Her peygamberin ayırıcı bir vasfı vardır. Ecdadımızın, “alameti farika” dedikleri bu ayırıcı vasıf, peygamberlerle birlikte hatırlanır. Söz gelimi her birini selam ve hürmetle yâd ettiğimiz peygamberlerden Hz. Âdem, Safiyyullah; Hz. Nuh, Neciyyullah; Hz. İbrahim, Halîlullah; Hz. Musa, Kelîmullah ve Hz. İsa, Rûhullah olarak bilinir. Bahsi edilen bu peygamberlerin, anılan vasıflarla zikredilmelerine sebep teşkil edecek bir arka plan elbette vardır. Ancak bu bilgiler konumuz dışında kaldığı için bu kadarını ifade etmekle yetineceğiz.
Peki, “âlemlere rahmet olarak gönderilen” Son Nebi Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ayırıcı vasfı nedir? Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) “Esmâü’nNebî” olarak bilinen isimleri ve ona sıfat olan pek çok özellikleri vardır. Ancak bunlar içinde kanaatimizce onun ayırıcı vasfı olarak düşüneceğimiz özelliği “Habîbullah” oluşudur. Zira bu vasıf, kelime yapısından kaynaklanan özelliğiyle özünde “iki yönlü” sevgiyi aynı anda barındırmaktadır. Buna göre, Son Nebi Hz. muhammed (s.a.s.) hem “Allah’ın en çok sevdiği peygamber” hem de “Allah’ı en çok seven kul”dur. Çünkü “Habîb”, kelime yapısı itibarıyla bu iki manayı da birlikte taşıyan bir özelliğe sahiptir. Denilebilir ki dünyaya yetim olarak gelen Peygamberimiz (s.a.s.), Allah Teâlâ tarafından sahiplenilmiş, koruma altına alınmış, sevilmiş ve etrafına da sevdirilmiştir. İsimlerinden biri de “elVedûd” olan, kullarını ve yarattığı mahlukatını şanına layık bir şekilde seven Hak Teâlâ’nın engin ve eşsiz sevgisine mazhar olan Resûli Ekrem (s.a.s.) Efendimiz de hem Allah’ı hem de O’nun yarattığı tüm varlıkları derin bir sevgiyle sevmiştir. Onun insanlara, hayvanlara ve bitkilere karşı duyduğu sevgi ve şefkat örneği pek çok hadisi şerifine ve davranışlarına rastlarız, onunla ilgili okuduğumuz eserlerde… Bunlara ilâveten Peygamberimizin cansız varlıklara olan sevgisinden de söz edebiliriz. Zira onun, bir gün eliyle işaret ederek, “İşte Uhud Dağı! Biz onu severiz o da bizi sever…” ifadeleri, yalçın kayalardan ve taşlardan oluşan bir dağa; cansız bir varlığa bile sevgi beslediğinin pek mânidar bir örneğidir.
Çocuklar için sevginin önemi
Çocuklara karşı gösterilen sevgi için çocuk psikolojisi uzmanları “büyüme vitamini” nitelemesinde bulunmaktadırlar. Çünkü yapılan araştırmalar ve incelemeler, çocuk için sağlanan her türlü fiziksel ortamın, hiçbir zaman içtenlikle gösterilen sevginin yerini tutmadığını ortaya koymaktadır. Nitekim yetiştirme yurtlarındaki çocukların, fiziksel anlamda her türlü ihtiyacı karşılanmasına rağmen, onlarda görülen fiziksel ve ruhsal geriliğin, “ebeveyn sevgisini hissedememek” olduğu, bilinen bir gerçektir. Öte yandan, “sevgi” çocuğun sosyalleşmesi açısından da büyük bir önem arz etmektedir. Çocuğun yeterli bir şekilde gördüğü ya da aksi durumlarda mahrum kaldığı sevginin, onun sosyalleşme sürecinde olumlu ya da olumsuz rol oynadığı ifade edilmektedir.
Kısaca değindiğimiz bilimsel gerçekler ışığında, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklara karşı çeşitli vesilelerle gösterdiği sevginin, çocuklarla iletişim ve eğitim adına ne denli önem taşıdığı ve onlar açısından da ne kadar değerli olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşağıda farklı başlıklar altında sunacağımız örnekler, bir babanın, bir dedenin, bir yetişkinin en tabii ve en yalın şekliyle etrafındaki çocuklara sunabileceği sevgi ifadeleridir. Bunları, konunun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla birtakım alt başlıklarla sunmak istiyoruz.
