye gelip cemaate katılmalarının mekruh olacağı, ancak yaşlı ve çirkin kadınların camiye gidebilecekleri’ şeklindeki değerlen dirmeler kitaplarda yer almıştır. Kadınların cami eğitiminden yoksun kalmalarında etkili olan böylesi anlayışların dinî ve aklî temelden yoksun olduğu açıktır.
İlim öğrenmek kadın erkek herkese farz olduğu hâlde, İslam öncesi geleneğin izlerini taşıyan rivayet ve değerlendirmeler yüzünden kadınların eğitimi konusu İslam dünyasında sürekli tartışılmıştır. Okullara gönderilmeyen kız çocukları, camiye gidip oradaki ibadet ve eğitim etkinliklerine de katılmayınca, kadınlar için cehalet kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla, kadınlarla ilgili kültürümüz içerisinde yer edinmiş düşüncelerin yeniden değerlendirilmesinde ve cami eğitiminin kapsamının kadın erkek bütün toplumu kapsayacak şekilde genişletilmesinde yarar vardır.
Son yıllarda diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kadınların camilerde sunulan eğitim imkânlarından daha fazla yararlanmalarına yönelik önemli çalışmaların başlatıldığı görülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan genelgede34 konuyla ilgili şu önemli çalışmaların yapılacağı ifade edilmektedir:
2007 tarihli Genelgenin Cami Dersleri başlığı altında, cami derslerinin erkeklere ve kadınlara yönelik olmak üzere ayrı ayrı düzenlenebileceği, kadınlara yönelik cami derslerinin bayan din hizmetleri uzmanları ve vaizeler tarafından yürütüleceği, bunlar bulunmadığı takdirde fahrî vaizeler ile liyakatli bayan Kur’an kursu öğreticilerinden destek alınacağı vurgulanmaktadır.
Camilerin İbadete Açılış ve Kapanış Saatlerinin Belirlenmesi ile ilgili kısımda, özellikle cemaatle namaz kılmak isteyen kadınlar için camilerde özel bölümlerin hazırlanacağı ve bu bölümlerin sürekli açık tutulacağı belirtilerek, kadınların camiye rahat bir şekilde gelmeleri için gerekli kolaylığın sağlanması istenmektedir.
Genelgede, kadınların cami hizmetlerinden daha çok istifade etmelerine yönelik gerekli fizikî düzenlemelerin yapılması, bu çerçevede kadınlar için tuvalet ve abdest alma yerlerinin hazırlanması, cuma, bayram, teravih ve vakit namazlarını kılabilmeleri için camilerde yeterli yer ayrılması ve bu konuda cami görevlilerinin gerekli rehberliği yapmaları istenmektedir. Kadınları aydınlatmaya yönelik çalışmaların sadece camiyle sınırlı olmayacağı, mahallî mülkî âmirlerin onayı ile ve cami dışında da konferans, panel, radyo ve TV konuşmaları, yarışma programları, piyes, tasavvuf musikisi vb. etkinliklerin icra edileceği ifade edilmiştir.
Kız çocuklarının yaz aylarında düzenlenen cami kurslarına katılmalarını da, kadınlara yönelik cami eğitimi hizmeti olarak değerlendirmek mümkündür. Kız çocukları, aynen erkek çocukları gibi, okulların tatil edildiği yaz aylarında düzenlenen yaz Kur’an kurslarına katılmaktadırlar. Onlar, kursta Kur’an okumayı, ibadetleri ve temel dinî bilgileri öğrenip namaz sûrelerini ezberlemektedirler.
Söz konusu genelgenin ilgili maddelerinden de anlaşılacağı gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cami içinde kadınlara yönelik irşat çalışmaları; vaazlar, cami dersleri, sorulucevaplı toplantılar, mevlit ve hatim merasimleri şeklinde özetlenebilir. Buna cami bünyesindeki Kur’an kursları da dahil edilebilir. Ancak faydası inkâr edilemez olan bu kurslar, üzerinde durduğumuz cami eğitimi kapsamında değerlendirilemez.
Son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kadınların cami eğitimiyle ilgili önemli çalışmaların başlatıldığı görülmektedir. Bu çalışmaların artarak devam etmesinde yarar vardır.
