“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.” (En’âm, 6/153)
Yüce Rabbimiz, bizleri yoktan var edip sayısız nimetlerle donattığı dünyaya göndermiş ve bizden kendisini tanımamızı istemiştir (Zâriyât, 51/56). Yüce Mevlâmız, kendisini tanıyabilmemiz, varlığının ve birliğinin delillerini keşfedebilmemiz için öncelikle bize akıl vermiş, kendi varlığımız ve etrafımızda meydana gelen harikulâde olaylar üzerinde tefekkür etmemizi emretmiştir (Rûm, 30/8; Fussilet, 41/53).
Allah Teâlâ’nın bizlere kendisini tanıma yolunda bahşettiği akıl nimetinden sonra ikinci önemli nimeti ise; Rabbimizi, âhireti, cennet ve cehennemi, dünyadayken yapmamız ve kaçınmamız gereken konuları bizlere anlatan peygamberler göndermesidir (Âli İmrân, 3/164).
Yüce Rabbimizin, peygamberleri vasıtasıyla bizlere bildirdiği inanç, ibadet ve muamelat ile ilgili bilgiler bütününün oluşturduğu hayat nizamına “Hak din” denir. Dünya ve ahiret saadetini elde etmemiz, Yaratıcımızın hoşnutluğunu kazanmamız ancak bu “Hak din”in bizlere sunduğu prensipler doğrultusunda bir hayat yaşamamızla mümkündür.
Yüce Mevlâ’mızın, Hz. Âdem (a.s)’den sevgili Peygamberimiz Hz. muhammed (s.a.s)’e kadar gönderdiği tüm peygamberlerle insanlara ulaştırdığı temel inanç esaslarında ve ahlakî kriterlerde bir değişiklik olmamıştır. Bu yönüyle Hakk’ın dini veya Hakk’ın yolu tektir ve değişmemiştir.
Allah’ın varlığına ve birliğine, ahirete, meleklere, peygamberlere ve getirdikleri kitaplara inanmayı gerekli kılan tevhid inancı, ilk peygamberden son peygambere kadar aynı şekilde devam etmiş ve hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Allah’a şirk koşma, haksız yere cana kıyma, zina etme, hırsızlık yapma, yalan söyleme, başkalarına zulmetme ve ana babaya karşı gelme, tevhid inancına sahip tüm semavi dinlerde varlığını koruyan yasaklar arasındadır.
Yüce Rabbimiz, gönderdiği tüm dinlerde varlığını koruduğu esaslara uymamızı bizden istemektedir. Şeytanın ve nefsimizin batıl telkinlerine kulak asmamamızı aksi takdirde hak yoldan sapıp ayrılığa düşebileceğimizi haber vermektedir.
Akıllarını kullanmayan, peygamberlerin getirdiği tevhid inancına tabi olmayıp hevalarının ve şeytanın saptırıcı yönlendirmelerinin peşine takılan insanlar, tarihin her döneminde çok çeşitli yanlışlıklara düşebilmekte, birçok zararlı ve sapık inanç yahut uygulamalara sahip olabilmektedirler.
Nefislerinin ve şeytanın kılavuzluğunda yönlerini tayin edenler, Allah’ın yolundan uzaklaşarak, insanı gerçek anlamda tatminden uzak, çok sayıda batıl yola saptıklarından bir türlü doğruyu bulamamakta, mutluluğu yakalayamamakta ve yaşadıkları çevrelerini de huzursuz kılmaktadırlar.
Yüce Rabbimiz, inanıp yararlı işler yaparak kendi yolunda yürüyenlere dünyada mutluluk, ahirette ise cennet vaat ederken, ilahî hatırlatmalarını dinlemeyip yolundan yüz çevirenlere de dünyada ve ahirette azap hazırladığını haber vermektedir (Secde, 32/1922).
Yüce Rabbimiz, bizleri yoktan var edip sayısız nimetlerle donattığı dünyaya göndermiş ve bizden kendisini tanımamızı istemiştir (Zâriyât, 51/56). Yüce Mevlâmız, kendisini tanıyabilmemiz, varlığının ve birliğinin delillerini keşfedebilmemiz için öncelikle bize akıl vermiş, kendi varlığımız ve etrafımızda meydana gelen harikulâde olaylar üzerinde tefekkür etmemizi emretmiştir (Rûm, 30/8; Fussilet, 41/53).
Allah Teâlâ’nın bizlere kendisini tanıma yolunda bahşettiği akıl nimetinden sonra ikinci önemli nimeti ise; Rabbimizi, âhireti, cennet ve cehennemi, dünyadayken yapmamız ve kaçınmamız gereken konuları bizlere anlatan peygamberler göndermesidir (Âli İmrân, 3/164).
Yüce Rabbimizin, peygamberleri vasıtasıyla bizlere bildirdiği inanç, ibadet ve muamelat ile ilgili bilgiler bütününün oluşturduğu hayat nizamına “Hak din” denir. Dünya ve ahiret saadetini elde etmemiz, Yaratıcımızın hoşnutluğunu kazanmamız ancak bu “Hak din”in bizlere sunduğu prensipler doğrultusunda bir hayat yaşamamızla mümkündür.
Yüce Mevlâ’mızın, Hz. Âdem (a.s)’den sevgili Peygamberimiz Hz. muhammed (s.a.s)’e kadar gönderdiği tüm peygamberlerle insanlara ulaştırdığı temel inanç esaslarında ve ahlakî kriterlerde bir değişiklik olmamıştır. Bu yönüyle Hakk’ın dini veya Hakk’ın yolu tektir ve değişmemiştir.
Allah’ın varlığına ve birliğine, ahirete, meleklere, peygamberlere ve getirdikleri kitaplara inanmayı gerekli kılan tevhid inancı, ilk peygamberden son peygambere kadar aynı şekilde devam etmiş ve hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Allah’a şirk koşma, haksız yere cana kıyma, zina etme, hırsızlık yapma, yalan söyleme, başkalarına zulmetme ve ana babaya karşı gelme, tevhid inancına sahip tüm semavi dinlerde varlığını koruyan yasaklar arasındadır.
Yüce Rabbimiz, gönderdiği tüm dinlerde varlığını koruduğu esaslara uymamızı bizden istemektedir. Şeytanın ve nefsimizin batıl telkinlerine kulak asmamamızı aksi takdirde hak yoldan sapıp ayrılığa düşebileceğimizi haber vermektedir.
Akıllarını kullanmayan, peygamberlerin getirdiği tevhid inancına tabi olmayıp hevalarının ve şeytanın saptırıcı yönlendirmelerinin peşine takılan insanlar, tarihin her döneminde çok çeşitli yanlışlıklara düşebilmekte, birçok zararlı ve sapık inanç yahut uygulamalara sahip olabilmektedirler.
Nefislerinin ve şeytanın kılavuzluğunda yönlerini tayin edenler, Allah’ın yolundan uzaklaşarak, insanı gerçek anlamda tatminden uzak, çok sayıda batıl yola saptıklarından bir türlü doğruyu bulamamakta, mutluluğu yakalayamamakta ve yaşadıkları çevrelerini de huzursuz kılmaktadırlar.
Yüce Rabbimiz, inanıp yararlı işler yaparak kendi yolunda yürüyenlere dünyada mutluluk, ahirette ise cennet vaat ederken, ilahî hatırlatmalarını dinlemeyip yolundan yüz çevirenlere de dünyada ve ahirette azap hazırladığını haber vermektedir (Secde, 32/1922).