1.Çocukları öpmek: İnsanların birbirinden etkileşimi konusunda son zamanlarda yapılan araştırmalar, fiziksel temasın, son derece etkileyici olduğunu ortaya koymuştur5. Fiziksel temasın bir örneği olan öpmek, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sık sık başvurduğu bir sevgi ifadesidir. Gerek kendi kızı Hz. Fatıma’yı, gerekse torunları Hasan ve Hüseyin’i öperek onlara olan sevgisini ortaya koyan Peygamberimiz, aynı zamanda bunu etrafındaki insanlara da tavsiye etmekteydi… Şu telkini ise oldukça dikkat çekicidir: “Çocuklarınızı çok öpünüz. Çünkü her bir öpücüğünüz için size cennette bir derece verilir...” Yaşanan şu hadise ise çok anlamlıdır.
Peygamberimizi, torunu Hasan’ı öperken gören Akra’ b. Hâbis isimli kişi, tahmin etmediği bu davranışı yadırgamış ve şöyle demişti: ‘Doğrusu benim on çocuğum var. Ama hiçbirini öpmedim’. Onun bu sözlerini duyan Resûli Ekrem (s.a.s.) şu anlamlı uyarıda bulunmuştu: “Merhametli olmayana merhamet edilmez.”
Özellikle Anadolu’nun bazı yörelerinde, şımarırlar endişesiyle veya yanlarındaki büyüklere saygısızlık olur düşüncesiyle çocuklarını öpmeyen ya da öpmekten kaçınan ebeveynlerin bu davranışlarının, peygamber Efendimizin uygulamalarıyla uyuşmadığını, burada yeri gelmişken ifade etmek istiyoruz.
2.Başlarınıyanaklarını okşamak: Fiziksel temasın bir başka şekli olan başınıyanağını okşamak, çocukların kendilerini güvende hissetmeleri, değerli olduklarını ve sevildiklerini bilmeleri açısından önem taşımaktadır. Her çocuk, başının veya yanağının okşanmasından dolayı büyük bir sevinç duyar. Onlardaki bu duygunun altında yatan gerçek, “ilgi görme” ve “sevilme” arzusudur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu duygunun tatmini hususunda çok hassas davrandığını ve çocukların başlarını ve yanaklarını okşamak suretiyle onları sevindirdiğini müşahede etmekteyiz. Öte yandan, kendisine gelerek kalbinin katılığından yana şikâyet eden birine Peygamberimizin şu tavsiyesi de oldukça anlamlıdır: “Yetimin başını okşa, yoksulu doyur.”
Bu hadisten, çocukların başını okşamanın insana ruh inceliği ve kalp yumuşaklığı kazandıracağını anlıyoruz. Tavsiyeleri ve uygulamaları bu yönde olan Peygamber Efendimizin hayatından şu örnekleri de eklemek istiyoruz:
Yusuf b. Abdullah anlatıyor: “Nebi (s.a.s.) önce bana Yusuf ismini verdi. Sonra kucağına oturttu ve başımı okşadı.”
Abdullah b. Utbe ise beşaltı yaşlarında iken, Hz. Peygamber’in kendisini tutup kucağına oturttuğunu ve başını okşayarak ona dua ettiğini anlatmaktadır.
Câbir b. Semüre ise şu hatırasını aktarmaktadır: “Hz. Peygamber (s.a.s.) ile birlikte öğle namazını kıldım. Namazdan sonra evine gitmek üzere mescidden ayrıldı. Ben de onu takip ettim. Derken karşısına iki çocuk çıktı. Hz. Peygamber (s.a.s.) onların her birinin yanaklarını okşadı. Bu arada benim de yanaklarımı okşadı.”
3.Çocukları bağrına basmak kucaklamak: Birini bağrına basmak, ona olan sevginin en anlamlı ifadesi olduğu gibi onu kucaklamak da vücut sıcaklığını hissettirmek kadar, sahip olunan ilginin yansıtıldığı en önemli davranış biçimidir. İnsanlar arası ilişkilerde sevgi ve dostluğun işaretlerinden biri de insanların birbirleriyle sarılıp kucaklaşmasıdır.
Bir Ramazan gecesinde ilk vahyi getirdiğinde Hz. Cebrail’in Peygamberimizi birkaç kez sıkı sıkıya kucaklaması13 anlamlıdır. Yaşanan bu hadisenin, “bağrına basmakkucaklamak” davranışında manevî bir boyutun var olduğunu da bizlere işaret ettiği kanaatindeyiz.
Değinmemiz gereken bir başka hakikat de şudur ki çocukluk dönemi, çocukların duygusal anlamda gelişimlerinin devam ettiği bir dönemdir. Bu dönemde onlar belki de en çok sevgiye muhtaçtırlar. Bu ihtiyacın sağlıklı, yeterli ve doyurucu bir şekilde giderilmesi ise yetişkinlerin ve öncelikle ebeveynin görevidir.
Çocuğu sevgiyle bağrına basmak, onu şefkatle kucaklamak konusunda Peygamberimizin (s.a.s.) hayatından pek çok örnek aktarabiliriz. Aşağıda her biri bir asrı saadet hatırası olan bu örneklere yer verilecektir:
Hz. Enes anlatıyor: “Ailesine karşı Hz. Peygamber’den (s.a.s.) daha şefkatli hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in, Medine’nin kenar mahallelerinden birinde oturan bir sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Her gün çocuğu görmek için oraya giden Nebi (s.a.s.), varınca duman dolu eve girer, çocuğunu kucaklayarak bağrına basar, koklar ve öperdi.”