Sonuç
Camiler, tarih boyunca İslam toplumlarında yaygın din eğitimi hizmeti veren kurumların başında gelmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde cami eğitiminin hedef kitlesi, çocukgenç, olgunyaşlı, kadınerkek ayrımı gözetilmeksizin, bütün Müslümanlardan oluşuyordu. Asrı saadet döneminde kadınlar camiye devam etmişler, orada gerçekleştirilen ibadet ve eğitimöğretim etkinliklerinden önemli ölçüde yararlanmışlardır. Peygamberimiz, camiye devam edebilmeleri için kadınlara her türlü kolaylığın sağlanmasını istemiş ve bizzat kendisi onlara camide dersler vermiştir.
Günümüz kadınlarının camilere erkekler gibi devam etmemelerinin bazı nedenleri olabilir. Ancak dinî hükümleri bu nedenler arasında göstermenin isabetli olmadığı açıktır. Çünkü Peygamberimiz, camiye devam edebilmeleri için kadınlara her türlü kolaylığın sağlanmasını istemiş ve bizzat kendisi onlara camide ders vermiştir. Bizim de aynı geleneği tekrar canlı bir şekilde sürdürmemiz gerekir.
Kadınları cami eğitimine özendirmek amacıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından önemli bir girişim başlatıldığı anlaşılmaktadır. Daha ziyade konuyla ilgili teorik alt yapının oluşturulmasıyla başlatılan bu girişimin pratiğe dönüşebilmesi için, camilerde gerekli fizikî düzenlemelerin yapılmasına, tüm halkın aydınlatılmasına ihtiyaç vardır.
Kadınların cami eğitimine özendirilmeleri gerektiğini söylemek, aslında yeni bir görüş ortaya koymak değil; daha önce asrı saadet döneminde fiilen gerçekleştirilen bir uygulamayı tekrar hatırlatmaktan ibarettir. Toplumda sağlıklı bir din anlayışının güçlendirilmesinin ancak kadın erkek herkesin bilgilenmesi ile mümkün olacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Günümüz kadınlarının camiye gitmeye ve orada sunulan eğitim imkânlarından yararlanmaya en azından erkekler kadar muhtaç olduğunu bilmemiz gerekir. Öyleyse yetişen neslin ilk öğretmenleri konumundaki kadınlarımızı dinî bilgiler yönüyle daha fazla geliştirmek ve böylece toplumun eğitim düzeyini artırmak gerekir.
Günümüzde kadınların camiye devam etmelerini özendirmek amacıyla şunlar önerilebilir:
Dinin cinsiyet farklılığına dayalı özellikleri kabul ettiği, ancak cinsiyet ayrımcılığını reddettiği Müslüman topluma anlatılmalıdır. Özellikle bazı kaynaklarda yer alan kadın aleyhtarı rivayetler yeniden değerlendirilmelidir.
Kadınların cami içi eğitim faaliyetlerinin önemsenmesi konusunda din görevlileri ve erkek cemaatin bilinçlenmesine ihtiyaç vardır. Hutbe, vaaz, konferans ve panel gibi etkinliklerle toplum bu konuda aydınlatılmalıdır.
Kadınların teravih namazında olduğu gibi, bayram, cuma ve vakit namazlarına da katılmaları teşvik edilmelidir.
Kadınların camilerde rahatlıkla bulunabilmelerini kolaylaştıracak bazı fizikî düzenlemeler yapılmalıdır. Ancak bu düzenlemeler kadınların mihrap, minber ve kürsüyü görmelerine engel teşkil edecek şekilde olmamalıdır. Onlar için camiye giriş çıkış kolaylığı sağlamak üzere ayrı kapılar açılabilir. Yeni cami projelerinde kadın cemaat de göz önünde bulundurulmalı, onlara has lavabolar, abdesthaneler, sosyal ve kültürel amaçlı mekânlar oluşturulmalıdır.
Vaize kadrosu bulunmayan ilçe ve köylere gezici vaizeler görevlendirilmelidir.
İletişim ve teknoloji alanında önemli gelişmelerin yaşandığı günümüzde toplum bireylerinin ilgi, istek ve ihtiyaçlarının göz önünde bulundurularak cami eğitiminin kapsamı genişletilmelidir. Çünkü yaş, cinsiyet ve daha başka nedenlerle cami eğitiminin dışında kalanlar, dinî bilgi ihtiyaçlarını ister istemez sağlıklı olup olmadığı tartışmalı değişik yollardan karşılamaya çalışacaklardır. Bu durum, ilerde telafisi mümkün olmayan sosyal problemlere neden olabilir.
İslam’ın ilk yıllarında camilere gitmek erkekler için ne kadar önemli ise, kadınlar için de aynı derecede önemli ve gerekliydi. Öyleyse Müslüman toplumların maddi ve manevi yönden kalkınmalarının topyekûn bilgilenmeyle mümkün olacağı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.