Yine birçok sahabinin rivayetine konu olduğu üzere, Hz. Peygamber, torunları Hasan ve Hüseyin’i, bazen onları bizzat ziyaret ederek, bazen de yanına çağırtarak, kucaklar ve bağrına basarak öperdi. Aslında Peygamberimiz, bu davranışı sadece kendi torunlarına değil, bütün çocuklara da göstermekteydi. Aşağıdaki hatıra, bu konuda yaşananlara sadece bir örnektir:
İbn Rebîa b. elHâris anlatıyor: “Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanına gönderdi. Huzuruna girdiğimiz zaman bizi sağına ve soluna oturttu ve sonra öylesine sıkıca kucakladı ki ondan daha kuvvetlisini görmemiştik.”
4.Çocuklara dua etmek: Çocukların büyüklerinden duyacakları hayır duanın, onların sevildiğine bir işaret olacağını ifade etmeliyiz. Bu, onları hem psikolojik anlamda güçlü kılmakta hem de sevildiklerini düşünmelerine vesile olmaktadır. Çocukluk döneminde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) duasını alan pek çok sahabi, bunun manevi hazzını hissettikleri gibi maddi anlamda da ayrıcalığını hayatları boyunca hep yaşamışlardır. Söz gelimi, Peygamberimizin, “malının ve evladının çok, ömrünün uzun olması ve kendisine verilenlerin hayırlı ve mübarek kılınması için Allah’a dua ettiği” Hz. Enes, yüz yılı aşkın bir süre yaşamış ve bu duanın bereketiyle pek çok nimete mazhar olmuştur.
“Babanın evladı için duasının, kabul edilen (müstecâb) dualardan olduğunu” ifade ederek bunu etrafına da tavsiye eden Resûli Ekrem (s.a.s.) Efendimiz, Hz. Aişe’nin (r.a.) belirttiği üzere, kendisine getirilen çocuklara çeşitli vesilelerle hayır dualarda bulunmuştur. Şimdi bunlardan birkaç örnek aktaralım.
Üsâme b. Zeyd anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan’ı oturtur ve ikimizi birden bağrına basarak ‘Ey Rabbim! Bunlara rahmetinle muamele eyle. Çünkü ben de bunlara karşı merhametliyim’ derdi.”
Abdullah etTemîmî’nin kızı Cemre anlatıyor: “Babam beni Hz. Peygamber’e (s.a.s.) götürdü ve benim için hayır dua talebinde bulundu. Bunun üzerine Peygamberimiz beni kucağına aldı ve sonra elini başımın üzerine koyarak bana hayır dualarda bulundu.”
Amr b. Hureys anlatıyor: “Annem beni Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanına götürdü. Hz. Peygamber (sav) başımı okşayıp bol rızka kavuşmam için bana dua etti.”
Konuyla ilgili aktaracaklarımıza, özellikle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir uygulamasını eklemek istiyoruz. Şöyle ki, O, torunları Hasan ve Hüseyin için mütemadiyen bir dua okumaktaydı. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifade ettiği üzere bu duayı, Hz. İbrahim de oğulları Hz. İsmail ve Hz. İshak (a.s.) için okumuştur.
5.Çocukları omuzuna almak: Fiziksel temas cümlesinden sayılan omuza almak, sırtına bindirmek davranışına da Hz. Peygamber’de (s.a.s.) sık sık rastlamaktayız. Özellikle kızı Hz. Fatıma’yı her ziyaret edişinde kendisini karşılamaya gelen Hasan ve Hüseyin’i derhal omuzuna alarak sevmeye başlardı. Bir defasında da kız torunu Ümame sırtında olduğu halde namaz kıldırmıştı. Muhtemelen bu davranışıyla Hz. Peygamber (s.a.s.), hem kız çocuklarına karşı ilgi ve sevgi göstermek suretiyle onlara ayrı bir değer veriyor hem de toplumun bunu görmesini, anlamasını ve bilmesini istiyordu. Öte yandan Peygamberimiz (s.a.s.), sadece kendi torunlarını değil başka çocukları Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocukları sırtına bindirerek gezdirdiğini ve hatta bu şekilde namaz kıldığını ve kıldırdığını anlatan rivayetlerden anlaşılan şudur ki o, çocukları sevindirmek için hiçbir çabadan kaçınmamış ve bu hususta ümmetine en güzel örnek olmuştur. Hasan ve Hüseyin’in, Peygamberimiz (s.a.s.) namaz kılarken, secdede gelip sırtına bindiklerini ve dedelerinin, onlar düşmesin diye eliyle tuttuğunu aktaran bu rivayetler, bize şunu düşündürmektedir: Bizzat ayet ile huşû’ içinde yerine getirilmesi emredilen namaz ibadetinde bile, çocuklar söz konusu olunca Resûli Ekrem (s.a.s.) son derece hoşgörülü davranmıştır. Konumuzu ilgilendiren bir başka olay ise şöyledir: Bir sabah namazında birinci rekatte altmış ayet okuduğu halde, ikinci rek’atte bir çocuk ağlaması işiterek en kısa surelerden biriyle namazı tamamlayan Hz. Peygamber’e (s.a.s.) bunun sebebi sorulunca şu anlamlı açıklamada bulunmuştur: “Bir çocuk ağlaması duydum ve annesine eziyet vermeyeyim diye hemen namazı kısa tuttum.”
6. Çocukları göğsünde uyutmak: Fiziksel temasın, sevginin ifadesinde önemli olduğu kadar çocuklarla iletişimde de değerli olduğu söylenebilir. Peygamberimizin, sevgili torunları Hasan ve Hüseyin’in ayaklarını kendi ayaklarının üzerine koyarak onları göğsüne çıkardığını, böylece onları oynattığını ve sevindirdiğini görmekteyiz. Yine onları göğsünde uyuttuğuna dair rivayetlere de rastlamaktayız. Burada, bebeklerin ve çocukların göğüs üzerinde uyutulmasının, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir sünneti olduğunu ifade etmek istiyoruz. Yine bu uygulamanın, ana rahminde annenin kalp sesine alışmış olan çocuğun, babanın göğsünde uyurken de aynı sesi ve ritmi duymak suretiyle sükûnet bulmasına vesile olacağını da söyleyebiliriz.
7. Çocuklarla şakalaşmak: Çocukların dünyasında gerçek dışı şeyler önemli bir yer tutar. Hayal dünyası oldukça zengin olan çocuklar için şakalaşmanın oldukça önem arz ettiği bilinmektedir. Şakalaşma, aslında bir bakıma, çocukla çocuklaşmadır ki onun istediği de budur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu konuda da oldukça cömert davrandığını görmekteyiz. Hz. Enes’in ifadesiyle “O, çocuklarla şakalaşma konusunda insanların en önde olanıdır”30. Nitekim konuyla ilgili rivayetlerde, onun, gerek kendi torunları Hasan ve Hüseyin’e gerekse diğer çocuklara, ölçülü ve anlamlı, aynı zamanda hikmetli ve ibretli şakalar yaptığı müşahede edilmektedir. Şimdi bunlardan bazı örnekler aktarmak istiyoruz.
Ebu Seleme anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.), dilini çıkararak torunu Hasan’a uzatırdı. Onun dilinin kırmızılığını görünce Hasan da neşelenir, sevinirdi.”
Mahmud b. Rebi’ isimli sahabi, kendisi beş yaşlarında iken Hz. Peygamber’in (s.a.s.), bir kovadan su alarak yüzüne püskürttüğünü ve bunu diğer çocuklara da yaptığını anlat maktadır.
Çocukları büyük insanlar yerine koyarak onlara latifede bulunmak da birçok yetişkinin başvurduğu bir şakalaşma türüdür. Bu davranışın, çocuğa değer vermek anlamında, önemli olduğunu ve onun sosyalleşmesine katkıda bulunacağını söyleyebiliriz. Şimdi konuyla ilgili olarak bir hatıra nakledelim.
Hz. Enes anlatıyor: “Kardeşimin oynadığı küçük bir serçesi vardı. Hz. Peygamber (s.a.s.) bize geldiğinde kardeşimle ilgilenir ve hatırını sorardı. O, kardeşime latife ederek, ona şöyle hitap ediyordu: ‘Yâ Ebâ Umeyr. Mâ feale’nNuğayr? (Ey Umeyr’in babası. Küçük serçen ne âlemde, ne yapıyor?)”
Burada Hz. Peygamber’in (s.a.s.), Enes’in kardeşine “Ey Umeyr’in babası” diye hitap etmesini, şakalaşırken aynı zamanda onu onore etmek ve tabiri câiz ise “büyük adam yerine koymak” şeklinde de anlayabiliriz. Öte yandan, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu hitabını, kafiyeli bir şekilde yaptığı da göze çarpmaktadır.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklara gösterdiği sevgi, ilgi ve onlara verdiği değeri ortaya koyan daha pek çok örneğe yer vermek mümkündür34. Ancak yazımızı, şu hususları da kısaca zikrederek tamamlayalım.
Kaynaklarda, Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) “yılın ilk turfanda meyvesini huzurunda bulunan çocukların en küçük olanına verdiğini”35 görmekteyiz. Yine onun, “yolda karşılaştığı çocuklara “Ey çocuklar! Allah’ın selâmı üzerinize olsun” diyerek selam verip”36 onları onurlandırdığını okumaktayız.
Bu sevgiyi ve ilgiyi sadece kendi torunlarına ve müslümanların çocuklarına değil, “o devirde yaşayan gayri müslim de olsa her çocuğa göstermesi ise onun, yazımızın başında zikrettiğimiz, “Âlemlere rahmet” özelliğiyle alakalıdır kanaatindeyiz.
Mehmet Emin Ay
Peki, “âlemlere rahmet olarak gönderilen” Son Nebi Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ayırıcı vasfı nedir? Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) “Esmâü’nNebî” olarak bilinen isimleri ve ona sıfat olan pek çok özellikleri vardır. Ancak bunlar içinde kanaatimizce onun ayırıcı vasfı olarak düşüneceğimiz özelliği “Habîbullah” oluşudur. Zira bu vasıf, kelime yapısından kaynaklanan özelliğiyle özünde “iki yönlü” sevgiyi aynı anda barındırmaktadır. Buna göre, Son Nebi Hz. muhammed (s.a.s.) hem “Allah’ın en çok sevdiği peygamber” hem de “Allah’ı en çok seven kul”dur. Çünkü “Habîb”, kelime yapısı itibarıyla bu iki manayı da birlikte taşıyan bir özelliğe sahiptir. Denilebilir ki dünyaya yetim olarak gelen Peygamberimiz (s.a.s.), Allah Teâlâ tarafından sahiplenilmiş, koruma altına alınmış, sevilmiş ve etrafına da sevdirilmiştir. İsimlerinden biri de “elVedûd” olan, kullarını ve yarattığı mahlukatını şanına layık bir şekilde seven Hak Teâlâ’nın engin ve eşsiz sevgisine mazhar olan Resûli Ekrem (s.a.s.) Efendimiz de hem Allah’ı hem de O’nun yarattığı tüm varlıkları derin bir sevgiyle sevmiştir. Onun insanlara, hayvanlara ve bitkilere karşı duyduğu sevgi ve şefkat örneği pek çok hadisi şerifine ve davranışlarına rastlarız, onunla ilgili okuduğumuz eserlerde… Bunlara ilâveten Peygamberimizin cansız varlıklara olan sevgisinden de söz edebiliriz. Zira onun, bir gün eliyle işaret ederek, “İşte Uhud Dağı! Biz onu severiz o da bizi sever…” ifadeleri, yalçın kayalardan ve taşlardan oluşan bir dağa; cansız bir varlığa bile sevgi beslediğinin pek mânidar bir örneğidir.
Çocuklar için sevginin önemi
Çocuklara karşı gösterilen sevgi için çocuk psikolojisi uzmanları “büyüme vitamini” nitelemesinde bulunmaktadırlar. Çünkü yapılan araştırmalar ve incelemeler, çocuk için sağlanan her türlü fiziksel ortamın, hiçbir zaman içtenlikle gösterilen sevginin yerini tutmadığını ortaya koymaktadır. Nitekim yetiştirme yurtlarındaki çocukların, fiziksel anlamda her türlü ihtiyacı karşılanmasına rağmen, onlarda görülen fiziksel ve ruhsal geriliğin, “ebeveyn sevgisini hissedememek” olduğu, bilinen bir gerçektir. Öte yandan, “sevgi” çocuğun sosyalleşmesi açısından da büyük bir önem arz etmektedir. Çocuğun yeterli bir şekilde gördüğü ya da aksi durumlarda mahrum kaldığı sevginin, onun sosyalleşme sürecinde olumlu ya da olumsuz rol oynadığı ifade edilmektedir.
Kısaca değindiğimiz bilimsel gerçekler ışığında, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklara karşı çeşitli vesilelerle gösterdiği sevginin, çocuklarla iletişim ve eğitim adına ne denli önem taşıdığı ve onlar açısından da ne kadar değerli olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşağıda farklı başlıklar altında sunacağımız örnekler, bir babanın, bir dedenin, bir yetişkinin en tabii ve en yalın şekliyle etrafındaki çocuklara sunabileceği sevgi ifadeleridir. Bunları, konunun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla birtakım alt başlıklarla sunmak istiyoruz.
1.Çocukları öpmek: İnsanların birbirinden etkileşimi konusunda son zamanlarda yapılan araştırmalar, fiziksel temasın, son derece etkileyici olduğunu ortaya koymuştur5. Fiziksel temasın bir örneği olan öpmek, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sık sık başvurduğu bir sevgi ifadesidir. Gerek kendi kızı Hz. Fatıma’yı, gerekse torunları Hasan ve Hüseyin’i öperek onlara olan sevgisini ortaya koyan Peygamberimiz, aynı zamanda bunu etrafındaki insanlara da tavsiye etmekteydi… Şu telkini ise oldukça dikkat çekicidir: “Çocuklarınızı çok öpünüz. Çünkü her bir öpücüğünüz için size cennette bir derece verilir...” Yaşanan şu hadise ise çok anlamlıdır.
Peygamberimizi, torunu Hasan’ı öperken gören Akra’ b. Hâbis isimli kişi, tahmin etmediği bu davranışı yadırgamış ve şöyle demişti: ‘Doğrusu benim on çocuğum var. Ama hiçbirini öpmedim’. Onun bu sözlerini duyan Resûli Ekrem (s.a.s.) şu anlamlı uyarıda bulunmuştu: “Merhametli olmayana merhamet edilmez.”
Özellikle Anadolu’nun bazı yörelerinde, şımarırlar endişesiyle veya yanlarındaki büyüklere saygısızlık olur düşüncesiyle çocuklarını öpmeyen ya da öpmekten kaçınan ebeveynlerin bu davranışlarının, peygamber Efendimizin uygulamalarıyla uyuşmadığını, burada yeri gelmişken ifade etmek istiyoruz.
2.Başlarınıyanaklarını okşamak: Fiziksel temasın bir başka şekli olan başınıyanağını okşamak, çocukların kendilerini güvende hissetmeleri, değerli olduklarını ve sevildiklerini bilmeleri açısından önem taşımaktadır. Her çocuk, başının veya yanağının okşanmasından dolayı büyük bir sevinç duyar. Onlardaki bu duygunun altında yatan gerçek, “ilgi görme” ve “sevilme” arzusudur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu duygunun tatmini hususunda çok hassas davrandığını ve çocukların başlarını ve yanaklarını okşamak suretiyle onları sevindirdiğini müşahede etmekteyiz. Öte yandan, kendisine gelerek kalbinin katılığından yana şikâyet eden birine Peygamberimizin şu tavsiyesi de oldukça anlamlıdır: “Yetimin başını okşa, yoksulu doyur.”
Bu hadisten, çocukların başını okşamanın insana ruh inceliği ve kalp yumuşaklığı kazandıracağını anlıyoruz. Tavsiyeleri ve uygulamaları bu yönde olan Peygamber Efendimizin hayatından şu örnekleri de eklemek istiyoruz:
Yusuf b. Abdullah anlatıyor: “Nebi (s.a.s.) önce bana Yusuf ismini verdi. Sonra kucağına oturttu ve başımı okşadı.”
Abdullah b. Utbe ise beşaltı yaşlarında iken, Hz. Peygamber’in kendisini tutup kucağına oturttuğunu ve başını okşayarak ona dua ettiğini anlatmaktadır.
Câbir b. Semüre ise şu hatırasını aktarmaktadır: “Hz. Peygamber (s.a.s.) ile birlikte öğle namazını kıldım. Namazdan sonra evine gitmek üzere mescidden ayrıldı. Ben de onu takip ettim. Derken karşısına iki çocuk çıktı. Hz. Peygamber (s.a.s.) onların her birinin yanaklarını okşadı. Bu arada benim de yanaklarımı okşadı.”
3.Çocukları bağrına basmak kucaklamak: Birini bağrına basmak, ona olan sevginin en anlamlı ifadesi olduğu gibi onu kucaklamak da vücut sıcaklığını hissettirmek kadar, sahip olunan ilginin yansıtıldığı en önemli davranış biçimidir. İnsanlar arası ilişkilerde sevgi ve dostluğun işaretlerinden biri de insanların birbirleriyle sarılıp kucaklaşmasıdır.
Bir Ramazan gecesinde ilk vahyi getirdiğinde Hz. Cebrail’in Peygamberimizi birkaç kez sıkı sıkıya kucaklaması13 anlamlıdır. Yaşanan bu hadisenin, “bağrına basmakkucaklamak” davranışında manevî bir boyutun var olduğunu da bizlere işaret ettiği kanaatindeyiz.
Değinmemiz gereken bir başka hakikat de şudur ki çocukluk dönemi, çocukların duygusal anlamda gelişimlerinin devam ettiği bir dönemdir. Bu dönemde onlar belki de en çok sevgiye muhtaçtırlar. Bu ihtiyacın sağlıklı, yeterli ve doyurucu bir şekilde giderilmesi ise yetişkinlerin ve öncelikle ebeveynin görevidir.
Çocuğu sevgiyle bağrına basmak, onu şefkatle kucaklamak konusunda Peygamberimizin (s.a.s.) hayatından pek çok örnek aktarabiliriz. Aşağıda her biri bir asrı saadet hatırası olan bu örneklere yer verilecektir:
Hz. Enes anlatıyor: “Ailesine karşı Hz. Peygamber’den (s.a.s.) daha şefkatli hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in, Medine’nin kenar mahallelerinden birinde oturan bir sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Her gün çocuğu görmek için oraya giden Nebi (s.a.s.), varınca duman dolu eve girer, çocuğunu kucaklayarak bağrına basar, koklar ve öperdi.”
Yine birçok sahabinin rivayetine konu olduğu üzere, Hz. Peygamber, torunları Hasan ve Hüseyin’i, bazen onları bizzat ziyaret ederek, bazen de yanına çağırtarak, kucaklar ve bağrına basarak öperdi. Aslında Peygamberimiz, bu davranışı sadece kendi torunlarına değil, bütün çocuklara da göstermekteydi. Aşağıdaki hatıra, bu konuda yaşananlara sadece bir örnektir:
İbn Rebîa b. elHâris anlatıyor: “Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanına gönderdi. Huzuruna girdiğimiz zaman bizi sağına ve soluna oturttu ve sonra öylesine sıkıca kucakladı ki ondan daha kuvvetlisini görmemiştik.”
4.Çocuklara dua etmek: Çocukların büyüklerinden duyacakları hayır duanın, onların sevildiğine bir işaret olacağını ifade etmeliyiz. Bu, onları hem psikolojik anlamda güçlü kılmakta hem de sevildiklerini düşünmelerine vesile olmaktadır. Çocukluk döneminde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) duasını alan pek çok sahabi, bunun manevi hazzını hissettikleri gibi maddi anlamda da ayrıcalığını hayatları boyunca hep yaşamışlardır. Söz gelimi, Peygamberimizin, “malının ve evladının çok, ömrünün uzun olması ve kendisine verilenlerin hayırlı ve mübarek kılınması için Allah’a dua ettiği” Hz. Enes, yüz yılı aşkın bir süre yaşamış ve bu duanın bereketiyle pek çok nimete mazhar olmuştur.
“Babanın evladı için duasının, kabul edilen (müstecâb) dualardan olduğunu” ifade ederek bunu etrafına da tavsiye eden Resûli Ekrem (s.a.s.) Efendimiz, Hz. Aişe’nin (r.a.) belirttiği üzere, kendisine getirilen çocuklara çeşitli vesilelerle hayır dualarda bulunmuştur. Şimdi bunlardan birkaç örnek aktaralım.
Üsâme b. Zeyd anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan’ı oturtur ve ikimizi birden bağrına basarak ‘Ey Rabbim! Bunlara rahmetinle muamele eyle. Çünkü ben de bunlara karşı merhametliyim’ derdi.”
Abdullah etTemîmî’nin kızı Cemre anlatıyor: “Babam beni Hz. Peygamber’e (s.a.s.) götürdü ve benim için hayır dua talebinde bulundu. Bunun üzerine Peygamberimiz beni kucağına aldı ve sonra elini başımın üzerine koyarak bana hayır dualarda bulundu.”
Amr b. Hureys anlatıyor: “Annem beni Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanına götürdü. Hz. Peygamber (sav) başımı okşayıp bol rızka kavuşmam için bana dua etti.”
Konuyla ilgili aktaracaklarımıza, özellikle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir uygulamasını eklemek istiyoruz. Şöyle ki, O, torunları Hasan ve Hüseyin için mütemadiyen bir dua okumaktaydı. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifade ettiği üzere bu duayı, Hz. İbrahim de oğulları Hz. İsmail ve Hz. İshak (a.s.) için okumuştur.
5.Çocukları omuzuna almak: Fiziksel temas cümlesinden sayılan omuza almak, sırtına bindirmek davranışına da Hz. Peygamber’de (s.a.s.) sık sık rastlamaktayız. Özellikle kızı Hz. Fatıma’yı her ziyaret edişinde kendisini karşılamaya gelen Hasan ve Hüseyin’i derhal omuzuna alarak sevmeye başlardı. Bir defasında da kız torunu Ümame sırtında olduğu halde namaz kıldırmıştı. Muhtemelen bu davranışıyla Hz. Peygamber (s.a.s.), hem kız çocuklarına karşı ilgi ve sevgi göstermek suretiyle onlara ayrı bir değer veriyor hem de toplumun bunu görmesini, anlamasını ve bilmesini istiyordu. Öte yandan Peygamberimiz (s.a.s.), sadece kendi torunlarını değil başka çocukları Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocukları sırtına bindirerek gezdirdiğini ve hatta bu şekilde namaz kıldığını ve kıldırdığını anlatan rivayetlerden anlaşılan şudur ki o, çocukları sevindirmek için hiçbir çabadan kaçınmamış ve bu hususta ümmetine en güzel örnek olmuştur. Hasan ve Hüseyin’in, Peygamberimiz (s.a.s.) namaz kılarken, secdede gelip sırtına bindiklerini ve dedelerinin, onlar düşmesin diye eliyle tuttuğunu aktaran bu rivayetler, bize şunu düşündürmektedir: Bizzat ayet ile huşû’ içinde yerine getirilmesi emredilen namaz ibadetinde bile, çocuklar söz konusu olunca Resûli Ekrem (s.a.s.) son derece hoşgörülü davranmıştır. Konumuzu ilgilendiren bir başka olay ise şöyledir: Bir sabah namazında birinci rekatte altmış ayet okuduğu halde, ikinci rek’atte bir çocuk ağlaması işiterek en kısa surelerden biriyle namazı tamamlayan Hz. Peygamber’e (s.a.s.) bunun sebebi sorulunca şu anlamlı açıklamada bulunmuştur: “Bir çocuk ağlaması duydum ve annesine eziyet vermeyeyim diye hemen namazı kısa tuttum.”
6. Çocukları göğsünde uyutmak: Fiziksel temasın, sevginin ifadesinde önemli olduğu kadar çocuklarla iletişimde de değerli olduğu söylenebilir. Peygamberimizin, sevgili torunları Hasan ve Hüseyin’in ayaklarını kendi ayaklarının üzerine koyarak onları göğsüne çıkardığını, böylece onları oynattığını ve sevindirdiğini görmekteyiz. Yine onları göğsünde uyuttuğuna dair rivayetlere de rastlamaktayız. Burada, bebeklerin ve çocukların göğüs üzerinde uyutulmasının, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir sünneti olduğunu ifade etmek istiyoruz. Yine bu uygulamanın, ana rahminde annenin kalp sesine alışmış olan çocuğun, babanın göğsünde uyurken de aynı sesi ve ritmi duymak suretiyle sükûnet bulmasına vesile olacağını da söyleyebiliriz.
7. Çocuklarla şakalaşmak: Çocukların dünyasında gerçek dışı şeyler önemli bir yer tutar. Hayal dünyası oldukça zengin olan çocuklar için şakalaşmanın oldukça önem arz ettiği bilinmektedir. Şakalaşma, aslında bir bakıma, çocukla çocuklaşmadır ki onun istediği de budur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu konuda da oldukça cömert davrandığını görmekteyiz. Hz. Enes’in ifadesiyle “O, çocuklarla şakalaşma konusunda insanların en önde olanıdır”30. Nitekim konuyla ilgili rivayetlerde, onun, gerek kendi torunları Hasan ve Hüseyin’e gerekse diğer çocuklara, ölçülü ve anlamlı, aynı zamanda hikmetli ve ibretli şakalar yaptığı müşahede edilmektedir. Şimdi bunlardan bazı örnekler aktarmak istiyoruz.
Ebu Seleme anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.), dilini çıkararak torunu Hasan’a uzatırdı. Onun dilinin kırmızılığını görünce Hasan da neşelenir, sevinirdi.”
Mahmud b. Rebi’ isimli sahabi, kendisi beş yaşlarında iken Hz. Peygamber’in (s.a.s.), bir kovadan su alarak yüzüne püskürttüğünü ve bunu diğer çocuklara da yaptığını anlat maktadır.
Çocukları büyük insanlar yerine koyarak onlara latifede bulunmak da birçok yetişkinin başvurduğu bir şakalaşma türüdür. Bu davranışın, çocuğa değer vermek anlamında, önemli olduğunu ve onun sosyalleşmesine katkıda bulunacağını söyleyebiliriz. Şimdi konuyla ilgili olarak bir hatıra nakledelim.
Hz. Enes anlatıyor: “Kardeşimin oynadığı küçük bir serçesi vardı. Hz. Peygamber (s.a.s.) bize geldiğinde kardeşimle ilgilenir ve hatırını sorardı. O, kardeşime latife ederek, ona şöyle hitap ediyordu: ‘Yâ Ebâ Umeyr. Mâ feale’nNuğayr? (Ey Umeyr’in babası. Küçük serçen ne âlemde, ne yapıyor?)”
Burada Hz. Peygamber’in (s.a.s.), Enes’in kardeşine “Ey Umeyr’in babası” diye hitap etmesini, şakalaşırken aynı zamanda onu onore etmek ve tabiri câiz ise “büyük adam yerine koymak” şeklinde de anlayabiliriz. Öte yandan, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu hitabını, kafiyeli bir şekilde yaptığı da göze çarpmaktadır.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklara gösterdiği sevgi, ilgi ve onlara verdiği değeri ortaya koyan daha pek çok örneğe yer vermek mümkündür34. Ancak yazımızı, şu hususları da kısaca zikrederek tamamlayalım.
Kaynaklarda, Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) “yılın ilk turfanda meyvesini huzurunda bulunan çocukların en küçük olanına verdiğini”35 görmekteyiz. Yine onun, “yolda karşılaştığı çocuklara “Ey çocuklar! Allah’ın selâmı üzerinize olsun” diyerek selam verip”36 onları onurlandırdığını okumaktayız.
Bu sevgiyi ve ilgiyi sadece kendi torunlarına ve müslümanların çocuklarına değil, “o devirde yaşayan gayri müslim de olsa her çocuğa göstermesi ise onun, yazımızın başında zikrettiğimiz, “Âlemlere rahmet” özelliğiyle alakalıdır kanaatindeyiz.
Mehmet Emin Ay